|
Paralel Yapının mevzi kazanma çabası

Paralel Yapının 17 Aralık Seçim Ayarlı darbe kalkışmasından beri söylediğimiz şudur: “Paralel Yapı, adaletten ayrılmaksızın ciddiyetle üstesinden gelinmesi gereken büyük bir beladır. Bu belayı küçümser, karşısında gevşekliğe düşerseniz, onları milletin huzuruna, ülkenin ve yöneticilerin itibarına tecvüz etme konusunda cesaretlendirmiş olursunuz.”

Nitekim, yeni bir seçimin telaşı ağır basıp, mezkur belayı müdrik olanlar da onlarla ilgili hatırlatmaları birkaç gün yapmayınca, Paralel Yapı elemanları bir mevzi olsun kazanabilmek için şaha kalktılar ve iki yönlü bir planı anında uygulamaya koyular.

Bu planın ilkini, “Gezi filmini başa sarma”, ikincisini “felaket tellallığını yoğunlaştırarak ülkenin itibar kaybında başarı sağlama” başlıkları altında özetlememiz mümkündür.

“Gezi filmini başa sarma”, Paralel Yapının ifşasında kararlılık göstermiş olan gazetecileri linç etme girişimini de içkin olarak, kendi desteklerine rağmen akim kalmış olan şehir eşkıyalarını “gadre uğradınız” telkiniyle önce hak aramaya, ardından sokağa çekmeye çalışma amacını taşırken, “felaket tellallığını yoğunlaştırarak ülkenin itibar kaybında başarı sağlama” ise, ülkede 12 yılda gerçekleşen devrim niteliğindeki kararları, uygulamaları toptan inkar etmeye ve “batmak üzere olan bir ülke fotoğrafı” üretmeye dayanıyor.

Öncelikle ilk husus sayesinde şimdiye kadar muğlak ve delilsiz gibi görünen iddialar da somutluk kazanıyor: Paralel Yapı ve onun omurgasını oluşturan Haşhaşiler, Gezi olaylarının ilk anından beri bizzat işin içindeydiler. Masumane niyetlerle oraya toplanan çocuklara karşı gerçekleştirilen ilk saldırı onların eseri olduğu gibi, “ulusolcu” örgütlerin bundan bir isyan gösterisi üretmelerini sağlayanlar da onlardı.

Paralel Yapı elemanlarının konuyu bugün, sadece “Dolmabahçe Camii ve Kabataş olayı” ile sınırlandırmaya çalışmaları ise, bu sayede itirafını yapmış oldukları ittifakı perdelemeye ve 17-25 Aralık seçim ayarlı darbe kalkışmasında kendilerine karşı onurlu bir duruş sergileyen gazetecilerden öç almaya yöneliktir.

İkinci hususa gelince.

Gerek müminlik bağıyla gerekse besleme durumundan paralel oluşla kalem sallayanlardan herhangi birinin yazısına baktığınızda şunları görürsünüz:

1-Ülkede toplumsal kutuplaşma var.

2-Dış politikada Ortadoğu’da sıkışmışlık had safhada.

3-Kürt sorunu çıkmaza giriyor.

4-Ekonomi kötüye gidiyor.

5-Toplumsal yozlaşma, çözülme, kimlik krizi had safhada.

6-Yargı ve hukuk sisteminde ürkütücü gelişmeler yaşanıyor.

7-İfade özgürlüğü baskı altında, medya kuşatılmış durumda.

8-Paralel örgütün lideriyle sulh yapılmazsa, onun ve örgütünün lehine kesin bir ahitleşmeye gidilmezse Irak ve Suriye gibi bir bataklığa saplanılacak.

9-Başbakan Davutoğlu, CFR (Council on Foreign Relations)’ta da yalan söyledi, namazında titizlik de gösterse o bir güvenilmez adam ve düşmandır.

10-Davutoğlu son Amerika gezisinde Beyaz Saray’dan randevu alamadı, Netanyahu da hüsnü kabul görmedi. Amerika’nın emrine uymazlarsa olacağı budur. Bizim liderimiz ise Amerika’nın kollarında güvendedir; onun bu durumu ve Amerika’ya olan üstün hizmetleri örnek alınmalıdır.

Bu sıraladığım hezeyanlar, felaket tellallığını da massederek, münkirlikte karar kılmış, iktidara karşı “ya zafer ya ölüm” saplantılı bir idrakin, “bu millet bana köle olmuyorsa, zelil olsun” diyebilecek kadar seviyesizleşmiş bir kör bilincin hezeyanlarından başka bir şey değildir.

Amaç ve açılımlarını ana hatlarıyla verdiğimiz bu iki hususu tek bir yorum altında toplayacak olursak:

Paralel Yapı, mahremiyetlere tecavüzünü, binlerce insanı dinleme teşebbüsünü, tape üretimini, kaset şantajlarını, alüftelerle işbirliğini, ülke sırlarını yabancılara satmasını, beddua şovlarını, elleri Cevşenli ablalara CHP için oy dilendirişini, çatı aday kurguculuğunu... “Gezi filmini başa sarma” suretiyle unutturarak ve bunun yanı sıra ülkesini, milletini acziyet, zorluk, darlık ve tehlike içinde göstererek içeride korku ve güvensizlik fitnesini ateşlemeye, dışarıda (öncelikle Londra, Berlin, Washington DC ve Tel Aviv’de) ancak kendilerinin onlara layık bir kul olabileceği kanaatini oluşturarak, Türkiye milletine ve yöneticilerine karşı verdikleri savaşta bir mevzi kazanmaya çalışıyor.

Gelinen bu yeni noktada yazımızın ilk paragrafındaki gerçeği tekrar hatırlatmamız iktiza ediyor.

Paralel Yapının ahlakı ve bir haddi hududu yoktur. Bugün bu mevzi için yarın başka mevziler için din istismarcılığı dahil her yolu, her durumu mübah ve mübarek sayarak yeni ataklara kalkışacakları da aşikardır. “Elemanları adalete teslim edildi, bu mevzu bitti” diyerek geri adım atmak, susmak, nifakıyla sürekli hareket halinde olan Paralel Yapıya sadece cesaret verir.

Kuyruğu kesilen yılan yaşamayı sürdürür, ancak başı ezilirse onun şerrinden emin olunulabilir.

Adı Paralel Yapı olan kara yılanın ise henüz kuyruğu kesildi, başı ezilmedi.

Ve asla unutmayalım, bu mesele, bir iktidar meselesi değildir, başlı başına bir memleket meselesidir.

twitter.com/OmerLekesiz
#Paralel Yapı
#Gezi
#Haşhaşiler
il y a 9 ans
Paralel Yapının mevzi kazanma çabası
Sapmalara (bid"atlara) karşı tavır
İtikâf
İbrahim Selvi muamması
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!