|
Onları bilirim
28 Şubat'ta Kırıkkale Üniversitesi'nde Genel Sekreter Yardımcısı'ydım.

Üniversitenin Kurucu Rektörü, Çevik Bir'in telefon talimatıyla görevden alındıktan yaklaşık bir hafta sonra ben de aktif olmayan Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı'na alınıp, Meslek Yüksekokulu'nun telefonu bile olmayan metruk bir odasına tehcir edildim.

Üniversiteyi 28 Şubatçıların taleplerine göre dizayn etmekten (hallaç pamuğu gibi atmaktan) başka bir görevi olmayan yeni rektörün emriyle, birkaç hizmetli hem mesai saatlerimi kontrol ediyor hem de ziyaretçilerimin kaydını tutuyorlardı.

Yaklaşık yedi ay, bu şartlar altında çalıştım.

Güya işsizliğe mahkum edilmiştim ama okuyan ve yazan biri olduğumdan işsiz kalmam mümkün değildi. Yeni halimden huzursuz ve şikayetçi olmamı, mahkeme kapılarına düşerek mesaimi aksatmamı bekleyenler bu konuda da fena halde yanılmışlardı.

Bir su ısıtıcısı, bir dizüstü bilgisayar ve çanta dolusu kitapla belirttiğim odada sabahtan akşama kadar kesintisiz olarak çalışıp, beş ciltlik Yeni Türk Edebiyatında Öykü'nün ikinci ve üçüncü ciltlerini yazdım.

Aynı günlerde bu kitabın ikinci cildi yayınlanınca, çaşıtları onu alelacele edinip rektöre götürmüşler. Kitaba bakıp “bunlar nasıl adamlar, ellerini bağlıyoruz ayaklarıyla çalışıyorlar” diyerek küplere binen rektör, kadromun müdürlüğe indirilmesini ve mahkemeye gitmeye zorlanmamı emretmiş.

O zamanlar mahkemeye gitmek, “bu gelen mürtecidir” bilgisiyle birlikte gitmek demek olduğundan, idareye sorumluluk yüklemeksizin işten atmanın da en garantili yoluydu.

Yapı İşleri Dairesi'ne müdür olarak gönderilip, mevcut çalışma ortamını da kaybedince, Rabbim yeni imkanlar halk etti, sadece üniversiteyi değil Kırıkkale'yi de terk ederek, müstafi sayılmayı seçtim.

ADAM GİBİ ADAMLAR

Bunları bir mağduriyet edebiyatı kastıyla anlatmadım.

Asıl şimdi söyleyeceklerimin doğru anlaşılmasını sağlasın diye anlattım.

Yukarıda “ziyaretçilerimin kaydı tutuluyor” demiştim.

Bunu çok iyi bildikleri ve belki zararını da fiilen gördükleri halde beni yalnız bırakmayan vefakar dostlar vardı.

Örneğin idarecilerden İsmail Altan Akgün, Yüksekokul hocalarından Faik Cengiz Uysal, henüz Araştırma Görevlisi olan Sait Okumuş, Mustafa Orçan, Şefik Deniz, Muhterem Dilbirliği, İbrahim Dalmış, Alim Yılmaz...

Ve hassaten belirtmem gereken bir isim daha: Ertan Aydın.

Bu dostlar belirttiğim süre zarfında beni hiç yalnız bırakmadılar. Çabucak soğuyuveren uçuk demli sallama çaylara da katlanarak sohbetlerimizi yeni bilgileriyle beslediler, memleket meselelerine ilişkin kıymetli düşünceleriyle taçlandırdılar.

Onlar sayesinde o daracık oda benim için metrelerce genişledi, kendi kuşatılmışlığımı onlar sayesinde aştım, geleceğe ilişkin umutlarım onlar sayesinde pekişti; şartlarımdan dolayı asla meyus olmadığım gibi huzursuzluk ortamında huzurlu olmayı da onlar sayesinde öğrendim.

Diyeceksiniz ki, “bugün ortalıkta oldukları halde senden kaçanlar yok muydu?”

Elbette vardı. Bugün medyada akıl dağıtıcısı olarak sahne alan akılları da boyları gibi güdük birçok kişi vardı. Üstelik onlar sadece benden kaçmakla kalmamış, Çevik Bir'in rektöründen “mürteci değildir” kaydını içeren bir berat almak için kuyruğa da girmişlerdi.

Ama aslolan inançlarını ve ideallerini terk etmedikleri için beni de terk etmeyen adam gibi adamların varlığıydı.

ONLARI BİLİRİM

Şimdi Ak Parti'nin milletvekili aday listeleri üzerine yapılan eleştirileri okurken yeniden harekete geçti 28 Şubat günlerinin zikrettiğim anıları, o isimleri ve suretleri.

Neymiş efendim, AK Parti mezkur listede İslamcılara yer vermemişmiş, partinin felsefesini kuranları, taşıyanları harcamışmış.

Kim söylüyor bunu: Paralelin malum elemanlarıyla, gereğince beslenemedikleri için AK Parti'ye düşman olmuş, güya içeriden konuşucu birkaç müptezel.

Kimmiş harcanan İslamcılar? Bir cazcıyla, iki şıracı, üç bozacı...

Ben kendi durduğum yerden bakıyorum. Lis- tedeki özü ve sözü doğru, inançlarının çilesini çekmiş onlarca insanın isimlerini sıralayacak değilim. Sadece Ertan Aydın'ın ismini zikretmem, malum nifak üreticilerini susturmaya tek başına yeterli gelir.

Ben Ertan Aydın ve isimlerini zikrettiğim arkadaşları, adam gibi adamları bilirim.

Parti için değil sadece Recep Tayyip Erdoğan için Parti'ye oy veren, yürekleri umman gibi geniş, millete sevdaları dağlar kadar ulu daha nice insanlar bilirim.

Bir listede yer alsınlar ya da almasınlar, o insanların afişe olmadan, sahneye çıkmadan millet hizmetine candan talip oluşlarını da bilirim.

Bunlar feleğin çemberinden geçmiş, dünya sınavlarını şu ana kadar doğru vermeye çalışmış insanlardır.

Onlar birbirlerini mutlaka görürler ve gayrısına da itibar etmezler.

Malum müptezeller ise değil onları, kendi burunlarının uçlarını bile göremezler.

twitter.com/OmerLekesiz
#Yeni Türk Edebiyatında Öykü'nün
#28 şubat
#Kırıkkale Üniversitesi
9 yıl önce
Onları bilirim
Vahşetin kökleri
Kara dinlilerle milletin savaşı
“Baba cinneti”
Kara harekâtı olmadan Amerika çekilir mi?
Kardeş katli ve İslam hukuku