|
Bu sessizliği neye borçluyuz?

Meclis'te şenlik mi var desem kıyamet mi? Mikrofon kıran vekilden oturma eylemi yapanlara, uçan vekilden su atana kimi ararsan var. Milleti sokağa çağıran mı istersin, yeni bir Gezi’den medet uman mı? Gel gör ki, iki yıldır İstanbul’da trafik sıkışsa manşetlere taşıyan Amerikalıların başını çektiği Batı medyasında, bu hayhuya olağanın dışında bir ilgi yok.

Başkanlık sistemi tartışmaları sürerken, maalesef ‘diktatörlük’, ‘otoriterlik’ türü, içerikten ve sistem eleştirisinden uzak, salt Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsı üzerinden yürüyen bir polemik kapanına sıkışmış vaziyetteyiz. Ammavelakin, iki yıldır ‘Erdoğan’ın otoriterliği’, ‘Demokrat mı Sultan mı’ vb başlıklı haberlerden geçilmeyen Batı medyası, kucağına düşen malzemenin yüzüne bile bakmıyor.

Merkez Bankası politika faizini göstermelik bir hamleyle çeyrek puan indirdi. Üstelik de büyük tartışmalarla ve Ukrayna’daki ateşkes durumunun belirsizliğinin de etkisiyle iki hafta önce doların yükselişinin de etkisiyle yerli yersiz polemiklerle geçen 20 günün sonunda... Gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı gerek Başbakan Davutoğlu’nu tatmin etmeyecek bu indirim, ‘direnemediği’ için öte tarafı da tatmin etmedi. Lakin, evvelden piyasa otoriterliği gibi kavramlardan bihabermişiz gibi, ‘Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ve sorgulanamaz kararları’ gibi argümanlarla anasayfasından geçmiş faiz indirim veya artırmama kararlarını eleştiren, ardından ‘Erdoğan’a boyun eğen’ Türkiye ekonomisinin nasıl da kötüye gittiğini çarşaf çarşaf anlatan Batılı gazetelerde tık yok.

Hepimiz biliyoruz, malum medyanın en sevmediği şey Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendine has üslubuyla konuşması... Merkez Bankası’ndan muhalefetin sistemi tıkamak ve ülkeyi yönetilemez hale getirmek için verdiği uğraşa her konuda konuşuyor bugünlerde Erdoğan.. İlginçtir, gazetelerde yine pek bir şey yok.

İki gün önce Fethullah Gülen hakkında ikinci kez yakalama kararı çıkarıldı. Tahşiye grubuna yönelik iddialara ilişkin gerçekleştirilen operasyon kapsamında hakkında ilk kez yakalama kararı çıkarılan Gülen hakkındaki son yakalama kararı, silahlı terör örgütüne üye olmak, casusluk ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs suçlarından... Ama tüm bunlar olurken, “Gülen’i Erdoğan’a geri verme ey Obama” kabilinden editoryal başyazılarla çıktığına dahi şahit olduğumuz gazeteler havaya bakıp ıslık çalıyor. Keseyi açıp Temsilciler Meclisi’nde imza toplayan, yine çeşitli teranelerle söz konusu gazetelere yazı yazan örgütün Fethullah Gülen ve Ekrem Dumanlı gibi isimlerine Batı’da Michael Rubin gibi azılı neoconlar eşlik ediyor bu aralar Türkiye eleştirilerinde, o kadar.

Türkiye İngiltere’yi, Suriye’ye ulaşmak ve IŞİD’e katılmak amacıyla buraya gittiği tahmin edilen üç genç kızla ilgili yeterli önlem almamak ve zamanında istihbarat paylaşmamakla suçluyor. Zamanında istihbarat paylaşmamalarından doğan tüm IŞİD’e katılımları Türkiye’nin üstüne yıkmasına alıştığımız Batı medyasında yine o feveran hali yok.

Yok dediysek... Aksi de yok. Süleyman Şah Türbesi'nin taşınması için gerçekleştirilen Şah Fırat operasyonu hariç. Gariptir ki, bu operasyonu muhalefetin aksine pek bir övdüler, ‘Tomb Raider’a bile benzettiler.

Alışmadığımız hareketler bunlar. Türkiye’de havada bulut var diye haber yapan, olağan yayınını kesip canlı bağlantıya geçenler, ülkede tabiri caizse ‘malzeme bolken’ oralı bile olmuyor. Uluslararası medyada bu sessizliğin ortasında Türkiye’ye karşı çıkan ses, hala Batı’nın derdinin demokrasi olduğunu düşünüp vaveylayı basan Türklere ve ortada kalmış tetikçi tek tabanca ‘freelancer’ gazetecilere ait. Onların da imdadına bu kıtlıkta sosyal medyada Hürriyet’in ve Zaman’ın İngilizce gazetelerinin linkleri yetişiyor.

Peki neden bu değişim? Hayır, biz esas meselenin ‘demokrasi’ olmadığını her daim biliyorduk da şimdi ne oluyor, ne değişiyor?

Bu soruya cevap aramak için, öte yanda yaşanan bir başka gelişmeye bakmak yerinde olacaktır muhtemelen. John Kerry İran’ı müzakerelerden çekilmekle uyarıyor ve son yılların flörtüne yaraşmayan ve pek de sevimli olmayan ifadelerle uyarıyor; Tahran’ın Yemen’de Husiler’e yardımını ve hükümetin düşmesindeki katıksız rolünün altını çiziyor. Batı medyası bunu büyük bir şekilde görüyor ve unutmaya başladığımız ‘öcü İran’ haberlerini anımsatıyor. ‘Obamacı’ gazeteler, hala müzakerelerin yanında duruyor ama ‘İran’ı bombalamak çözüm değil’ gibi ifadelerle aba altından sopa sallamaktan da geri kalmıyor. Diğer yandan, İran destekli milislerin Irak’ta kazandıkları konumunun ABD çıkarlarına ne kadar zarar verebileceği anaakımda yavaş yavaş tartışılmaya başlanıyor. Tabii ki, kimse henüz işlenen suçlardan bahsetmiyor ama o da ufukta ihtimal olarak görünüyor.

İran ise, bu açıklamalara yer yer sert, yer yer alaycı üslupla cevap veriyor. Hatta, Hürmüz Boğazı’nda bir tatbikat başlatıp gerçek ebatına yakın boyutlarda yapılmış bir Amerikan gemisi maketini patlatıyor. Obama ise aynı saatlerde, “Esad gitmeden Suriye istikrara kavuşmaz” diyerek, İran’ın işgal etmekte olduğu Suriye hakkında gazetelere yeni bir manşet veriyor. Bu Obama’dan ilk kez duyduğumuz bir şey değil ama diğer gelişmelerle beraber değerlendirildiğinde değinmek gerekiyor.

Henüz çok erken ve ‘eğit-donat’ anlaşmasının detaylarını dahi çok iyi bilmiyoruz ama var olan durum ufukta belirenin habercisi. Hani içeride Türkiye’nin Suriye politikası değişiyor mu diye tartışıp duruyoruz ya, galiba belki de yavaş yavaş Amerika’nın Suriye politikası değişiyor.

#Meclis
#Amerika
#Erdoğan
9 yıl önce
Bu sessizliği neye borçluyuz?
Yaşlılık ölüme, çocukluktan daha yakın değildir
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü