|
Zaman döndü dolaştı...

Açık denizde günlerin sonuna doğru seyreden bir yelkenli kıyıya yeniden yanaşıyor. Takvim yapraklarının sonu. İçinde yaşadığımız zaman biriminde, yeni bir yılın başlangıcı aynı zamanda. Kıyıların okyanus, okyanusların kıyı olduğu an.

Hangi takvimde yaşıyorsan yaşa, zamanın ruhu, bizi bugünün küresel saatlerinde ortak bir takvimde birleştiriyor. Vakitlerimiz ayrı da olsa, zamanımız bir.

Ölmeden önce ölebildiğimiz ölçüde takvim yaprakları bizi asıl doğum gününe çağırıyor, dökülerek bir bir. Ölümle doğurduğumuz her neyse, bir başka bilgide ona kavuşuyoruz yine. Kaybolmak yok, kaçıp gitmek yok, yok olup gitmek hiç yok. Sevdiğimizin gönlünde doğabiliyorsak, tüm kainat gönül oluyor. Kutlu doğum.

Ve hadisin buyurduğu gibi: Zaman dönüp dolaşıyor, yer ve göklerin yaratıldığı günkü halini alıyor. Hiçbir şey geçmişe dönmüyor hayır. Sadece ezel ile ebed iki ucundan bağlanıyor. Mânânın içi doluyor.

Öylesine büyük bir yok oluşla kavuşuyoruz varlığımıza. Varlık oluyoruz. Takvimin sonuyla başlangıcını birleştirdiğimizde vuslat hasıl oluyor. Terk etmişiz ne varsa gayrı diye görüp bildiğimiz. Hiçbir şey dışarıda kalmamış, her şey gelmiş bizde birleşmiş. Varlık vücudumuz olmuş, bizde vücud bulmuş varlık.

Zamana yenilmek değil ona hükmetmek sevmekle başlıyor. Sonsuzluğu ters yüz ediyor sevmek. Zamanları birliyor, siliyor, yeniden kuruyor saatleri. Sevmek güzelin icrası. Güzelliğin tamamlanışı sevmekle gerçekleşiyor.

Güzellik tamam oldukça, geçmiş ile gelecek birbirine bağlanıyor, ebedi bir şimdinin içinde olduğumuzu idrak ediyoruz usul usul. Zamanın yaprakları yeniden yeşeriyor...

Gönül hiçbir şeyi inkar etmiyor, sevdiklerini olduğu kadar sevmediklerini de içine alıyor, öğütüyor. Sıfatları olduğu kadar fiilleri de. En büyük günah, yüreğin gerçekte yaşadığını inkar etmek olsa gerek. Kime ve neye, ne için, ne adına itaat ettiğini bilmeli insan. Yoksa Rabbime kul olayım derken, nefsimizin kölesi olup çıkıyoruz.

Sevmek tüm azalarını dil kılıyorsa, gerçeklerin evindesin demektir. Sevmek yerli yerine oturtuyor tüm alemleri. Peki böyle bir sevmenin En Sevgili’yle olan rabıtası nedir, nasıl kuruluyor gönülden gönüle? Hazreti Peygamber’in (sas) “Beni gören O’nu gördü” ifadesindeki maksadı kavrayabilmemiz gerek belki öncelikle.

Adem olmak, Muhammedi nurla buluşmaya giden ilk yol, ilk insanı içimizden çıkarmakla yükümlüyüz, saklı cevhere ulaşmak için. Güzellik insanda genişlik yaratıyor. Kainata sığmayan mümin kalbe sığacak hale geliyor. Her şey her şeyle birlikte anlamı da çoğaltıyor. İşte zirvesi Resulullah olan kamil insana ulaşabildiğimiz ve kamil bir imanla güzelleşebildiğimiz ölçüde bir nur medeniyeti tahayyül edebiliyoruz. Bir kendini bilenler medeniyeti. Adem’ler içinde.

“Bilin ki Allah’ın Elçi’si aranızdadır” ayetini bu yüzden Cîlî’nin “Resulullah’ın (sav) her sûrette bir sûret bulma makamı vardır ve bu haliyle O, sûretlerin tümünde tecelli eder” sözü üzerinden canlı bir tefsir gibi yaşamamız elzem hale geliyor.

Onun, “zamanın en kâmili sûretinde görülmesi”nin anlamlarını nefsimizin katmanlarında yaşamaya başladıkça ‘aramızda olması’nın bir hatıraya veya tarihsel bir vakıaya sığmayacağını, şu anın hakikati olduğunu idrak etmeye başlıyoruz.

Allah dostları bunun için var, ol hakikati kendilerinde toplayıp Resullullaha itaati ve sevgiyi bu dem’de aşıklara yaşatmak için. (“Kim Allah ve Resul’e itaat ederse onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler, ve salihlerle beraberdir. Onlar ne güzel arkadaştır.”)

Yılın ilk günlerine denk geldi bu sefer 12 Rebiülevvel. Mevlid kandili vesilesiyle Yunus’un şu dizeleriyle bitirelim:

“Çün dost dosta kavuşdı yüz bin kelâm danışdı / Ümmetiyçün çalışdı oldur Resûl-ı Mutlak / Niçe bin yıllık yola bir demde vara gele / Yunus eydür kim ola Muhammed’dür o mutlak / Ümmete ümmet diyen ümmet kaydını yiyen / Eğer ümmeti isen di İslâm dinine bak.”

#Takvim
#Kutlu doğum
#Güzellik
#Adem
9 yıl önce
Zaman döndü dolaştı...
Kuklaları oynatan Derin Kuklacılar?
‘Susadım çeşmeye varmaz olaydım’
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…
Ankara’da vekâletler çekişmesi
Kibirleri boyunlarını aşan muhterisler kim?