|
Yedinci katta alınan korkunç karar!
Edgar Allan Poe, “
Morgue Sokağı Cinayeti
”nde, “Şu sıralar meşgul
olduğumuz türdeki soruşturmalarda 'ne oldu' diye sormaktan çok 'daha önce asla olmamış ne oldu' diye sorulmalıdır” şeklinde akıl yürütür.

Kesin gerçeğe ulaşmak için biz de soralım:
Türkiye'de daha önce asla olmamış ne oldu
?

Bence hiçbir şey!

Ne zaman bu ülke ayağa kalkmanın yolunu tutsa hep
kirli ittifaklar
devreye girmedi mi?

Hep bir çelme atmadılar, hep bir kumpas kurmadılar mı?

Bugün de Türkiye'nin ileri gitmesine engel olmak, “
Yeniden Büyük Türkiye
”nin inşa sürecini durdurmak için korkunç bir “
cinayet
” tasarlandı.

Tıpkı daha önce tasarlanan cinayetler gibi.

27 Mayıs 1960 darbesi, demokratik normale karşı korkunç bir cinayetten başka bir şey değildi.

Cellatlar hâlâ aramızda.

Arada bir kafalarını uzatıp, Menderes'in akıbetiyle tehdit ediyorlar işte.

Aslında çok eskilere gitmeye de gerek yok, düne bakalım, 28 Şubat'a…

Merhum Erbakan'ın
başbakanlığını yaptığı
REFAHYOL
hükümeti emekli ve memurlara tarih boyunca görülmemiş maaş artışı yapmıştı.

Kaynak mı?

Havuz sistemiyle faizcilerin, beleşçilerin, milletin kanını içen soyguncuların hortumlarını kesmiş, milletin gelirini milletin cebine akıtmıştı. (İstanbul sermayesi o günden beri “havuz” kelimesinden bile nefret eder. Havuz onlara hortumlarının kesilmesini hatırlatıyor çünkü.)

Bir de, Erbakan Hoca müstekbirlere rağmen
D- 8
'i kurmuştu.

Ne oldu peki?

İstanbul sermayesi,
5'li çete
,
medya
seçilmiş demokratik hükümeti düşürmek için topyekûn saldırıya geçti.

Demokrasiye balans ayarları, Fadime Şahinler, G-garnizon brifingleri
gırla gitti.

Kirli bir ittifak devredeydi.

Erbakan
hakkında, “
O adamı hiçbir zaman sevmedim
” diyen
Fethullah Gülen
de mahut ittifakta yerini almakta gecikmedi. O kadar ki, “Beceremediniz artık bırakın” sözü Aydın Doğan'ın amiral gemisine (Hürriyet) manşet oldu.

Dindarlara ve muhafazakarlara karşı (
irtica diye kodlamışlardı
) “
Topyekun savaş
” manşetlerinin atıldığı 28 Şubat'ta başörtülü öğrenciler, PKK'dan öncelikli tehdit sayılmaya başlanmıştı.

Hülasa…

Postmodern darbecilerin
tehdit değerlendirmesinde kızlarımızın başörtüsü, Kur'an Kursu ve çocukların yaz aylarında Kur'an okumayı öğrenmesi, PKK tehdidinin önüne geçmişti.

Çok enteresandı…

Daha evvel her gün bir askerimizi şehid eden PKK da, 28 Şubat süreci boyunca, bu tehdit değerlendirmesine uygun şekilde hareket etmek için “çatapat” bile atmamıştı.

Kara ittifak için “üst akıl” sanki düğmeye basmıştı.

Pardon, ben “sanki” mi dedim?

İyi de, Sevgili
Cengiz Çandar
, İsrail ve ABD'nin 28 Şubat'ın arkasında olduğunu şöyle anlatmamış mıydı: “
ABD post-modern darbeyi destekledi. Meğer 28 Şubat'tan iki hafta sonra, 12 Mart cumartesi günü Washington'da Dışişleri Bakanı Albright'ın çağrısıyla bakanlığın yedinci katında, Türkiye toplantısı yapılmış… Bernard Lewis, Paul Wolfowitz, Richard Perle hepsi orada. Türkiye'ye ilişkin olarak ne yapılmalı, o gün konuşulmuş. Toplantıdan çıkan sonuç, 'doğrudan askerî bir darbe olmadan bu hükümet gitmeli' olmuş…”

Taraf
'taki 16. 04. 2012 tarihli söyleşide Neşe Düzel'in, “İsrail destekli bir darbe miydi 28 Şubat?” şeklindeki sorusuna da gayet net cevap vermişti: “Tabii öyleydi.
Türkiye-İsrail işbirliği ve askerî ilişkileri
28 Şubat'la nereden nereye gitti, hangi rakamlara ve mali boyutlara vardı görmek gerekir…”

Evet, görmek ve hatırlamak gerekir…

Erbakan'ın havuz
sistemiyle hortumlarını kestiği
faizcilerin, soyguncuların mahut postmodern darbeyle bankaların içini nasıl boşaltıklarını, milyarlarca doları nasıl çaldıklarını, Türkiye'yi nasıl 1 milyar dolara muhtaç ettiklerini, uzun lafın kısası, şahlanmak üzere olan ülkeyi nasıl bitirdiklerini hatırlamak gerekir.

Kemal Derviş
adeta bir sömürge valisi gibi karşılanmıştı.

Türk matbuatı beyaz adamı hayranlıkla izleyen Afrika yerlileri gibiydi. “Derviş sabah kahvaltısında şunları yedi, sabah sporunu şöyle yaptı” şeklindeki haberlerden geçilmiyordu.

Kemal Derviş Türkiye'yi iflastan kurtaracaktı.

Türkiye'yi kurtarmak dediğim de,
IMF'den 1 milyar dolar kredi alacaktı
. Aldı da. Bunun için de Meclis'ten bir gecede bilmem kaç yasa çıkartılmıştı.

Hatırlamak gerekir…

Gezicilerin önde gidenlerinden işveren
Cem Boyner
, borçlarımızı ödemek için Güneydoğu'dan toprak satalım diyordu.

Bu ülke…

Erdoğan'ın Ak Parti hükümetleriyle oralardan buralara, yani, IMF'ye borç verecek düzeye geldi.

Lakin…

Kara ittifak şimdi yine devreye girdi, Türkiye ne zaman ayağa kalksa girdiği gibi.

Yine bir yerlerden düğmeye basılmış sanki.

Bu kirli ittifak başarırsa, Kürdün payına düşen yine “Alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete” olacak, hiç kuşkunuz olmasın.

Hazin olan şudur: Mahut ittifakta
HDP
koçbaşı olarak kullanılıyor. Yoksa ne diye “
Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır, hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı
” diyen ulusalcılardan bile destek görsün.

Maksat tek: Türkiye'yi eski karanlık günlere döndürmek!

Başarırlarsa, “muhafazakarların” payına düşen de tekrar “öz yurdunda garip
öz vatanında parya
” olmaktır.

Alevi Sünni, Kürt Türk topyekûn Türkiye'nin payına düşen de IMF'ye tekrar muhtaç hale gelmektir.

Yıllar sonra başka bir Sevgili Çandar'dan kaçıncı katta korkunç karar alındığını öğrenirsiniz, ama, iş işten geçer.

Kardeşlerim iş işten geçmeden sandığa gidin ve bu sefer bu korkunç tuzağı bozun.
#Morgue Sokağı Cinayeti
#erbakan
#yeni türkiye
9 yıl önce
Yedinci katta alınan korkunç karar!
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle