|
Bir halk hareketinin temsilcisi olarak AK Parti…

Bir haftayı aşkındır incelemeye çalıştığım modern/postmodern çağa dair “aydın/entelektüel” sınıfının serencamında, her paradigmanın kendi değerlerini, kendi kurumlarını, kendi parlak başarıları ile karanlık taraflarını yarattığını anlatmaya çalıştım. Burada tabii ki aklımda Türkiye’deki aydın tipinin içinde bulunduğu trajik durum da vardı. Ancak isimlerden gidildiğinde, sorunun kavramsal boyutundan kopmuş olurduk. Bunun yerine olmuş olanın neden öyle olmuş olduğunu anlamaya çalışmak, gelecek için daha anlamlı bir uğraş gibi gözüküyor.

Paradigma ne olursa olsun, değişmeyen bazı değerlerin varlığına “iman” edebilir miyiz? Her şey göreli midir? Eğer öyleyse, bizleri aşan ve ortak ahlakımızı türeteceğimiz “bir üst anlam ufkundan” kopmuş olmaz mıyız?

Belki modernizmin kendi seküler üst anlam ufkunu yaratamadığı, 1) Evrensel olduğu iddiasının çöktüğü, 2) Evrensel olamamasının nedenini bulmanın önemli olduğu, 3) 21. Yüzyıl'da küçük hakikat parçalarından teşekkül eden bir evrensel hakikat peşinde koşmanın daha ilham verici olacağı üzerinde anlaşabiliriz.

Ancak bunun için geçmişin hataları ile yüzleşmek kadar, ondaki değerli şeyleri de (protestanca bir tavırla) toptan reddetmeme gerekliliği söz konusu. Bizler hiçbir zaman tarihin özel bir anında tamamen yeni/öncesiz ve orijinal bir durum yaratamayacağız. Kurduğumuz, kurulmuş olanın yeniden yorumlanmış, güne uyumlandırılmış hali olacak.

Mega hakikatler peşinde koşup, buna uygun misyoner aydınlar yaratarak ve muhtemelen devlet şiddetini de yedeğe alarak yaymanın yerine, “Hakikat ruhu”ndan bahsedilebilir mesela. Bu ruhu edinmek, bir aydın için hayati önemde olacaktır. Yani hakikatle iç içe yaşamak. Sahicilik, dürüstlük, tevazu…

Peki bu iç içe yaşanacak hakikatin herkesi, Müslümanı, Hristiyanı, Musevisi, ateisti, çeşitli ideolojileri benimseyenleri, kadınları, çocukları, azınlıkları bir yerinden de olsa yakalayacağı şekli nasıl inşa edilir? Öyle ki, aydını da, siyasetçisi de, iş insanı da, hukukçusu da o kozada yetişsin ve meşruiyetini o kaynaktan alsın?

Bence bu kaynak halktır. Asistan/organik aydın 21. Yüzyıl'da bu noktada çok kritik bir İngiliz anahtarı/bağlantı kayışı görevi üstlenebilir. Yani halkın içinde olmak, onu bir proje olarak değil, var edici bir kaynak, bir database olarak kabullenmek. Toplumun taleplerini, mümkün olduğunca ona müdahale etmeden kamuoyunun, siyasetin vd. huzuruna sunmak.

Her küçük hakikat parçasını tepede üretilmiş mega hakikate uyumlandırmak veya ona boyun eğdirmek yerine, halkta, yaşamın kendisinde olanı yukarıya doğru servis etmek, böylelikle aşağıdaki her bir küçük hakikatin yukarıdaki son kararda etkili olmasını sağlamak.

Buna basitçe demokratlık da denebilir. Yeni kendisini kurmak için bir kurucu öteki aramak yerine, düşmandan hasıma terfi etmiş ötekiler ile muhabbet edebilecek bir kamusal alan, dil yaratmak. Toplumsal ilişkilerin biçimlendiği ve düzenlendiği yerin, kesinlik/nihai çözüm arayışlarından temizlenmesi. Kesinlik ve nihai çözüme kaynaklık eden rasyonalizm ve hümanizmin esnetilmesi, kendine dayanan modellere karşı halkı işaret eden süreçler…

Chantal Mouffe’un dediği gibi, “Gerçek sorun, kültürümüzün, amaçlarımızın ya da kurumlarımızın karşılıklı konuşma olmadan ayakta duramayacağı”dır. Neyin adil ve neyin meşru olduğunu bulmak pek ala mümkündür. Ama bu Gadamer’e göre ise ancak verili bir gelenek ve bu geleneğin sağladığı ölçütlerle mümkündür. Bu durumda, büyük toplumu oluşturan küçük toplulukların birbiri ve yöneticileri ile konuşmasında aydının rolü, modern aydından çok daha farklı olmalıdır. Organik/asistan aydın kavramı ile böyle bir işleve anlam yüklemekteyiz.

Hasılı, meselemiz son dönemde çıldıran değil. Onlar, sadece “onlara” değil, “bizlere” dair biten, tarih sahnesinden çekilmekte olan bir durumun göstergesidir ve bu anlamda işlevseldirler. Bizim meselemiz, bitenin yerine neyin nasıl konacağı olmalıdır.

AK Parti, bu manada, tabanıyla organik bir ilişki kurdu ve bu ilişkiyi siyasi varlığının/bekasının merkezinde gördü. AK Parti bu devrimci halk hareketini siyaseten temsil edebilme basiretini gösterdi. Bu basiret onu felaketlerden korudu, başarıyı getirdi, çünkü halkın istediğinin peşinden gitti.

Sorun, bu harekete gerekli cevabın yüzde 25’lik kesim ve siyasi temsilcilerinden gelmemiş olmasıdır. Ama bunu hemen beklemek anlamsızdır. Hatta, bu bir sorun bile değildir. Hayat ve yaşanan değişimler bizleri bizlerin yaptığı gibi kategorize etmez, dönüştürür, kendisine dahil eder. Değişim kurumsallaştıkça, adapte olma, cevap verme baskısı uyumsuz olanın sırtında taşınamaz bir yüke dönüşür.

Önemli olan, bu doğal baskının orada er geç yaratacağı hareketlenmenin ifade bulacağı mekanizmaları kurmak ve herkesin erişimine açık tutmaktır.

#halk hareketi
#seçim
#siyaset
#ak parti
#toplum
9 yıl önce
Bir halk hareketinin temsilcisi olarak AK Parti…
Kuklaları oynatan Derin Kuklacılar?
‘Susadım çeşmeye varmaz olaydım’
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…
Ankara’da vekâletler çekişmesi
Kibirleri boyunlarını aşan muhterisler kim?