|
Hadi susturun vicdanları

Ne vakit idam tartışması gündeme gelse her şeyden evvel aklıma Krzysztof Kieslowski’nin “Öldürme Üzerine Küçük Bir Film”i gelir.

Bol ödüllü mezkur filmde bir taksicinin kafasını taşla ezerek öldüren bir serserinin üzerinden “idam sorunsalı” alabildiğine ortaya serilir.

Kieslowski son derece etkileyici anlatımla seyirciye, önce katili idam edin dedirtir, idam faslı başlayınca da (elektrikli sandalyede gözleri yerinden fırlayan katili göstermekle) “idamlar ne kötü be birader” dedirtir.

Yönetmenimiz belli ki (son tahlilde) idam cezasına karşıdır.

Lakin, Özgecanımıza yapılan vahşet üzerinden idam cezasını tartışmaya açsaydı, idam anını ne kadar dramatize ederse etsin, katile acıyan tek bir seyirci bulamazdı.

Demem o, idama külliyen karşı çıkanlar alabildiğine yakıcı bir örnek üzerinden hiç düşündüler mi?

Özgecanımız üzerinden toplumsal mühendislik yapmaya çalışan edepsizlerin düşünmesini beklemiyorum.

Vicdan sahiplerine sesleniyorum...

Bütün ezberleri yıkan bir örnektir Özgecanımız.

Hadi konuşun, susturun vicdanları.

Hadi o anlı şanlı Avrupa Birliği müktesebatınızı konuşturun da dinsin bu milletin sessiz çığlığı.

İnsanların vicdanları kanıyor görmüyor musunuz?

Görmüyor musunuz cezaevinde yatan mahkumlardan medet bekleyecek hale geldiler.

Mesela, eski hakemlerden Ahmet Çakar televizyon ekranlarından, “Yok mu cezaevinde 4 tane delikanlı” diye feryat etti.

Hayır, münferit bir feryat değildi bu!

Aynı şekilde, TV’deki Rıdvan Dilmen’li programda Güntekin Onay da kamuoyunun müsterih olmasını, cezaevindeki mahkumların adaleti tesis edeceklerini söyledi.

Bu insanlar bilmiyor mu “cinayete” alenen teşvik etmenin suç olduğunu?

Peki, bildikleri halde canlı yayında bu suçu neden işliyorlar?

Nedir bu?

Cinnet mi yoksa kamu vicdanının yansıması mı?

Kamu vicdanından bahsediyorum diye, sakın ola anketler üzerinden bir şey demeye çalıştığım sanılmasın.

Hani, idam cezasının geri getirilmesini isteyenlerin oranı yüzde 81’miş ya...

Hayır, mesele anket meselesi değildir.

Mesele empati meselesi de değildir.

Yani, kendi “Özgecanınız” mahut vahşete maruz kalsaydı katilin nasıl cezalandırılmasını isterdiniz sorusunun peşinde de değilim.

Gelgelelim, idama karşı çıkanların hiç sektirmeden dile getirdikleri gibi mesele istatistik hiç değildir.

Neymiş efendim, idam cezaları suçun azalmasını sağlamamışmış.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bile artık bunlar gibi konuşmaya başladı: “İdam cezası getirilse de şiddet bitmeyecektir...”

İstatistik falan tamam da, ya vicdan?

Vicdanı ne yapacağız peki?

Hayır yani, argümanınız bu mu?

Katledilen o kız çocuklarının annesi, babası, kardeşlerine ne diyeceksiniz; “şiddetin azalmasını sağlamıyor, kusura bakmayın” falan mı?

Çocuğu paramparça edilen bir anneye sunabileceğiniz adalet bu mu? (Bence bu bağlamda adalet, “kısasta sizin için hayat vardır” hükmünün ailenin rızasına bağlanmasıdır.)

Efendim, devlet intikam alma mercii değilmiş.

İntikam isteyen kim?

Biz adalet diyoruz, sizin devlet telakkinizde bunun karşılığı “intikam” mı?

Zaten biraz da bunun için geçen gün idam cezasının geri getirilmesine karşı çıktım, “İdam cezası geri gelse, maazallah, devlet ilkin kendisine karşı yapılan suçlar için harekete geçer. Bugün değilse de yarın...” dedim ya!

Yakup Köse’leri hala cezaevinde yatıran bu devlete güvenmiyorum

“Yeni Türkiye”nin inşa süreci nihayete ermedikçe de güvenmeyeceğim.

#Krzysztof Kieslowski
#Özgecan
#Ahmet Çakar
9 yıl önce
Hadi susturun vicdanları
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle