|
Sırf sağı solu değil, biraz da kendini yıkıp yakmak...
Gezi'den beri özellikle sosyolojik ve kültürel olarak bir araya gelmeye başlayan iki kesim var geldiğim laik çevrede. HDP bu iki kesimi siyaseten de birleştirmiş oldu: Laiklerin antikemalist kesimiyle (ki içinde demokrat ve liberali var), ulusalcı - kemalist kesimi özellikle son iki yıldır AKP ve Erdoğan düşmanlığının itici gücüyle bir araya geliyordu. Bugün pek çoğu HDP'ye oy verdi.

Demirtaş'a göre aldıkları puan emanet oy barındırıyordu. Kandil ayar verdikten sonra geri aldı sözlerini. Aslında gerçek olan da bu. Bu oyların kalıcı olma ihtimali bence de çok yüksek. Çünkü verilen oy aslında belli bir 'medeniyet' ve kültür / gelenek anlayışına ve dinin tahakkümünden uzak bir hayat tarzı tercihine verildi. Ve bu ortak yaklaşım laik kesimi yeniden HDP üzerinden birleştirdi.

Bana kalırsa laik çevredeki bu iki kesimin bundan sonra ayrım yaşayacağı tek ölçüt var: Yerlilik algısı. Memleketini ve insanlarını sevmek, tenkit etse de isyan etmemek, engellemek yerine önünü açmak vs gibi kriterlerle oluşan bir tür kuşatıcı şuur. Hangi kesimden gelirseniz gelin. Bu sonraki yazının konusu.

Şimdi ise sözü başka yere getireceğim. Hepimizde az ya da çok olan bir tür 'siyaseten doğruculuk' haline. Yani içinden kızarsan kız, nefret et, kin besle, ama dışarıda tüm ilişkilerini idare et. Kısacası aslında geldiğin çevrede sevilmemeyi göze alamamak demek bu siyasi doğruculuk. Birlikte nefret ettiklerinle, birlikte öfke duyduklarınla derhal bir araya gelip yeni bir cemaat olabiliyorsunuz bu şekilde kolayca.

Cumhuriyet mitingleri dönemi hafızalarımızda taze. Ellerine Türk bayrağını silah sallar gibi alan, hayat tarzı elden gidiyor diye meydanlara koşan komşular (o zamanlar yaşadığım semtte mesela), bir yandan 'Kürt öğrenciye ev kiralamam' modundaydı. Bir yandan Ermeni, Yahudi komşularına gülümseyip bir yandan sabah akşam “bu Ermeni bize düşman” diyerek Hrant arkadaşımıza hakaret ediyorlardı.

Bir yandan “tam bağımsızlık” nutukları atıp bir yandan üretim ve hayat tarzımızda Batılı olan her şeyi yüceltiyorlardı. Bir yandan 'bebek katili'nin terörüne kızıp bir yandan da hep başkalarının çocukları savaşta ölsün diye kendi çocuklarına torpil arıyorlardı askeriyede. Nitekim bizim semtlerden otuz yılda pek bir şehit cenazesi kalkmış değildi.

İnsan çevresinin, onu evirip çeviren düşünce kalıplarının, kimliklerinin, aidiyetlerinin ötesine geçebildikçe gönlünü genişletebiliyor. Sınırlarını kaldırdıkça varlığın bütün yüzüyle buluşmaya hazır hale geliyor. Acizane, Batılı bir hayat tarzı içinde gelenekle haşır neşir olmam, yerliliğimdeki evrensel ve insani nitelikleri keşfetmem, keşfettikçe hayatıma geçirip canlandırmaya başlamam otuzlu yaşlarıma rastladı.

Aşk ve irfan geleneğinin kadim / evrensel doğrularıyla tanıştıkça ise yukarıda bahsettiğim siyaseten doğruculuk ilkesinin tam tersinin hikmetini fark ettim. Yani içinden kızarsan kız, nefret et, kin besle, ama dışarıda tüm ilişkilerini idare et değildi bizi insanlaştıracak olan. Asıl olan, içinden nefret etmemekmiş. Sevmediğin kimse kalmayana dek. Bunun da yolu, neşteri kendine, kendi nefsine vurmaktan geçiyormuş. Sağı solu değil, kendini yıkıp yakmaktan geçiyormuş. Sevilmek ve onaylanmak arzusunun aksine, itibarını dahi sıfırlamaktan çekinmemek gerekiyormuş. Ancak hiç kimseye düşmanlık beslemediğinde tevhidin hakikati ucundan da olsa gönlünde doğmaya başlıyormuş insanın.

Nefret edenlerin sözlerindeki şiddeti, saldırganlığı ve gizli kibri gördükçe, kendimde de olan bir gizli benlik zaafını görmeye, onu gidermeye çalışıyorum. Basbayağı egzersiz yapıyorum. Nefret etmemeyi öğrenmek, cidden büyük bir kudret oluyor, olacak.

Halbuki Türkiye'nin bugününde bizi ayrıştıran siyasi meselenin bir insani duruş meselesi olduğunu (ve tabii insani duruş sergileyenlerin de hiç şüphe duymayacak bir netlikle kendileri olduğunu) ima ederek, kavgayla boşanan eşler gibi, arkadaşının emanetine dahi tahammül edemez vaziyete gelmiş kimi arkadaşlarım.

Kendileri gibi düşünmeyen herkesi (yakın arkadaşları da olsa) Erdoğan'la özdeşleştirip nefret ediyorlar uzun zamandır. Ve sosyal medyada kolayca laf atarak vs. bunu toplu olarak devam ettirmeyi 'insani duruş' iması üzerinden bir hak olarak görüyorlar kendilerinde. Susmak, bulaşmamak ve sabretmek yetiyor sanıyordum. Kendiliğinden kopup gitsin, anılar korunsun demek de yetiyor sanıyordum. Yetmiyormuş meğer artık.

Sosyal medyadan her gün ona buna (bizatihi kendisi gibi siyasi meselelere bakmayan arkadaşlarına) hakaret etme ve ayar verme hakkını kendinde bulan, haklılıklarından emin... Ama bu nefret cemaatleşmesinden tatmin olmayan ve ille dostlarını yaralayacak bir şey yapmadan rahatlayamayacak olan... Hep haklı, hep mazlumdan yana, hep özgürlüklerden, çevreden, ağaçtan, barıştan yana ama durmadan gönül kıran, acıtmak için uğraşan, nefretine seni nesne yapmaktan çekinmeyen, merak etmeyen, soru sormayan, senlik benlik davasından başını kaldıramayan, ille son neşteri karşındakine indirmeden, incitmeden, doğramadan bitiremeyecek olan... Dışından siyasi doğruculuk gereği sever gibi ama... İçinden sevemeyen...

Ne diyeyim... Öfke ve intikam hissine yenik düştüğünüzde ne kadar mazlum olursanız olun. Ne kadar oy alırsanız alın, kaç barajı devirirseniz devirin... 'En büyük düşman' olan devletin ne kadar barış için çabası varsa ezip çiğneseniz de, (devlet nasılsa hep ceberut), belediyenin ne kadar otobüsü, kapitalizmin ne kadar bankamatiği varsa yakıp yıkıp parçalasanız da... Zafer kazanmış olmuyorsunuz.

Devlete ve kapitalizme karşı, bir de AKP'den sizin kadar nefret etmeyen arkadaşlarınıza karşı duyduğunuz düşmanlık sizi benliğinizden vuruyor. Kendi nefsinizi kabartıyor, kibir cemaatinizi genişletiyorsunuz durmadan. Erdoğan'ın siyasi ve sosyolojik kutuplaşmaya yol açtığını haykırırken, bir an başınızı eğip tevazu ile içinize baksanız. Bir'lensek yeniden.
#Cumhuriyet mitingleri
#seçimler
#ulusalcılar
#ak parti
#chp
#hdp
9 yıl önce
Sırf sağı solu değil, biraz da kendini yıkıp yakmak...
Cafcaflı zenginlikler
Hz. Âdem kaç yıl önce yaşadı?
Seçimi bırak sahaya odaklan
İsrail yalnızlaşırken Starbucks’ın açıklayamadığı gerçek
Sîdî Ukbe Ulucamii Müslüman Batı dünyasındaki dini yapılarının atasıdır