|
“İslami terör” oluyor da, “İslamofobi cinayeti” neden olmuyor?

Muhtemelen, Türkiye’de yaşayan pek çok kişi, ABD’nin Kuzey Carolina Üniversitesi’nde okuyan üç Müslüman gencin, beyaz bir Amerikalı tarafından öldürüldüğünü duymadı. Duyanlar da, muhtemelen ilk olarak Erdoğan’ın Meksika’da Devlet Başkanı Nieto ile birlikte yaptığı basın toplantısı sırasında o üç genci anması sayesinde duydu. Erdoğan, olayı üç gündür sessizlikle geçiştiren Obama’ya, “Nerdesin Başkan” diye sordu ve önce Dışişleri Bakanı Kerry, ardından da Obama cinayetle ilgili açıklama yaptı.

Olayda katledilen Şadi Barakat’ın babası da, daha sonra, Erdoğan’ın eleştirisinden sonra, Amerikalı idarecilerin olaya bakışı ve davranışının değiştiğini, kendilerine art arda destek mesajları gelmeye başladığını söyledi. Ama yine de, ABD yargısı, üç Müslüman üniversite öğrencisini -Şadi Barakat (23), eşi Yusra Muhammed (21) ve Yusra’nın kız kardeşi Rezzan Muhammed’in (19)- öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan Craig Stephen Hicks’e “nefret suçu” kapsamında bir suçlama yöneltmedi. Hicks’e 3 defa “birinci derece cinayet” ve “meskun mahalde silah kullanımı” suçlamalarıyla dava açıldı.

Üç Müslümana yönelik cinayetin sebebi ise, otopark kavgası olarak açıklandı. Oysa hiçbirimiz otopark kavgası yaptığımız insanların yaşadığı eve/odaya giderek, o aileye ait bireylerin tümünü birden infaz etmeyiz, değil mi? Etmeyiz. Herhangi bir özel nefret motivasyonu olmadan edene de aklını kaçırmış gözüyle bakarız. Chapel Hill’deki saldırıya da böyle bakıldı. ABD’de, uzun bir süre, söz konusu cinayet hakkında dişe dokunur bir haberin yayınlanmaması ve resmi açıklamanın yapılmaması, kamuoyunun olayın adi bir suç, katilin de bir kaçık olduğuna ikna edilme stratejisi miydi, bilemem. Bildiğim, tüm dünya Charlie Hebdo olayını nasıl terör olarak niteleyip, katillere öyle muamele edip, olayı küresel çapta büyütüp, neredeyse bütün Müslümanlardan özür beklentisine girdiyse; Chapel Hill üçlü cinayetinin de İslamofobik nüve içerdiğiydi.

Bu görüşe sadece ateist Hicks’in facebook sayfasındaki İslam karşıtı iletileri ve nefret gruplarıyla ilgili paylaşımlarından varmıyoruz; olayın işlenme biçimi de -öğrencilerin kaldığı yurt odasına kadar girip, tek tek kurşunlamak- hem acımasızlığıyla, hem de tasarlanmış görüntüsüyle park kavgası olamayacak kadar derin bir nefret taşıyor. Katil belli ki, anti-İslamist, belli ki İslamofobik. Ama bu katilin yaptıklarından dolayı kimse tüm ateistleri ya da tüm Hristiyan dünyasını sorumlu tutmadı. Ne istendi? Nefret suçu karşısında biraz daha duyarlılık.

Oysa ABD’de bu olmadı. Çünkü, Batılı yayın organları yıllardır bu tür suçluları tek başına hareket eden gözü dönmüş bir cani olarak resmetme ve anti-İslamist suçları birer adi suç olarak gösterme eğiliminde. Medya, bu cinayeti ne Charlie Hebdo olayından sonra Avrupa’da başlayan eylemlerle büyüyen İslam karşıtı atmosferle ilişkilendirdi; ne de katledilen gençlerin orta sınıf bir Amerikalıdan inançları dışında hiçbir farklılıkları olmadığını hatırlattı. Hayır, bunları yapmadı. Ne yaptı? Sustu.

Yüzyıllar önce, dinin egemenliğine karşı ortaya koydukları “eşitlik, özgürlük, kardeşlik” ilkeleriyle dünyanın daha iyi bir yer olacağı vaadinde bulunan Avrupa’nın, daha 1776 yılında anayasası “tüm insanlar eşit yaratılmıştır” sözüyle başlayan ABD’nin geldiği noktada, Müslümanlara, göçmenlere, siyahlara yönelik nefret suçları giderek yaygınlaşıyor, büyüyor, genişliyor. Çünkü Batı medyası ve siyasi elitleri; Müslüman kimlikli faillerin işlediği suçları o faillerin diniyle ilişkilendirirken, Hristiyan ya da ateist Batılı suçluların işlediklerini istisnai tutuyor, katillere tekil kaçıklar muamelesi çekiyor.

Bu yıllardır böyle. 11 Eylül’den, -aslında 90’lardan- itibaren, İslam Batı medyasında neredeyse sadece vahşetle, barbar cinayetlerle, bağnazlıkla, terörle ilişkili bir fotoğraf çerçevesinde sunuluyor, Müslümanlar kalpsiz, acımasız, fanatik extremistler olarak resmediliyor. Bu ise, geniş toplum kesimlerinde giderek daha yaygın bir şekilde İslam’a ve Müslümanlara yönelik olumsuz, önyargılı, çatışmacı bir kanaat oluşturuyor. Sonuçta, bir zamanlar dünyaya eşitlik ihraç eden Batı, giderek sağcı, ırkçı, ayrımcı grupların belirlediği toplumlardan ibaret hale geliyor.

Amerikan siyaset eliti ve medyası, bu üç masum gencin vahşice öldürülmesine gerekli ilgiyi gösterebilse, bu durumu olması gereken şekilde telin edebilseydi, bir arınma ve tartışma imkanı doğabilirdi. Çünkü her toplumda ırkçı cinayetler işlenebilir, ama mühim olan o toplumun ırkçı suçlara karşı gösterdiği tolerans oranıdır. ABD, medyasıyla, siyasetçisiyle, geniş toplumsal kesimleriyle bu imkanı kullanamadı. Bir sonraki “Müslüman teröriste” kadar, Müslümanlara karşı işlenen suçlara karşı susmaya devam yani...

Dünya hiçbir zaman iyi bir yer olmadı. Olmadığı gibi, görünen o ki, daha da kötüye gidiyor.

#ABD
#Erdoğan
#Şadi Barakat
#Craig Stephen Hicks
9 yıl önce
“İslami terör” oluyor da, “İslamofobi cinayeti” neden olmuyor?
Sakın gevşemeyin, bu iş henüz bitmedi
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü