|
Kim, iki cihan güneşini memnun etmek istemez?

Şâmil’i bilmeyen, atasını ne bilir...

Burada zikredilen, bizim muhabir arkadaşlarımızdan biri değil, adıyla sanıyla Şeyh Şâmil.

O sözden mülhem, diyebiliriz ki “Ensar ve Muhacir”i bilmeyen, dinini ne bilir?

Uydu mu? Bence uymakla kalmadı, çok da şık oldu.

Atasını bilmeyenle dinini bilmeyeni yanınıza yaklaştırmayın.

Fakirden kardeşçe bir tavsiye size, bilâ bedel.

Başınıza dert olur, sizin de kafanızı karıştırırlar.

Karşılaşılan meseleler biraz büyük geldi mi, hemen yanlış yorumlamaya başlar, yan çizmeye çalışırlar.

Anlamamak üzere kodlandıkları için, suiistimale meylederler.

*

Somutlaştıralım...

Mesela Suriyeliler konusu.

Bu Suriyeliler de artık çok olmaya başlamıştır onlara göre.

Zaten daha başta içeri alınmaları hatadır.

Bombalardan, mermilerden kaçıp geldikleri sınır boylarında yığılsalar da izin vermemeliydik.

Öyle söylerler.

Aç, perişan imişler, enselerinde ölüm tehlikesi varmış, hiç mühim değil.

Yaralıymış, susuz kalmışlar, bize ne?

Ağlasınlar, sızlasınlar, ne yaparlarsa yapsınlar, buraya gelmesinler.

İşte bu bakış, atasını bilmemekle ve ensarla muhacirden haberi olmamakla izah edilebilir ancak.

*

Suriye sınırındaki illeri dolaşıyoruz birkaç gündür.

Yöneticilerle ve vatandaşlarla görüşüyoruz.

Gaziantep’te Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu ve Şehitkâmil Belediye Başkanı M. Rıdvan Fadıloğlu ile ayrı ayrı görüştük.

Vurgu yapılan nokta aynı.

Zor durumdaki muhacir kardeşlerimize karşı ensar olabilmek.

Zira Peygamber Efendimiz s.a.v. de bir muhacirdi.

Bizim bugün yüksünmeden, sızlanmadan ekmeğimizi paylaşmamız, iki cihan güneşi Efendimiz’i de şüphesiz memnun edecektir.

*

Hiç kimse keyfinden muhacir olmaz.

Evini barkını, dahası vatanını bırakıp başka yerlere göç etmez.

Eski bakanımız, yeni başkanımız Fatma Hanım, bu hususa özellikle vurgu yaptı.

Bize gelenlerin yarısı kadarı bir Avrupa ülkesine gitseydi, tereddütsüz kızılca kıyamet kopardı.

Suriyeliler değil, Avrupa’nın herhangi bir ülkesinden o kadar insan akın etse, sosyal ve ekonomik patlama yaşanır.

İsyan başlar, savaşı andıran hadiseler görülür.

Biz ise, şükürler olsun, metanetle ve güler yüzle davranıyoruz.

Kültürel ve dini kodlarımız bunu gerektiriyor; insaniyeti unutmamışız.

Başka türlü de davranamayız zaten.

Tek tük rastlanan nahoş hadiseler, istisnadan öte geçmez.

*

Düne kadar o kardeşlerimizle bir arada yaşıyorduk.

Aynı bayrağın altındaydık.

Bir gün sınır çizildi, bir kısmı dışarıda kaldı.

Sınır biraz aşağıdan çizilseydi, yine beraber olacaktık.

Biraz yukarıdan çizilseydi, bugün Güneydoğu illerimizden bazıları dışarıda kalırdı.

Elin gâvurunun çektiği sınırla, bizim kardeşliğimiz ortadan kalkabilir mi?

Bir kısmı Türk, bir kısmı Kürt, bir kısmı Arap; üstelik hepsi din kardeşi.

Şayet ırkçı değilseniz, hangisini hariç tutabilirsiniz?

*

Önemli bir not eklemek gerek... Microsoft yazım programı da Ensar kelimesini tanımıyor.

Amerikalının yaptığı o programın tanımamasını anlamak mümkün.

Fakat bizim itirazcıları, ensarın ne olduğunu bilmeyenleri, bilip de bilmezden gelenleri, şimdi zamanı değil, daha yeterince güçlü değiliz diye düşünenleri anlamak mümkün değil.

Son söz, cevap anahtarı niteliğinde olsun:

Başlıktaki sorunun cevabı, “Elbette O’nu sevmeyen” olsa gerek. Aklıma başka bir şey gelmiyor. Size gelirse, bildirin. Kamyonete bindirenleri nerede tutmalı, onu da sizin değerlendirmenize bırakayım.

#Suriyeliler
#Fatma Şahin
#Mehmet Tahmazoğlu
#M. Rıdvan Fadıloğlu
#muhacir
#ensar
9 yıl önce
Kim, iki cihan güneşini memnun etmek istemez?
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler
Gazze ışığında üniversitenin misyonu