|
Hoşgeldiniz Sayın Papa....

Katolik âleminin rûhânî lideri Papa’nın Türkiye ziyâreti gerçekleşiyor. Ziyâretin önemi çok açık. Medya buna olağanüstü bir ilgi gösteriyor. Hiçbir teferruatı kaçırmamaya çalışıyor. O zaman da ortaya, “biz”ve “onlar” arasındaki derin ilişkiler temelinde çok düşündürücü görüntüler çıkıyor.

“Onlar” ve “biz” arasındaki ilişki, çok yüzeysel bakıldığında; yâni ayrımsalcı(analitik) ve düzçizgisel(lineer) düzeyde bir ilişki olarak görülür. Buna göre “biz” biz; ”onlar” ise “onlar”dır. Arada tam bir sızdırmazlık zırhının olduğunu düşünürüz.

“Biz” ve “onlar” ayırımı târihsel karşıtlık, hattâ düşmanlıkların sınırını da belirler. Haç ve Hilâl'in simgelediği; Papa’nın temsil ettiği Katolik âlemi ile bu memleketin kahir ekseriyetini oluşturan İslâm âlemi arasındaki ayırım, bu tarz bir karşıtlık ve düşmanlık tipik misallerinden birisi olarak verilebilir.

Karşıtlığa, hattâ düşmanlığa dönüşmüş bir farklılığın tarafları arasındaki ilişki, açık savaşın dışında tanımsal; yâni kâğıt üzerinde kalır. Ama, süreçsel ya da olgusal bakıldığında beklenenin çok dışında durumlar doğuruyor. O kadar ki, bunlara bakıldığında durağan, kağıt üzerindeki ayrımsalcı bakış anlamını kaybedebiliyor. Haçlı savaşlarının üzerinden çok sular aktı. Müslüman-Katolik ayırımı pratikte artık analitik bir ayırımdır. Gelin görün ki, analitik düşüncenin sürprizleri yoktur. Ama diyalektik bakışın bulguları dâima şaşırtır.

Papa’nın ziyâreti sırasında izlediklerim de bana bunları düşündürdü doğrusu. Papa’ya evrensel diplomasinin saygı kuralları elbette birebir uygulandı. Ama bu mesâfeli uygulamaların dışında gelişen daha sıcak bir karşılamayla karşıladık kendisini. İşte analitik bakışın göstermediği, ancak diyalektik bakışla kavranabilecek olan budur.

Biz-onlar ayırımı aslında diyalektik; yâni karşılıklı olarak derin ve örtük bir birleşmeye işâret ediyor. Herşeyden önce , onlar olmasa, biz olmak hayli eksik kalacaktır. Farklı tarafların karşılaşmasında zihinlerde ilk çakan kıvılcım bu olsa gerekir. Yapılan her sıcak jest karşılıklı olarak, zihin dünyâların derinlerinde taraflara bunun hazzını hissettiriyor. Karşıtı ile rastlaşanlar kendiliklerini bir defâ daha kesinleştiriyor. “Onlar”, “biz”in; “biz” de “onlar”ın aynası oluyor. Biz olduğumuzu ancak onlarla temas ettiğimizde daha derinden hissediyoruz. Bu algı ya da duyuş sıcaklığı arttırıyor.

Sıcaklığı arttıran diğer bir sâik ise, karşıtının gözünde kendisini(varlığını) biraz daha hissettirmektir. Bu da karşılıklı jestlerle yürütülüyor. Papa Türkiye’deki Müslümanların; Müslüman bürokrat ve din adamları da Papa’nın temsil ettiği Katolik kamuoyunun gözünde ontik bir jest yarışına giriyor. Bunlar yakınlaşma gibi gözükse de, aslında ayırımların barışçıl temelde kesinlenmesinden başka bir şey değil. Yâni, sıcak karşılaşmalar, içerdiği öz varoluşsal yüklenmelerle beklenenin aksine yakınlaşmaları besleyen değil; çoğu defâ farklılıkları kesinleştiren sonuçlar doğuruyor.

Ama alan da razı, veren de. Dolayısıyla taraflar birbirlerine; “Eyvallah, sâyende kendimi daha net gördüm. Daha önemlisi varlığımı sana gösterdim” diyor âdeta. Hoş bir tecrübe bu. Hele hele işin magazin tarafıyla daha da hoş izlenimler doğuruyor. Eminim ki ziyâret sonunda Papa ve Papa’nın kelebek misâli Türkiye ziyâretini takip eden Katolik kamuoyu, Katolikliğinden daha emin olacak; tıpkı Müslüman bürokrat ve kamuoyunun Müslümanlığından daha emin olacağı gibi.

Biz ve onların karşılaşmasını ifâde eden bir rastlaşmanın terapik bir etkisi de var. Çünkü biz ve onların karşılaşması iç karşıtlıkların geçici bir ihmâlini de içerir. Taraflar bu geçici gevşeme tecrübesiyle sanal bir iç birlik hissi elde ederler. Yine eminim ki, Papa Müslüman bir ülke olan Türkiye’ye yapmış olduğu ziyâretle Katolik âleminin iç sorunlarından geçici bir arılanma hissi elde etmiştir. Onu ağırlayan Müslüman bürokratların ve din adamlarının his dünyâsında buna benzer bir durumun yaşandığını sanıyorum. Karşıtların temsil ilişkisi sağlıyor bunu. Ziyâretçi evinin dışındadır. Hâne içi dağınıklıkları ve gerilimleri geride bırakmıştır. Ağırlayan ise evine bir çeki düzen vermiştir. Biz ve onlar, geçici bir amneziyle birbirlerinin huzurunda huzur bulur, dinlenirler. Bu ziyârette, Katolik âleminin Protestan âlemiyle yaşadığı derin iç karşıtlığın, ruhban dünyâdaki iç rekâbet ve gerilimlerin dışına çıkılır. Bu terapik süreçte Papa’yı karşılayan Müslüman din adamlarının ve bürokratların aklına ne Sünnî dünyânın iç gerilimleri, rekâbetleri ne de Şii ya da Alevî meseleleri gelecektir.....

Halbuki bu dünyâda her karşılaşmada biraz daha kanayan en yaralı meseleler; ertelenmesi ve ötelenmesi mümkün olmayan hâne içi meselelerdir. Bunlar atsan atılamayan, satsan satılamayan cinstendir. Sartre “Öteki cehennemdir” diye yazmıştı. Gâliba her zaman öyle değil. Biraz tevil ederek söyleyecek olursak “benzerler”; yâni bizden olup da bizim gibi olmayanlardır cehennem. En kalıcı ve düşmanlıklar aynı evi paylaştığımız benzerler arasındaki düşmanlıklardır. Papa gittikten sonra evde bulacağı budur; tıpkı o gittikten sonra bizim de evimizde bulacağımızın bu olması gibi.....

#Papa
#Türkiye
#ziyâret
9 yıl önce
Hoşgeldiniz Sayın Papa....
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî