|
Aşk'a ne oldu ki?
Bireyin atomize olmasının olumsuz sonuçlarından bahsediyorduk. Modern özgürlük, bireycilik, sahicilik arayışı, önceki mana merkezli anlam ufkundan koparak yola koyuldu. Böylelikle dünyanın büyüsü bozuldu ve insanlar yasak meyveye bir ısırık daha atarak hayatın anlamı/kimliklerini kendi başlarına yaratabileceklerine ikna oldular.

Öyle oldu ki, bu durumun kendisini sorgulamak bile unutuldu. İnsanın çevresindeki her şey projeler için gerekli hammaddeler haline geldi, anlamın içi boşalmış oldu ve hala da boştur. Dolu gibi gösteren çoğu şey, hayatın sonuna kadar insanı oyalamaya dönük, havada uçuşan köksüz eylemlerdir.

Bu kritik değişim “kendini gerçekleştirmek” diye bilinen yeni bir ihtiyacı merkeze koydu ve insanlar onsuz yaşayamaz hale geldi. Önceki yazıda belirtmiştim; modern öncesi birey, kendisini Büyük Varoluş Zinciri’nin ve cemaatin bir parçası olarak tanımlıyor, ondaki yerini tayin ederek huzur/anlam buluyordu. Modern insan için artık kutsal veya insan üstü bir anlam ufku yoktur. Anlamını kendisi tayin edecektir. Buna kendini gerçekleştirme ihtiyacı diyoruz.

Böylelikle modern birey, girdiği tüm toplumsal ve özel ilişkiye bu araçsal akılla bakar oldu. Soru, “Kendimi gerçekleştirmek adına, bu ilişkiden ne kazanıyorum”dur. İlişki, ister bir toplulukla, ister bir dostla yaşansın veya ister bir gönül ilişkisi olsun, alışveriş sürdükçe optimal bulunur, fayda bittiğinde ilişki de biter. Bu durum, aslında toplumla ve özel kişiyle bütünleşmeyi imkânsız hale getirir, bağlantı kayışı kopmuştur.

Oysa anlam, kişinin anlamlı ötekiyle girdiği ilişkide, onunla kendi arasında keşfettiği farkında oluşur.

İki hayati damarın kesilmiş olduğu varsayılabilir. İlki siyasal yurttaşlık bilincindeki hafıza/şuur kaybıdır. Bunu haftaya işlemek üzere not edelim.

Bir diğeri de insanın sevgi ihtiyacı, ikili ilişkilerdir. Kendisini gerçekleştirmeyi birinci sıraya koyan kişi için ilişki ikincil bir seviyeye iner. İlişki kişisel doyuma/kariyere/olumlanmaya hizmet etmelidir demiştik.

Ama modern kültürün aşkla ilişkisinde “hasar” bununla kalmaz, metafizik alana sirayet eder. Aşk’a kendini gerçekleştirmenin kozmolojisini yüklemek iki türlü işlevseldir.

Bireyciliğin sadece kendisini önemseyen tavrında, doğal olarak gerçek bir ilişkiye, sevgiye ulaşılamayacaktır. Bunu detaylıca anlatmıştık. İhtiyaçlar tükendiğinde veya tatmin edilmediğinde ortaya çıkan manevi ufuk ihtiyacını modern Aşk kavramı karşılar. Bu türden Aşk, kanımca modern zamanlarda kovulmuş/kaybedilmiş manevi hayatın yerine ikame edilmiştir. “Aşk var, ama ona ulaşamamak benim (veya diğerlerinin) kusurumdur. Böylelikle aşk transandantal/aşkın bir nitelik kazanır.

Birey, kendi kimliğini kurarken, kendisini fetişleştirme yoluna saptığını hiç fark etmeyecektir. Aşk’ın, bir ilişkiyi bina etmek, emek vermek, “ilişki” adında üçüncü bir şahıs/dünya yaratmak, almaktan çok vermek olduğu yaklaşımı artık geçersizdir. Aşk, bizim kendimizi gerçekleştirmemizin batınileşmiş bir nesnesidir artık. Aşka yaklaşımdaki bu değişim kritiktir.

Kendini gerçekleştirme, olumlama, kimlik edinme süreci, geçici bir dizi ilişkiye bağlandığında, keşfettiğimiz kimlik değil, bazı vakit geçirme biçimleri olur. Böylelikle Aşk da hiç ulaşılamayacak bir ideal olmakla bu zaafı örten oyalama haline gelir.

Bir türlü ulaşılamayan Aşk tasarımıyla, iyi yaşamın düsturları, daha üst bir anlam ufkuna değil, hayatın, seçimlerin, bireyin kendisine (harcıaleme) bağlanacaktır. Huzuru bulacaksam, bu, sıradan yaşamımın içindeki eylemlerimle olacak. Huzuru bulamıyorum, çünkü âşık veya zengin olamıyorum; ama her an olabilirim, olamıyorsam bu benim yeteri kadar çaba göstermemem veya doğru kişiye rastlamıyor olmam nedeniyledir.

Hasılı, bu türden bir araçsal aklın, insanları bir nebze özgürleştirmekle birlikte insan yaşamının mahrem alanları dahil her yönünü ele geçirdiği, durmak bilmediği ortada. İnsanlar böylelikle kendilerini aşan şeyleri, büyük sorunları, toplumun genelini yok sayma eğilimine kaptırdılar kendilerini.

Lakin…

İnsanın kendisini gerçekleştirmesi, sahiciliği çağdaş anlamda yeniden yorumlama çabası, bireysel özgürlük arayışları, bunların hepsinde değerli olan bir şey vardır. Bu da bu eğilimlerin arkasındaki ahlaki güç/arayıştır. Bunu da yok sayamayız.

Charles Taylor’ın ifade ettiği gibi, amaç, yok saymak, topyekûn reddetmek, modern hikâyeyi tamamen değersizleştirmek değil; insanın arayışının altında yatan ahlaki nosyonu yerli yerine oturtmaktır. Yani bir tür düzeltme işine girişmek.

Çünkü özgürlüğümüz ve aklımızın imkânları tamamen yitirilmiş değil. Yapılacak çok şey var daha…
#birey
#modernite
#özgürlük
#aşk
#büyük varoluş zinciri
9 yıl önce
Aşk'a ne oldu ki?
2020 yılında kiralanan lüks lojmanlarda oturanlar ne kadar kira ödeyecek?
Paralelcileri ayırt edecek bir dedektör
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı