|
Kendimizi zıt kutuplarda zannetmek
Geçen gün bir arkadaşımla çay içerken anlamlı bir mevzuyu yeniden açtık. Karadeniz'de bir şehirde yaşayan anne babasını ziyarete gittiğinde babasını sabah akşam aynı televizyon kanalını ısrarla seyrederken buluyormuş. İsmini vermeyeyim, memlekette olumlu olumsuz her gidişata çığırtkan bir üslupla karşı çıkan, kavgacı bir dille olayları hep iktidarı karalama ve şikayet düzeyinde ele alan kendine ulusalcı, laik, çağdaş diyen bir kanal. Haklı olduğu veya hakkıyla yansıttığı olgular da bu sınırlı ve yüzeysel yaklaşımı yüzünden hakkıyla idrak edilemiyor kuşkusuz.

Her neyse. Arkadaşım, ailesini ziyarete geldiği için sabırla katlanmaya çalışıyor bu üsluba. Uzun saatler, belki günler geçtikten sonra, ki bu arada babası seyrettiği haberlerden etkilenip ümitsizliğe düşmekte ve durmadan ona buna sövmekteyken... Arkadaşım usulca araya giriyor:

Baba, başka yorumlar ve yaklaşımlar da var, biraz da onlara baksan, bu kadar ümitsizlik seni hasta edecek, gerçekleri daha etraflıca kavramana yardımcı olur belki... vesaire gibi yumuşak bir önerme getirmeye kalktığında babası sinirleniyor. Esip gürlüyor. Bu arada ezan başlıyor, babası da çekip çıkıyor. Nereye gidiyor, anladınız değil mi? Camiye, vakit namazını cemaat ile birlikte kılmaya...

İşte dedi arkadaşım, bu memlekette biz böyleyiz. CHP'ye oy verenler namaz kılmaz diye bir şey yoktur! Ah dedim ben de ona. Bu yüzden kutuplaşmaya ve çatışmaya bel bağlayan bunca odak neden hala burada gerçek bir kutuplaşma ve bir iç savaş çıkmadığını asla anlayamadı. Sonra da kendimi alamayıp devam ettim.

Bizim bu muhteşem karmaşalarımızın sırrını bu tarz tanımlar getirerek çözemediler. Çünkü bildikleri kalıplara hiçbir şekilde oturmuyoruz. Ne sadece kimlikler üzerinden tasnif edilebiliyoruz, ne sadece ideolojik olarak. Ne de yaşam tarzı olarak. Otuz yılda otuz bin insan ölmesine rağmen bir Türk Kürt iç savaşı çıkmadı bu memlekette. Çünkü bu tür tezlere ve hedeflere rağmen aslında Türklerle Kürtler birbirine karşı savaşıyor değildi. Türkler de Kürtler de aynı memleketin ordusunda çarpışarak şehit düşüyordu mesela. Veya Kürtlerin tamamı dağa çıkıp isyan bayrağını açanların yandaşı değildi. Şu da var: Memleketin her yerine rastlayan şehit cenazeleri seçkin ve üst düzey ailelerin yaşadığı semtleri hep pas geçiyordu.

Laik ve dindar kesim de iki zıt kutup gibi yıllarca çatıştırma odaklarının en büyük malzemesi oldu. Bazı profesörler memleketin her ilinde üniversite kurulmuş olmasına rağmen, üniversiteleri ezber bir kalıp içinde laikliğin kalesi olarak değerlendirmeye dahi kalkıştı. Yine mesela dediler ki: AKP'ye oy veren bir ailede iki kızın da başı örtülüyse, melezleşme olmaz, biri açık olsa bari. Bu şekilde kutuplaşma artar vs...

Evet bu tarz şekil / suret üzerinden dini tutumları anlayıp yorumladığını sanan toplumbilimciler, bir ailede iki kızın da başı örtülüyse, bu ailenin tamamı AKP'lidir diye bir olgu olmadığını dahi hesaba katmadılar. Aynı ailede, iki MHP'li dayı, birkaç CHP'li yeğen, İstanbul'a gitmiş bir AKP'li veya Demirtaş'ın adaylığını gönülden desteklemiş bir iki oğul da vardır. Var. Hep de olmuştur.

Dışarıdan bakan birinin bunu anlaması da kolay olmadı bu yüzden. Aynı muhafazakar aile yapısı içinde bile farklı cemaatlerin ruhunu temsil eden çokçeşitliliği görmek yerine, kolayca tasnif edip tanımlayacakları birkaç dinamik buldular. Sözgelimi dini ritüellere veya başörtüsü durumuna bakarak laik olanlardan farkını koymaya çalıştılar. Oysa biraz yaklaştığınızda, bu ailelerin içinde laik yaşam tarzını benimsemiş onlarca tesettürlü kızla karşılaşabilirlerdi.

Bu da yetmedi, hemen her vesileyle şiddet ve saldırganlık suçu işleyenleri mesela AKP'ye oy verenlerin arasına oturtmak gibi 'sosyolojik şalala' deneyleri de yaptı bazı toplumbilimciler. Erdoğan çok kaba konuşuyor diye, gençlerin bundan gaza gelip kadın cinayeti işlediğini söyleyebildiler. Erdoğan'ı azmettirici olarak sunup, oy verenleri de şiddetten etkilenen, psikopat bireyler olarak algılamaya kalktılar.

Tıpkı her seçim döneminde, yolsuzluk ve rüşveti baş tacı ettiğine inandıkları seçmen kitlesini aşağılayarak, korkudan biat ettiklerini söyleyerek... Bir partiye oy verenlerin hepsini aynı şifrelerle okumaya kalkarak... Bu toplumun dokusuna hiç değmeyen hayali bir algıya inandıkları, inandırmak istedikleri gibi.

Düzey bu olduğunda, seyredilen kanallar sabah akşam bu tarz çıkarsamalarla yayın yaptıklarında, giderek toplumsal hayatın ruhundan uzağa savruluyor muhalefet dili. Ve hepimiz için acilen gereken yapıcı muhalefet üslubunu bir türlü kuramıyorlar. Yaşadığımız siyasi kutuplaşma sanıldığı kadar sosyolojik etmenleri dönüştürme gücüne sahip değil bizim gibi iç içe geçmiş katmanlı yapılardan oluşan toplumlarda. Kutuplaşmadan medet ummak yerine, bunu görecek basiretli toplumbilimciler gerekiyor. Bizlere de her seçim yaklaştığında sabah akşam, bu tarz 'tasnifleme teknikleri'yle saat başı değişip dönüşen bir toplumun dinamiklerinin oluşturulamayacağını söylemek kalıyor bir kez daha.
#Kendimizi zıt kutuplarda zannetmek
#leyla ipekçi
#köşe yazısı
9 yıl önce
Kendimizi zıt kutuplarda zannetmek
Seçimi bırak sahaya odaklan
İsrail yalnızlaşırken Starbucks’ın açıklayamadığı gerçek
Sîdî Ukbe Ulucamii Müslüman Batı dünyasındaki dini yapılarının atasıdır
Randevu sistemi, kamu iletişimi ve ötesi
Şiddeti, ‘kültür’ ile aşabiliriz