Özgecan Aslan’ın hunharca katledilmesi toplumda infial yarattı, yurt çapında protesto edildi. Hemen akabinde yaşanan benzer vakalar ise çoğunluğun algı alanına dahi giremedi. Benzer vakalar derken tecavüz ya da cinayeti değil; DNA tespit edilmesin diye cesedin yakılmasını, ellerin kesilmesini kast ediyorum. Medyanın cinayetleri en ince detayına kadar haberleştirmesi, ekran dedektiflerinin sözüm ona halkı bilinçlendirmek adına size saldırana bir tırmık atın önerisi, canilere yol göstermekten başka bir işe yaramıyor.
Sosyal medyada dolaşan şehir belde ismi verilmeden köşe yazarlarının köşelerine konu ettiği bir haber var ki oldukça vahim. İddiaya göre ajans bir şehirde serviste tecavüz haberini abonelerine servis eder. Şehrin ileri gelenleri bu haberle şehirlerinin itibar kaybına uğradığını beyan edince ajans hiçbir açıklama yapmadan haberi geri çeker. Bu tarz vakaların etik/ahlaki değerler gözetilmeksizin haberleştirilmesi sakıncalı olmakla beraber yok hükmünde davranmak da çözüm değil. O haber ulusal basında yer almayınca yaşanmadı, şehrin itibarı da kurtuldu mu?
Poyraz Karayel’de Zülfikar şiddete şiddetle karşı olmanın kitabını yazdı. Popülist tavrın en belirgin örneği olarak dizi tarihine geçti. Adam kaçırma, öldürme, işkence; Zülfikar bir şiddet uzmanı özünde ve öyle olmasından biyolojik babasını sorumlu tutuyor. Bahri babasına ise sokaktan kurtarıp şiddeti mesleki olarak icra etmesine zemin hazırladığı için minnettar. O gece geç saatlere kadar meyhanede arkadaşlarıyla içen Zülfikar yürüyerek eve dönerken sarhoş bir babanın oğlunu döverek sokağa attığına şahit oldu. Çocuğu kendisiyle özdeşleştiren Zülfikar çocuğa bakkala gitmesi için para verdi – gece yarısı bakkala gitmek?- çocuğu olay mahallinden uzaklaştırdı. Çocuğunu sevmek bu kadar zor mu soruları eşliğinde sarhoş babayı bir güzel benzetti! Sonra da çıktı gitti evden. Şiddete şiddetle karşı olmanın popülist halini bundan daha güzel anlatan bir sahne olamazdı!