|
Charlie Hebdo ve soylu kaçışlar...

Charlie Hebdo katliamından sonra Avrupa ve ABD basınında izlediğim tepkiler, daha çok “ifade özgürlüğü” ile sınırlanmış bir çerçeveyi ifade ediyordu. Bu yaklaşımı eksik bulan daha sağduyulu Avrupalılar ise, ırkçılık ve İslamofobiye karşı sokaklara çıktılar. İkinci tercih de ilki gibi, aslında yine Avrupa’nın kendisini tartışmakta çarptığı sınırları belirginleştirmişti oysa.

Bu anlamda, ifade özgürlüğü ile ırkçılık gibi kütlesi çok yoğun iki kavramın diğer önemli bağlamları baskı altına aldığı söylenebilirdi.

Bu son derece doğal bir durumdu. Sağduyu sahibi ortalama bir Avrupalı, en güçlü değerleri olarak ifade özgürlüğü ve anti ırkçılık gibi demokrasi kavramlarına sığınarak korku dolu günleri hasarsız geçirmek istiyor. Oysa bu çıpalar onların a piori kabul ettiği ölçüde sağlam bir evrenselliğe sahip değil, haliyle şaşkınlık ve korkuya da deva olamayacak.

Batı’nın kendi keşfi ve mükemmele tekamül ettirdiğini varsaydığı demokrasi kavramlarında ciddi sorunları mevcut. Bu bağlamda Batı kültürü/siyaseti gittikçe halk kitlelerinin kullanımı ve eleştirisinden koparak kutsal retoriklere dönüştü, bürokrasi içinde anakronik ve monolitik hale geldi. Küreselleşme öncesi Batı, bu değerlerin cari yorum ve uygulamalarının yaşayıp tüketildiği dışa kapalı yerlerdi. Artık öyle değil.

Öyle değil, çünkü dünyada Batı ve Doğu hem fiziksel olarak, hem de hayali cemaatler olarak iç içe geçti. Milyonlarca Avrupalı olmayan göçmenin kıtaya akın etmesi, vatandaşlık kazanması, radikal aydınlanma kabullerinin burnundan kıl aldırmayarak bu toplumları bir arada tutmaya yetmeyeceğine işaret etmişti. Ama Avrupalılar, bu karşılaşmaların daha sorunsuz yaşanması için gerekli olan önlemleri almamış veya alamamıştı. Çünkü modernite kendi sınırlarına çarpıp çarpıp geri dönüyor, kendisini tekrar ediyordu.

Bunun birkaç nedeni var. İlki, ABD ve Avrupa’nın 19/20. yüzyıllarda egemen olan türden bir Ortadoğu/Doğu politikasına devam edebileceği yargısı/inadı, yani ahlaki düşkünlükle malul hikmet-i hükümet tarzı... 19. yüzyılda Belçika Kralı II. Leopold “Kongo yöresi halkına medeniyet götürmek, bilimsel araştırma ve ticaret yapmak, Arap köle tüccarlarına karşı savaşmak” adına milyonlarca insanı öldürüp, buradaki kauçuk plantasyonlarından elde ettiği dev servet ile Brüksel’de görkemli yapılar inşa ettiğinde, bu Avrupa içinde herhangi bir çelişkiye/soruna yol açmıyordu. Ama artık öyle değil.

Batı, demokrasi, kültür ve bilimde her zaman kendi yorumunu dünyada görmek istedi. Demokrasi ve kültür ihracının gayrı ahlaki real politik anlayışıyla reaksiyona girmesi durumu daha da içinden çıkılmaz yaptı.

Varsayılan askeri, teknolojik ve kültürel üstünlük kibirli bir körlük yarattığı kadar, ötekilerle etkileşimi de sembolik marjda tuttu. Arap Baharları ve G20 ile kontrolün gittikçe yitirildiğinin hissedilmesi işleri biraz daha karmaşık hale getirdi.

Le Monde’un eski yayın müdürü Sylvie Kauffmann bu farkındasızlığı New York Times’daki makalesinde şu trajik örnekle ifade ediyordu.

“Burası, devlet okullarında Musevi erkeklerin kipa, Müslüman kızların örtü giyemediği bir ülkedir. Örneğin, La Traviata’nın sahnelediği bir operada bir kadından yüzünü açması (yasalar gereği) kibarca istendiğinde bunu reddederse dışarı çıkartılır. Bu yöntem, İslam ülkelerinde popüler olmasa da, bizim ülkemizde bir şekilde çalışır. Müslüman kızlar yüzlerini açarak okula giderler, yüzünü açmak istemeyen kadın da protestoya yeltenmeden, sorun çıkarmadan operayı terk eder.”

Sorun şu ki, bu tavır ile Pegida veya Le Pen arasında uygun ortamda hızla kapanabilecek kısa bir mesafe mevcut. Bu sözler, bizlerde uyandırdığı dehşeti Kauffmann gibi Avrupalılarda uyandırmıyor. Böyle olunca da, “özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve laiklik” mottoları, kendinden menkul anakronik kabuller haline geliyor.

Hasılı, Batı’nın kendi ötekileri ve Ortadoğu ile kurduğu ilişkide ciddi sorunları var. Bu sorunlar hegemonyanın askeri ve kültürel veçhelerinden kaynaklanıyor olsa da, mesele daha derin düşünsel bir krize tekabül ediyor.

Doğu mu? Doğru, ona da değineceğiz. Orada da hak arama ile şiddetle kurulan ilişkide ciddi sorunlar var ve bu sorunlar Batı kötücüllüğü ve İslamofobi altında ezilme tehlikesi geçiriyor.

#Charlie Hebdo
#Avrupa
#ABD
9 yıl önce
Charlie Hebdo ve soylu kaçışlar...
Kimlik mi suçu, suç mu kimliği tanımlar?
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler