|
Türklerin kutuplarda işi ne?

Mini harita, Akdeniz-Basra-Hazar ve Karadeniz havzalarını tek miğfer altına toplayan ve Ankara’nın enerjisi ile konsantrasyonunun çoğunu emen coğrafya ise, orta boy harita da; bunlar dahil, Kuzey Kutbu’ndan Çin Denizi’ne verevine bir hattır...

Büyük harita da var ve onun hacmi, çok katmanlı, değişken ve geçişken coğrafyalardan, bir tür ‘solucan deliği’nden oluşuyor.

Türkiye bunların hepsinde var olmak zorunda ve şu sıralar görüyoruz ki, hem Kuzey hem Güney Kutbu’na ilişkin Türk bilim insanlarının ilgisi artmış görünüyor. Kaldı ki, hükümetin de bu çalışmaları destekleyen, teşvik eden bir aklı mevcut. (‘Antarktika’da kurulacak Türk üssü için ikinci bilimsel sefer’, 31/12, AA.)

İyi de dünyanın bir ucunda, daha doğrusu en ucunda Türklerin işi ne? Buradaki dertlerin suyu mu çıktı?

GELECEĞİN AKDENİZ’İ...

Cevap daha özlü olamaz aslında; özellikle Kuzey Kutbu’nun geleceğin Akdeniz’i olacağına ilişkin güçlü Batı öngörüsü, ulaşım-enerji (petrol, doğalgaz)-ticaret-su kaynakları potansiyeli ve haliyle, vaat ettiği ‘stratejik krizler’ açısından uygun bir benzetme ve Türkiye’nin dikkatini hemen çekmeli. (Yenisi geliyorsa eskisi de olacak demektir.)

Kuzey Kutbu son 10 yılda ‘yeniden’ popüler olmuş bir konu ve onu bu mertebeye çıkaran da “küresel iklim değişikliği”nin ortaya çıkardığı büyük imkânlar. (Yani insanlığın bir bölümü buzulların erimesiyle ortaya çıkacak felaketlere odaklanmışken, bir kısmı da ‘eriyince ortaya çıkacak’larla ilgileniyor.)

ABD, Rusya, Çin dahil sayısız ülkenin gözünü bu bölgeye çevirmesinin iki nedeni var; 1. Yeni ve ekonomik ulaşım-ticaret yolları, 2. Görkemli enerji rezervleri.

Kuzey Kutbu’nun erimesi, yeni ulaşım-ticaret yolları açısından Doğu Asya ile Avrupa arasındaki taşımacılıkta büyük tasarruf olanakları-hem zaman hem para-sunuyor. (Stratejik ve pratik bir boyut olarak, yeni deniz güzergâhlarının Süveyş ve Panama Kanalı’nın önemini eskiye kıyasla azaltacağını hemen söyleyebiliriz.)

Örneğin, Hollanda ile Çin (Şangay) arasındaki klasik yol 30 günden 14-15 güne kısalıyor. Yaklaşık 5000 Km.’lik bir kazanç. Daha önemlisi, geleneksel ticaret yolları üzerinde yaşanan korsanlık, savaşlar gibi birçok siyasi istikrarsızlık da by-pass edilmiş oluyor.

Enerji açısından ise bilimsel çalışmalar, keşfedilmemiş petrol rezervlerinin %13’ü (yaklaşık 90 milyar varil), keşfedilmemiş doğalgaz rezervlerinin ise %30’unun (yaklaşık 47 Trilyon metreküp) bu bölgede olduğunu işaret ediyor. Zaten 2009 rakamlarına göre dünyada keşfedilen yeni petrol-doğalgaz sahalarının %60’tan fazlası da burada. (Kuzey Kutbu’nun Rusya’ya bakan kısımlarında daha çok doğalgaz, Amerika’ya bakan kısımlarında daha çok petrol olduğu öngörülüyor.)

Önümüzdeki on yıl içinde buraya harcanacak altyapı parası bile 225 milyar $ olarak tahmin ediliyor ki, bu da bambaşka ve büyük ticari fırsatların doğması demek.

YENİ SAVAŞ...

Hem devasa enerji potansiyeli hem de yeni/alternatif deniz güzergâhları-hayata geçirilmeleri noktasında şimdilik çok büyük ve riskli teknik zorluklar içerseler de-bölgeye yönelik ağır siyasi, askeri ve ekonomik bir baskı üretiyor.

Bölgeye yakın iki süper gücün konumlanışı, çok sayıda ülkenin bölge sınırlarında bulunması-ABD, Rusya, Kanada, Danimarka ve Norveç ana rakipler haline dönüşüyor, İngiltere, Almanya, Japonya ve kimi Baltık ülkeleri haris yarışa katılıyor, Çin’in de ciddi ilgisi olduğu gibi yeni ulaşım yolları konusunda ‘hızlı’ fikirleri var-bölgenin sakladığı potansiyellerin stratejik ürünler olması ve fizikî zorluklar “orduların” devreye girmesini kolaylaştırıyor.

Son iki yıl içinde kutuplarda yapılan askeri tatbikat sayısı onlarca olmalı. 2007 yılında Ruslar Kuzey Kutup denizinin dibine bayraklarını diktiğinde diğer ülkelerin tepkileri sert olmuştu. (Bir başka ilginç merak konusu da Güney Kutbu’ndan getirilip Putin’e içirilen 1 milyon yıllık sudur.)

Peki Kuzey Kutbu’nun sahibi kim? Bu oldukça teknik ve hayli karmaşık bir konu. Şu an sahibi belli değil. Tüm ülkeler harıl harıl bölgeye bilim adamlarını gönderiyor ve kendine hak sağlayacak bulguları topluyor. Belli bir süre sonra uluslararası platformlar bu müzakereleri sık ağırlayacak.

Türkiye’ye gelince... Ankara’nın kutuplara ilgisine yönelik herhangi bir eleştiriye rastlamadım.. “Neden ta oralara gidiyoruz” diyen yok ki, bu iyidir ve oyunun kurallarının anlaşıldığını gösteriyor. Uzayın dahi parsellendiği dönemde kutuplar gibi stratejik uçları tutmaktan imtina etmek iyi akıl olamaz...

Ta 2009 yılından bazı satırlara flash-back yaparak bitirelim...

“Ortadoğu, Kafkaslar ve Ortaasya’da bugün yaşanan politik gerilimlerin ardında enerji savaşlarını görenler açısından bu durum tamamen aynı.

Orta vadeli gelecekte ‘dünyanın kalbi’ yer değiştirebilir!

Esasen kutuplar meselesi açıldığında akla gelen çok konu var... Nazilerin kutup, hatta UFO çalışmaları, Agarta öyküleri, içinde 4.5 milyon tohum bulunan ‘kıyamet günü sığınağı’ vs...

Eski öyküler yerini küresel enerji hırsının bol çatışmalı ve kelimenin tam anlamıyla ‘soğuk’ rekabetine bırakır mı bilinmez. Ama ortada bir ‘kapı’ olduğu açık. Kimler ‘yandan’ kimler ortadan geçer göreceğiz.

Benim kafamda ise hâlâ kutupların neden eridiği sorusu var.”

twitter.com/nedretersanel
#Akdeniz-Basra-Hazar
#Karadeniz
#Çin Denizi
#Kuzey Kutbu
9 yıl önce
Türklerin kutuplarda işi ne?
Turizm uğruna
Mermer atıklarının muhteşem geri dönüşümü
Tasarruf sandığı
ABD-Çin rekabetinde popülizm, korumacılık ve ulusal güvenlik
‘Şişman Kadın’ kim?