|
Kemalizm"e dair hikayat...

Târihte hiçbir şey yerinde durmuyor. Yeni nesiller "devraldıkları târihsel birikim" içinde toplumsallaşıyor, kültürleniyorlar. Bu süreçleri yeni yorumlarla kendilerinden sonra gelenlere aktarıyorlar. Bilge Herakleitos"un bir zamanlar dediği gibi "herşey akıyor". Hiçbir şey kendisine sâdık kalamıyor. Akış içinde "öz" anlamını kaybediyor.

Köktenci ahlâkçıların bu duruma ateş püskürdüğünü biliyoruz. Ama bu da işe yaramıyor. Devran dönüyor. Bâzıları ise, târihin bu yenileyici dinamiğini bir fırsat olarak görüyor ve onu devrimciliğe yoruyorlar. Târihin onlar için de hazırladığı sürprizler var. Herşeyin akması, yatağın değiştiği anlamına gelmiyor. Akış, üzerinde gerçekleştiği yatak ya da mecra atlandığında, anlamını kaybediyor. Târihsel birikimin ağırlığı her değişim iddiasını, sürekliliklerle geriye çevirmesini biliyor. Akışın içinde o kadar çok ters dip dalgalar, anaforlar var ki...

Yeni bir 10 Kasım"ı idrâk ettik. Bu memleketin insanları, bir kez daha Kemalist mîrâs ya da kült ile yüzleşti. Siyâsal arenada tam bir Kemalist resmî geçidi yaşandı. Hep olduğu gibi özcüler, yorumcular, karşıtlar, yandaşlar birbirine girdi. İzlediklerim bana girizgâhta ortaya koymaya çalıştığım hususları düşündürdü.

Şurası çok açık görülüyor ki, Mustafa Kemal Atatürk imgesi, Türkiye"de siyâsetin merkezini tutuyor. Bu imge, bâzen ikonlaşıyor; bâzen de bir ikonaklast harekete ilham veriyor. Önce buna bakalım. Eğer burası Diyâr-ı Rûm ise, hiçbir ikonaklast hareket , ikonların varlığını kolay kolay sona erdiremez. Unutmayalım ki, Doğu Roma"da ikonaklast hareket başarılı olamadı. Bence İslâmiyet''in de en büyük ve en enerjik yönünü ortaya koyan "put kırıcılık" çağrısı ise târihte karşılığını bulamadı. Bu çağrıyı sözümona ciddiye alanların yapabildiği, içerdiği başka çağrılarla birlikte okumadıkları için hayâtı kurutmak oldu. Doğrusu bu da ortaya sıfır toplamlı bir sonuç çıkardı. İkonizm ile ikonaklastisizm arasında, hayâtı kurutmak açısından fazlaca bir fark olduğunu düşünmüyorum. Dolayısıyla Mustafa Kemal Atatürk etrafındaki bu anlamsız ve düzeysiz kavgaları toptan çöpe atmak için çok sayıda gerekçemiz vardır. Halbuki yapılabilecek çok başka şeyler var. Bu konuda önemli bulduğum bâzı hususları açmak istiyorum.

Meselâ öncelikle şu ayırım yapılabilir: Mustafa Kemal Atatürk etrafında yapılan tartışmalar neye adanıyor? Murad edilen Mustafa Kemal Atatürk"ü mü anlamaktır? Değilse, peşinde olduğumuz, Mustafa Kemal Atatürk üzerinden, elbette onun da içinde olduğu bir süreci anlamak mıdır? Doğrusu tartışmalarda böyle bir inceliği gördüğümü söyleyemem. Genellikle kemalistler ve anti-kemalistler, süreçleri O"nun üzerinden anlayan insanlar olarak tezâhür ediyor. Biraz daha açalım: Kemalistlere göre, süreç, O olmadan anlaşılamaz. Süreci başından sonuna yöneten, biçimlendiren O"dur. "O olmasaydı olmazdı" diyenlerdir bunlar. Bu düşünceyi daha da ileriye; "O olmasaydı biz olmazdık" hükmüne; yâni ontolojik-trajik bir aşırılığa taşıyanlar da mevcuttur. Buna mukâbil anti-kemalistler, O"nu, süreci bozan, berbat eden birisi olarak algılıyorlar. Eğer O ve O"nun müdahaleleri olmasaydı, süreç çok başka türlü(sağlıklı) işlerdi, diye düşünüyorlar. Bu bakışın hükmü ise "O olmasaydı, biz yine, üstelik çok daha iyi olurduk"tan ibârettir. Bahse konu olan bu karşıtlık, kendilerine sürekli târihsel karineler bulup dalaşmaya devâm ediyor. Buradan bir şey çıkmayacağı muhakkaktır. Gâliba tarafların istediği bu tartışmayı sonlandırmak da değil. Çünkü bu tartışmada varoluyorlar. O zaman soruyu biraz değiştirerek biz onlara sorabiliriz: "Eğer bu tartışmalar yoksa, siz olabilir miydiniz?"...

İkonist ve ikonoklastisist savaşımının tozunu dağıtarak belki de daha anlamlı olarak şu iki sorulabilir. Birincisi: Mustafa Kemal Atatürk kültü nasıl oluştu ya da oluşturuldu? Bu soru heyecan vericidir. Farklı târihsel ve toplumsal durumlarda Mustafa Kemal Atatürk kültünün nasıl bir kültürel yeniden üretimin konusu olduğunu ya da dönüştüğünü bize gösterir. Böylece bürokratik katı yorumlardan, yasal-sağ ve yasal-solun nesnesi olan Kemalizmlere nasıl geçildiğini, oradan da bijuterik bir Kemalizm''in nasıl doğduğunu anlayabiliriz meselâ. Seneler önce Türkiye Günlüğü Dergisi''nde bu konuda bir makâle kaleme almıştım. Ama bence daha da ilgi çekici olan ikinci sorudur: Mustafa Kemal Atatürk kültünü kimler oluşturmakta ve yorumlamaktadır? Bu soru üzerine düşünmeye başlamak, kült ile kurulan görünürdeki ve aldatıcı olan ilişkilerin, daha derinde özne-nesne ayırımını nasıl alt-üst edebildiğine işâret ediyor. Böyle bakıldığında, gâliba kültten devşirdiğimiz duygular, güçlü özdeşlik bağları üzerinden sâdece tapınmıyor, daha çok da tapındırmanın temrinlerini yapıyoruz. Her Mustafa Kemal yorumu biraz da örtük, gizli bir selfie... Gâliba, P.Valéry"nin de bir zamanlar yazmış olduğu gibi , ikinci ya da üçüncü şahıslar üzerinden anlattığımız her hikâye, daha çok da olamadıklarımızı ve olmak istediklerimizi anlatan özhikayelerimizin dolaylılaştırılmış hâli.....

9 yıl önce
Kemalizm"e dair hikayat...
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle