Türk Alman Film Festivali’ne katılan ünlü sanatçı Şener Şen, “Sizi toplumsal içerikli gösterilerde görmüyoruz?” şeklindeki bir soruyu şöyle cevaplamış: “Bir oyuncunun ödevi, yaptığı filmlere hayat görüşünü yansıtmaktır. Bilfiil politikanın içinde olma, siyasetin içinde olma başka bir alandır. Bunu da biz sadece eylem yapan hayatta başka hiçbir şey yapmayan, güzel film sevdalısı olmayanlara bırakıyoruz. Benden bu kadar…”
Gezi’nin kutsallaştırıldığı, hükümete karşı olmak koşuluyla her türlü sokak hareketinin, ruh atfedilerek romantikleştirildiği, şirinleştirildiği böyle bir atmosferde, Gezi’ye katılanlara yönelik bu lafların hem de Şener Şen gibi bir sanatçıdan gelmesi, normal şartlarda ortak Post-Travmatik Gezi Bozukluğu’na neden olurdu.
Dolayısıyla Şener Şen’in eleştirisi çok da köpürtülemedi, yine de “diğer sanatçılara ayıp oluyor” tadında eleştirilerden de geri kalınmadı…
Modern zamanlarda, sanat biraz da muhalif olmaktan beslenir denir; doğrudur. Ama o klişeye başvurarak sorarsak; hangi muhalefet? Seçilmişi indirme denemesi yapıp; yakıp yıkmacılık-kırıp dökmecilikle romantik devrimciliğe soyunmak mıdır gerçekten muhalefet; yoksa, onyıllar boyunca toplumu ayrıştırmış, sınıflar hiyerarşisi kurmuş, bütün toplumsal grupları birbirine düşman etmiş resmi ideolojinin bir türlü aşılamamış tabularına ince tavırlı bir itiraz geliştirmek mi?
Bunun için, dindar filan da olunması gerekmezdi üstelik, “solcuyum” diyenlerin, onyıllar boyunca birbirine kırdırılmış iki toplumun Türklerin ve Kürtlerin barışmasını mahalle baskısını göze alarak kutlaması mı tabu-kırıcılık olurdu, yoksa “sizi kandırıyor bu hükümet, bizi hayal kırıklığına uğrattınız” diyerek kan uman vampirliğe yatması mı?
Bir kez olsun faili meçhul cinayetlere, hapishanelerde yıllar boyunca uygulanan 72 türden işkenceye, sırtından devlet kurşunu çıkartılan, kemikleri asit kuyularından çıkarılan onlarca insana, bir anadilin yasaklanmasına, Başbakan asılmasına, darbelere, e-muhtıralara, devlet politikası olarak yıllarca sürdürülmüş azınlık düşmanlığına bir kez olsun kılı kıpırdamayan muhalif damarların, seçilmiş lideri devirmek için kabarmasına “muhalefet” denilecek, şımarıklıkları sanatçı duyarlılığına verilecek, öyle mi?