|
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir

Türkiye’nin yakın tarihi yazıldığında en belirleyici dönüm noktalarından birisi 2007 yılında cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini sağlayan anayasa değişikliği referandumu olacak.

O yılı hatırlarsanız, vesayet güçleri hiç olmadığı kadar azgınlaşmıştı.

TSK’dan medyaya, üniversitelerden üst yargı kurumlarına kadar teyakkuz haline geçilmiş, AK Parti adayının Meclis’te seçilmesini önlemek için demokrasi dışı yöntemler devreye sokulmuştu.

Görünürdeki itiraz nedeni “başörtüsü”ydü. Olası cumhurbaşkanının eşinin başörtülü olması, “laiklik” ilkesinden taviz olarak değerlendiriliyordu. Şimdi bize çok “anlamsız” “savunulamaz” gelen bu gerekçe, bundan yedi yıl önce son derece savunulabilir bulunuyordu. Hatta liberal/sol akademisyenler tarafından bile...

Ama ben temeldeki asıl nedeninin bu olduğunu hiç düşünmedim. Başörtüsü tabii ki bir kaldıraç olarak etkiliydi; ama asıl neden bu kritik makamın halkın iradesine doğrudan bağlanacak yolun açılacak olmasıydı.

Cumhurbaşkanlığı, tıpkı üst yargı kurumları gibi, bürokratik/oligarşik devletin kalesiydi. Halkla temasın olmaması en “kritik” özeliğiydi. Çankaya oligarşi tarafından adeta oksitlenmişti.

Nitekim bürokratik devletin Meclis’teki temsilcisi CHP’nin başvurusu ile Anayasa Mahkemesi 367 garabetini yaratacaktı.

Bu krizin çıkması çok hayırlı oldu. 22 Temmuz’da erkene alınan seçim zaferiyle hükümet anayasa değişikliğine gitti ve cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinde karar kılındı. Böylelikle, egemenliğin devredildiği en önemli kurumlardan birisi olan cumhurbaşkanlığı doğrudan halk iradesine bağlandı. Cumhuriyet tarihinin en radikal devrimlerinden birisi gerçekleşti. Şu anda eski Türkiye özleminde olanlar “Keşke böyle olmasaydı da, cumhurbaşkanının kendisi başörtülü bir kadın olsaydı” diye düşünüyor dahi olabilir.

Ne de olsa bir kişiyi dev(ş)irmek, koca bir halkı ikna etmekten her zaman daha kolaydır.

Bugün de Erdoğan’ın anayasal bir hak olmasına rağmen Bakanlar Kurulu’nu toplamasını krize çevirmek isteyenlerin gerekçesi de söyledikleri saçmasapan şeyler değil.

Onların asıl sıkıntısı, Cumhurbaşkanlığının makro siyasetin merkezi haline gelmesi ve halkın iradesine bağlanması...

Türkiye son 12/13 yılda oligarşik devlet yapısı içinde demokratik restorasyonlar yapan bir hükümete tanık oldu. Sayısız demokratik adımlarla, bürokratik/oligarşik devlet demokratik olanın lehine tadil edildi. Mıntıka temizliği yapıldı. Sürece bu nedenle yavaş devrim diyoruz.

Yasama erkini ve çıkan krizlerde seçimlerin meşruiyetini kullanarak sıkı bir yol temizliği yapıldı. Vesayet rejiminin altı sabırla oyuldu. Siyaset güçlendi, itibar kazandı, halkın özgüveni yerine geldi. İlk defa tepeden aşağıya değil, aşağıdan tepeye doğru bir inşa süreci yaşandı.

2015 Haziran seçimleri ise, köklü bir devlet reformunun kapısını aralayacak fırsatı halka sunacak. Yeni anayasa, Çözüm Süreci ve paralel yapıyla mücadele bu nedenle çok önemli.

Mesele sistemin adının ne olacağı değil; son 12 yılda olduğu gibi, halkın talepleri ile alttan üste kurmak.

ABD’yi en iyi tanıyanlar bile, siyasal sistemini çözmekte, anlamakta zorlanırlar. Haklıdırlar, çünkü bu karmaşık sistem halkın ihtiyaçlarına göre, krizlerde atılan adımlarla birkaç yüzyılda ortaya çıkmıştır. ABD halkına ve tarihine özgüdür.

Bugün parlamentoyu ve güçlü yetkilere sahip cumhurbaşkanını halkın seçmesini bir “anomali” olarak değerlendirenler var. Kıymetli hukukçu dostum Mehmet Uçum’un tesbit ettiği üzere, özgün demokrasi mücadelesinin bizi getirdiği bu değerli noktayı “anomali” olarak değerlendirmek haksızlık olur.

Bu, rejimin sistem sorunlarına sahip olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ancak ben de evrimsel sürecin o ülke halkının ihtiyaçlarını en doğru şekilde karşılayacağını düşünüyorum. Yani bu yaklaşım, sorunları yukarıdan aşağıya dayatma yoluyla çözmeyi değil, hayatın doğal akışında karşımıza çıkan sorunları çözerken halktan gelen talepleri esas almayı ima ediyor. Hükümetin en büyük başarısı geçmişte bunu öncelemiş olmasıdır.

Sihirli formül, halk iradesine doğrudan bağlanmayan hiçbir devlet organının kalmamasıdır. Vesayet üreten sistemi reforme etmenin tek yolu sadece parlamento ve cumhurbaşkanlığını değil, devletin tüm kurumlarını halkın katılımı ve oyuna açmaktır.

Ortaya çıkan sonuç başkaları için anlaşılmaz olabilir; ama bizim işimize yaradıktan sonra hiçbir sorun yok.

#TSK
#Meclis
#CHP
#Erdoğan
9 yıl önce
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir
...Ve Demirtaş rol modelini Moskova’da bulur
Kuklaları oynatan Derin Kuklacılar?
‘Susadım çeşmeye varmaz olaydım’
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…
Ankara’da vekâletler çekişmesi