|
Filistin meselesi nereye?-2

Mısır, Suriye, Ürdün ve Irak başta olmak üzere, Birleşmiş Milletlerin 29 Kasım 1947 Taksim Planını reddeden Arap ülkeleri 1948’de başlayarak patlak veren Arap-israil savaşlarında başarı elde edemezler. Sürekli İsrail galip gelerek, topraklarını genişletir. 1937’deki Peel komisyonu Taksim planı, BM’nin Taksim planına nazaran çok daha fazla Araplar lehine bir muhtevaya sahip olmasına karşın bu plan da taraflarca reddedilmişti. 15 Mayıs 1948 günü Suriya, Ürdün , Mısır ve Irak askeri birlikleri İsrail»e savaş ilan ederek Filistin”e girer. İngiliz Gallup Paşa”nın idaresindeki, Ürdün Haşimi Krallığının lejyon askerleri, Batı Şeri»a/The West Bank ve Eski Kudüs”te kontrolü sağlar. Sina ve Gazze Mısır idaresinde kalır. Batı Şeri»a ve Eski Doğu Kudüs ise Ürdün Haşimi Krallığı denetimine girer. Böylelikle Mescid-i Aksa Kral Şerif Abdullah”ın yeni ülkesinde kalır. 1967 savaşı ise Mısır başta olmak üzere Arap ülkeleri için çok ağır bir yenilgi olur. Doğu Kudüs ve Mescid-i Aksa başta olmak üzere Batı Şeria tümü ile Ürdün’ün elinden çıkar, İsrail’in halen de süren işgaline girer. Suriye, Kuneytra başta olmak üzere Golan Tepelerini, Mısır ise en ağır kayıpla, Gazze ve Sina yarımadasını elinden çıkarır.

Velhasıl, Zaten Birinci Cihan Harbinin Galip devletleri tarafından kurulmuş olan onca Arap devleti, İsrail-Filistin sorununu, Taksim Planını reddederek tekellerine almış olmalarına karşın bu sorunu çözmede hiçbir başarı elde edemedikleri gibi sürekli İsrail’in lehine olacak şekilde geriye gidildi. Mısır’ın 1997’de başlattığı diyalogla 1979’da sonuçlanan Camp-David antlaşması ile İsrail ile anlaşma yapması ve 1982’ye kadar Sina yarımadasını üç aşamada geri alması ile İsrail’in müttefiki haline geldi. Her ne kadar diğer Arap ülkeleri başta Mısır’ı tecrit edecek şekilde tepki gösterdilerse de, 1982 Melik Fehd planı sonrasındaki süreçte diğerleri de bir bir müzakere masasına oturdu. Mısır 1967 yılında kaybettiği Gazze’yi geri alamadığı gibi, Ürdün elden çıkardığı Batı Şeria’dan bir karış toprak bile geri alamaz. Golan Tepeleri ise 1973’teki Yom Kippur savaşına rağmen İsrail’in denetiminde kalmaya devam eder.

Tüm bu olanlar, 1948’den beri topraklarını kaybedip çevre ülkelerde mülteci konumuna düşen Filistinlilerde hayal kırıklıklarına yol açar. Önceleri Arap-İsrail meselesi olarak bilinen sorun, Mısır başta olmak üzere onca Arap ülkesinin bir bir İsrail’le müzakere masasına oturup antlaşmaları/uzlaşmaları ile iyice dar bir alana hapsedilerek salt Filistin-İsrail meselesine dönüşür. Filistin’de ve Filistin dışında mülteci konumuna düşen Filistinliler, sorunu yıllarca tekelinde bulunduran Arap ülkelerince yalnız/yüzüstü bırakılırlar. Yasir Arafat’ı 1993’teki Oslo mutabakatına götüren süreç bu konuda yaşanan acı tecrübeydi. 1964’te örgütünü Filistin’in kalbi olan Doğu Kudüs’te kuran Yasir Arafat ve çevresi, Arap-İsrail savaşlarına rağmen ,1982 yılında kendilerini Filistin’den çok uzaklarda, Tunus’ta bulmuştu. Daha sonra, sürgünde, Tunus’ta devlet ilan eden Yasir Arafat onca Arap ülkesinin yıllarca tekellerine aldıklar Filistin davasına bir katkıda bulunmak bir yana, sürekli daha büyük felaketlere yol açtıklarını fark etmesi ve kendi yaşadığı tecrübe ile, meselenin Arap-İsrail meselesi olmaktan çıkarılmasına karar verir. Arafat’ın ön ayak olmasıyla, Filistin’in 1967’de işgal edilen Batı Şeria ve Gazze bölgelerinde İntifada baş gösterir. 5-6 yıl süren İntifada hareketleri, İsrail ile Yasir Arafat’ı Oslo Mutabakatına sevk eder. Bu mutabakat sonucunda Özerk Filistin yönetimi zayıf da olsa kurdurulur. Şermu’ş-Şeyh Anlaşması ile billurlaşan süreç 2000 yılında çıkmaza girer ve Ariel Şaron’un Harem-i Şerif ziyareti ile sabote edilir. Yasir Arafat 2004 yılında ölür. İsrail 2005 yılında Gazzeden tümü ile çekilir. Ancak, saldırılar eksik olmaz. Filistin yönetimindeki seçimleri Hamas’ın kazanması Mahmud Abbas’ın liderliğindeki FKÖ tarafından kabul edilmez. Filistin yönetimi Gazze Ve Batı Şeria olarak ikiye bölünür. Gazze İsrail tarafından abluka altına alınarak defaatle hava ve kara harekatlarına maruz bırakılır.

BM’de geçen gün oylanan mevcut Filistin’in yönetiminin devlet olarak tanınmasını öngören karar tasarısının 5 çekimser ve 9 karşı oyla reddedilmesi ile gelinen nokta Filistinlilerin ve Filistin davasının iyice sahipsiz hale geldiğinin göstergesidir. Bugün, söylem ve diplomatik düzlemde, bölgede, Filistin’e/Filistin sorununa,son MGK toplantısı bildirisine de dahil ederek, hassasiyet gösteren Türkiye dışında bir ülke kalmamış gözükmektedir. Ancak, Arap Baharı’nın iyi okunamaması, bu anlamda rüzgarın tersine dönmesi, Türkiye’nin Orta Doğu açılımlarını sekteye uğratması ile bu tepki etkili bir insiyatife henüz dönüşememektedir. Irak ve Suriye’deki iç savaş ve parçalanmaya doğru giden süreç, bu yönde Kürt sorunun seyri, Mısır’da darbe ve sonrası gelişmeler, İsrail’in bölgede ve uluslar arası arenada elini Filistinliler aleyhinde güçlendiren başlıca faktörlerdir. Tüm bu faktörler aynı zamanda Türkiye’nin bağımsız değişken olarak bölgeye acil müdahalesini ve aktif insiyatif ortaya koymasını engelleyen bir rol üstlenmektedir.

#Mısır
#Birleşmiş Milletler
#Arap ülkeleri
#İsrail-Filistin sorunu
9 yıl önce
Filistin meselesi nereye?-2
Seçimler ve sosyal politikalar
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü