|
Maral; en formüle edilmiş hikayem

Seyirci kitlesi olarak gençleri hedefleyen TV8, transfer ettiği Kaçak Gelinler ve kanala özel yazılan Homofis dizileriyle hedefe ulaşamadı. Kaçak Gelinler transfer edildiğinde tükenmişti; Homofis ise aceleyle kotarılmış ‘yaşlı’ bir hikaye idi, genç seyirci kitlesi için cazibesi yoktu. Diğer televizyon kanallarının da başvurduğu ama şimdiye kadar henüz başarılı olamayan star isme dizi yapmak fikri, TV8’e de cazip gelmiş olmalı ki, fan kulüp deyince akla ilk gelen isimlerden Hazal Kaya’nın başrolde oynadığı Maral yayın hayatına başladı. Çok iddialı bir alt başlığı var Maral’ın: En güzel hikayem. İlk bölüm sonrası bu muymuş en güzel hikayesi sorusunu sorduran Maral, İkinci bölümde biraz kurtulunmuş olsa da fazla formüle edilmiş bir senaryoya sahip.

Hayaller gerçek olmak içindir mottosuyla sunulan Maral’ın hikayesi, Luna isimli bir AVM’de hayat buluyor. Beş yaşında anne babasının öldüğünü öğrenen ve gece yarısı sokaklarda koşmaya başlayan Maral, yılbaşı vesilesiyle süslenmiş ışıltılı vitrinin önünde Arya ile tanışır. Kaybolmaktan kurtaran, ışıltısı ile gözünü kamaştıran Luna, Maral için hayallerinin merkezi olur. O mağazada çalışmak ilk hedefi, mağazaya yönetici olmak ise nihai hedefidir. Yıllar sonra pastanede garson olarak işe başlar, hayatımı kurtardı dediği Arya tarafından fark edilmeyi bekler. Luna, kaybolma korkusundan kurtarmakla kalmamış ideale tutkuya dönüşmüştür Maral için. Fark edilmeyi bekleyen Maral, Arya’nın mutsuzluğunu, hamile oluşunu, yalnızlığını, depresyonun kıyısında oluşunu fark eder. Yıllar önce kendisine uzatılan eli o Arya’ya uzatır, hayatını kurtarır. Maral’ın hayali Arya’nın kabusudur. Luna’dan, babasının baskısından kurtulmak, bebeğini doğurmak için yurtdışına gitmeye karar veren Arya; yöneticilik koltuğunu Maral’a bırakır. Yükselme öyküsü paraşütle inme öyküsü olarak hayat bulur.

Daha önce benzerleri yapılan büyük mağaza AVM hikayelerinde olduğu gibi merkeze Luna alınsa; kapitalizmin tekelleşmenin esnafı yok ettiği; AVM'ler pazar günleri kapalı olsun mu tartışmaları ışığında uzun çalışma saati düşük ücret ekseninde köleleşen çalışanlar yer bulsa hikayede; ayakları yere sağlam basan bir dizi çıkacak ortaya. Tüm mesele imkansız bir aşk hikayesi ve intikam olunca aynı temaya sıkışmış diğer dizilerden bir farkı kalmıyor Maral’ın. Fark olması da istenmiyor sanırım. Konusu, teması, hikayesiyle değil; oyuncuları, kimyası tutan çiftleriyle fark edilmek ve konuşulmak istiyor diziler. Kimyası en çok tutan çiftin başrolde olması yetiyor da artıyor bile.

The Paradise, Emile Zola’nın Kadınların Cenneti romanından uyarlanmış BBC dizisi. Emile Zola tekelleşmenin ve tüketim çılgınlığının sıradan insanı nasıl etkilediğini gerçek bir mağaza, 1852 yılında kurulan Bon Marche’yi hikayenin merkezine alarak anlatır. Romanını yazmadan önce aylarca mağazada gözlem yapar, patron ve mimarla görüşür, işçi ve yöneticilerle konuşur. Bon Marche 1914 yılına kadar dünyanın en büyük mağazasıdır, 1909 yılında Selfridges takipçisi ve en büyük rakibi olarak inşa edilir. İngiltere’nin dünyaca ünlü alışveriş mağazasının kuruluş hikayesi Mr. Selfridge adlı dizide anlatılır.

Her iki dizi de gerçek hayat öykülerine dayanıyor; The Paradise titizlikle çalışılmış bir romandan uyarlandığı için hem dönemi hem de mağazacılık, reklam, alışveriş çılgınlığı, arzunun güdümüne giren kadın temalarını başarıyla anlatıyor. Zengin bir babanın kızı oyalansın diye açtığı Maral’ın Luna’sına dönersek, Luna ilk iki bölüm itibariyle bir dizi seti sadece. Mağaza ruhu yok! Hayat kurtarma, hayallere hayat verme temalarıyla kapitalizmi kutsama görevi verilmiş bir mağaza.

Tek tek karakterlere, karakterlerin hikayesine bakıldığında umut veren bir proje ama fazlasıyla çatışmacı bir formülle şekillendirildiği için diğer dizilerden bir farkı yok! Evlilik dışı bir çocuk olan, çocukluğunu baba özlemine rehin veren Sarp’ın hikayesi, ekonomik açıdan bağımsız olmak bekar anne olmak için yeterlidir tezini savunan dizilerin antitezi olması açısından değerli. Uslu durması halinde babasının geleceğine inanan beş yaşındaki Sarp’ın, kapıdan giren her adamı gördüğünde o mu diyerek annesinin gözlerinin içine bakması etkileyici sahnelerdi. Babasız bir çocuk olarak büyümek, baba özlemi çekerken baba tarafından reddedildiğini öğrenmek yaralayıcıydı. Bu yaralı çocuğu intikam peşinde, babasının mağazasında çikolata ustası yapmak, üstüne kardeşiyle aynı kıza Maral’a aşık etmek, Sarp’ın psikolojisini karakter motivasyonunu çok basite indirgeyen bir yaklaşım.

Mağaza açıkken tüm personelle depoda toplantı yapmak, kamera arızası giderilene kadar depodan 60 bin liralık flar çalmak, 60 bin liralık zararı 60 bin liralık ciroyla kapatmak gibi çocukça detaylara, mağazayı ele geçirmeye çalışan üvey annenin entrikalarına hiç girmiyorum. Ele geçirmek için zarar vermeye çalışan Deniz, babasından intikam almak için fabrika ve şirketleri göz ardı edip Luna’yı hedefleyen Sarp, Sarp’a intikam ortaklığı teklif ederek hikayeye dahil olan gizemli kadın; hepsinin karşısında sıfır tecrübe ile oturduğu yöneticilik koltuğunda ‘evcilik’ oynayan Maral.

#The Paradise
#televizyon
#dizi
#Kaçak Gelinler
9 yıl önce
Maral; en formüle edilmiş hikayem
Korku zamanı
Boykotta kafalar neden karışık
Kimin enflasyonu
Terör örgütü elebaşı olarak İsrail portresi…
Hamas’ın ateşkesi kabulü ve İsrail’in Refah Operasyonu