Bıktık bu nutuklardan. Ya bize yeni bir şey söyleyin ya da susun. Bunların çok daha etli butlularını 89 yıldır dinleyegeliyoruz zaten.
Şimdi tozu dumana katmadan önce soralım:
nedir?
Cevap: CHP'nin 2. Kurultayı'nda Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal'in geçmişle ve kendi devriyle amansız bir hesaplaşmasıdır.
Kimlerle peki?
En başta kendisine vaktiyle destek çıkan ama Lozan sürecinde yolları ayrılan eski yol arkadaşlarıyla ağır bir hesaplaşmadır.
Başka?
İzmir Suikasti davasıyla ağızların ya idam sehpasında veya ev hapsiyle kapatılmasından sonra tarihi mümkün mertebe en münasip şekle sokma çabasıdır. Kimsecikler itiraz edemeyeceği için de resmi tarih hafızanın üzerinden silindir gibi geçecek ve hala süren tahakkümünü tesis etmiş olacaktır.
Son olarak da
'un, Harf İnkılabı'nın 'kütüphaneleri tuğla yığınına', hafızaları da bebeklik çağlarına çevirecek tırpanından sonra geçmişi asla hatırlayamayacak nesillere kutsal bir kitap gibi dayatılmasıdır.
Bu özellikleriyle
içerdiği bütün belgelere rağmen
, gençliğe hitap ettiği son paragrafı hariç meydanlarda okunacak bir manifesto da değildir, genellikle söylendiği gibi 'Ata'nın milletine hesap verişi' hiç değildir. Buyurgan bir edayla kaleme alınmış olan metin 'Bu budur' diyor, o sırada yurt dışında bulunan Rauf Orbay'a hilafetçi diye saldırıyor, evine kapatılmış Kâzım Karabekir'e hain yaftasını yapıştırıyor, Şapka Kanunu'na muhalefet eden Kutul Amare kahramanı Sakallı Nureddin Paşa'ya ağzına geleni sayıyordu. Nasıl olsa kimse itiraz edemeyecek, gıkını çıkaramayacaktı.
Nutuk'un okunmasından 6 yıl sonra boş kalan meydanı doldurmaya teşebbüs eden Kâzım Karabekir basın yoluyla cevapları vermeye başlayınca apar topar susturulacak ve polisler evine baskın yaparak dosyalarına üç çuval halinde el koyacaktır. 'Sen misin itiraz eden, sesini kestiğimiz yetmez, adını da tarihten sileriz' şeklinde özetleyebileceğimiz Kemalist susturma yöntemi burada da işlemiş, Atatürk dönemi ders kitaplarında Karabekir Paşa nasılsa girme şansına eriştiği bütün karelerden itinayla temizlenmiştir. 1931 yılında basılan
kitabında dışlanan paşaların tek bir kare fotoğrafına rastlanmayışının sebebi budur.
Demek ki
. Tarih karşısında haklı çıkma tutkusu onun ideolojik yüzünü ele vermektedir. Nitekim Erzurum Kongresi'ndeki kendi konuşmasını
'ta makaslayan bizzat Gazi'dir.
Zaten tarihi makaslaya makaslaya bu hale gelmedik mi? 90 yıldır makaslıyoruz. 'Halk bunu kaldıramaz' yalanlarına sığınarak yapılan makaslamalar sona ermeli ve makaslayanlar teşhir edilmelidir ama kim edecek?
Kes yapıştır ile de tarihçilik bu kadar oluyor işte.
Örneklerinizi görelim gayrı diyorsanız hazırım. Önce
'taki şu cümleyi beraberce okuyalım:
“Bu mukadder seyr-i tarihiyi an'anevi itiyadatiyle, derhal ihtisas eden
ilk andan itibaren milli mücadelenin hasm-ı biamanı oldu."
Ne anladınız diye sormayacağım. Sizden önce ne anladığını beyan eden yüzlerce allame çıkmış nasıl olsa. Bakın bir 'Nutuk çevirmeni' (gülmeyin, Türkiye'de epey akçalı bir iş sahasıdır bu)
'un başlarındaki bu cümleyi nasıl çevirmiş:
“Bunu hemen sezinleyen
, ilk andan başlayarak, millî savaşın amansız bir düşmanı oldu."
Bu, koca
gazetesinin okurlarına hediye ettiği
'tandı. Şimdi de anlı şanlı
u'nun neşrettiği
'de aynı cümlenin nasıl çevirildiğine bakalım. Elimdeki 1981 tarihli 8. baskısında aynen şunlar yazılı:
“Bu kaçınılmaz tarih akışını, gelenekten gelen alışkanlığı ile, hemen sezinleyen
, ilk andan başlayarak ulusal savaşın amansız bir düşmanı oldu." (cilt I, s. 11)
Bu,
boyunca tekrarlanan iddialardan sadece biri. Asıl üzerinde duracağım nokta, “
' terkibi. Çevirenler onu motamot alıp bugünkü dile “
" diye çevirmişler ki, bu da yanlış.
Yanlış mı? Evet yanlış, çünkü mantıksız. Tam çevirisi “
" değil, “
"!!! Aynen.
metinlerinde hala kol gezen yığınla yanlıştan sadece biri bu. 1927 tarihli Osmanlıca
'un 10. sayfasına bakıyor ve bu ifadenin aslının “
" değil, “
" olduğunu hayretle okuyoruz! Yani Osmanlı hanedanının hükümdarı Sultan Vahidüddin kastediliyor, soyu değil.
“
" nerede “
" nerede?
Peki bu vahim hata nasıl yapıldı?
epeyce talihsiz bir kitap. 1927 Ekim'inde okundu ve basımına girişildi. Osmanlıca baskının üzerinde 1927 yazmasına rağmen basımının 1928 yılına sarktığı anlaşılıyor.
tam da Kasım ayında Harf devriminin yapılacağı 1928 başlarında Arap harfleriyle basılmıştır ki, bu da piyasada en fazla 7-8 ay kaldığı anlamına gelir. 1 Kasımdan itibaren bütün Arap harfli kitaplar toplatılırken
'a ayrıcalık tanınmamış, o da
. Aksi halde CHP Genel Sekreteri Recep Peker'in parti teşkilatlarına 'Bari birer tane
satın alın' talimatına bir mana veremeyiz.
.
Türkiye'de tarih böyle kevgirle su taşımaya benzer işte.
Bizim gibiler çıkıp da “
"nın nasıl olup da “
" diye çevrilebildiğini ve bu hatanın 90 yıldır devam ettirildiğini söyleyince kızıyorlar. Bunca İnkılap Tarihi profunun, doçentinin vs. hala eli yüzü düzğün bir Atatürk biyografisi ortaya koyamayışına kızsalar iyi ederler. Aynaya kızmanın manasızlığını Sinderella bile öğretememiş bunlara anlaşılan.
'un Osmanlıca metnini yeni harflere çevirenler hataen '
'nı '
' diye okuyarak kuyuya bir taş atmışlar, o taşı tam 89 yıldır çıkaramıyoruz. Meselenin özü de, özeti de budur.
Başka bir yerde
'taki okunuş ve yazılış hatalarını yazdığım için merak edenler örnekleri
adlı kitabımda bulabilirler. Yalnız şu kadarını söyleyeyim:
hala hatalarıyla basılmaktadır. Bunu düzeltmenin yolu, yazma orijinalinin tıpkı basımını yapmaktan geçmektedir. Bir ara Genelkurmay Başkanlığı, kasalarında bulunan elyazısı orijinalin basılacağını müjdelemişti ama demek FETÖcüler onu da engelliyormuş. Eh büyük ölçüde temizlendiklerine göre daha fazla beklemeyiz inşaallah.
89 yıl çok uzun bir süre zira.