|
Merkez ve yarı-merkez dünyalar

Önümüzdeki seneler, belki 5 ya da 10 sene, Merkez Kapitalist Dünyâ (MKD) ile Yarı-Merkez Kapitalist Dünyâ(YMKD) arasındaki gerilimlere sahne olacak gözüküyor. Özellikle petrol fiyatlarındaki düşmeler bunun sâdece bir boyutu olarak tezâhür ediyor. Oysa bu daha derinde yer alan ve daha karmaşık gerilimlerin enerji anlamındaki dramatik boyutudur. Odakta yer alan dinamik ise, sermâyenin dünyâdaki dağılımında yaşanan kritik süreçlerdir.

Özellikle 2001-2008 arasında MKD’nın kalbini oluşturan A.B.D’de çok düşük fâiz uygulamalarıyla dünyâya pompalanan finansal sermâye, YMKD’ya aktı. Bu bazen düşük işgücü fiyatlarını tâkip eden yatırımcı bir boyut kazandı; ama çoğunlukla yaşanan, p-p1 (para-para1) ilişkisi oldu.

YMKD türdeş bir dünyâ değil elbette. Kendi içinde hayli farklı yapılar barındırıyor. Bu dünyâ içinde yer alan, meselâ Rusya, Venezüella ve İran gibi memleketlerde küresel anlamdaki ekonomik büyümenin başat ihtiyâcını oluşturan enerji kaynakları kilit bir rol oynadı. Enerjiye olan talebin artışı bu gibi memleketleri dolara doyurdu. Ama bunların izledikleri siyâsetler aynı olmadı. Rusya bu birikimi yatırımcı siyâsetlerle desteklemeye çalıştı. Ama demografik-kültürel yapılarındaki zaaflar bu çabaları boşa çıkardı. İran ise daha çok askerî harcamalara yöneldi. Venezüella gibi ülkeler ise bu birikimlerini transfer harcamalarını arttırarak dağıtma yolunu seçti. Hindistan ise daha çok, yeni dünyânın parlayan yıldız sektörü bilişime aktarmaya çalıştı. Bazı kayda değer başarılar sağladı. Ama Güney Kore kadar başarılı olamadı. Elbette en anlamlı gelişme Çin’de yaşananlar oldu. Sermâyenin yatırımcı niteliği burada en ileri sonuçları elde etti. Komünist dönemin kalıntısı olan otoriter yapıları ile melezlenen üretimi, Çin’i dev bir ihracatçı ekonomiye dönüştürdü.

Siyâsal olarak bakıldığında, YMKD’nın sergilediği manzara ilgi çekici gözüküyor. YMKD’da otoriter ve demokratik yapılar garip bir çeşitlilik gösteriyor. Ama hepsinde, geçen yazımda da üzerinde durduğum popülist bir çizginin egemen olduğu hemen anlaşılabilir.

Türkiye’de son 10 sene itibarıyla yaşananlar, MKD ile YMKD arasındaki ilişkiler rejimi atlanarak anlaşılamaz. Türkiye YMKD’da yer almaktadır. 2000’lere gelinceye kadar, memleketin ekonomik yapılarını dünyâ ile uyumlulaştıran adımlar atıldı. Ama, Türkiye’de yerleşik sermâye işin kolayına kaçtı. Sürecin yatırımcı boyutuyla değil, finansal boyutuyla ilgilendi. Yâni daha ağırlıklı olarak paradan para kazanma yolunu seçti. Hatırlayalım, 1980’li senelerin ortalarından 2000’lere kadar itibaren Türkiye’de ekonominin tarihi, bankerleriyle, disiplinsiz borçlanmalar ve bunların üzerinden gelişen hortumlamalarıyla tam bir kokuşmanın tarihidir. Siyâseten bakıldığında ise bu çürümüşlüğü, Türkiye’ye büyük zaman kaybettiren ve yatacak yeri olmadığına inandığım merkez sağ- merkez sol koalisyonlar taçlamıştır.

2001 kriziyle Türkiye’de çok önemli dönüşümler yaşandı. AK Parti iktidarı döneminde özellikle 2010’a kadar finansal dünyâ düzene sokuldu. Türkiye dünyâya verdiği, genç ve dinamik nüfusu, İslam ile demokrasiyi birleştiren, bir ayağı ile Doğu’da kalıp, diğeriyle Batı’ya yakınlaşan yeni profiliyle cazip bir memleket hâline geldi. Yeni sermâye güçleri ve yeni orta sınıfıyla hatırı sayılır bir büyüme yakaladı. Türkiye yatırımcı bir dinamik kazandı. Alt yapısını hızla modernize etti. Bu süreç halâ devam ediyor. İnşaat, otomotiv, tekstil ve turizm büyümenin anahtar sektörleri oldu. Katma değer üreten sektörlerde ise henüz somut bir başarı yok.

Ama görünen o ki, 2010 bir kırılma doğurdu. Bir yandan yerleşik sermâye, orta sınıflar ve vesâyetçi yapılarla kurduğu ittifak bir direnç oluşturdu. Gezi, 17 Aralık vb girişimlerle AK Parti büyük bir baskıya uğratıldı. Diğer taraftan bölgesel gelişmeler, çözülemeyen Kürt sorununu da içine alarak büyüdü. Buna Alevî sorunu da eklemlendi. AK Parti siyâsetleri ilk baskıyı kitlesini konsolide eden bir söylemle cevap verdi. Diğer baskıyı ise Kürt sorununu çözme irâdesini ortaya koyarak karşıladı. Böylece muhalefetin büyümesini engelledi. Alevî sorunu ise daha çok ilk dâireye bağlı yürüdüğü için askıda kalıyor. Kabul etmeliyiz ki iktidârın bunlara karşı yürüttüğü ve haklı görülebilecek olan siyâsetler ve bölgesel sorunlardaki duruşları ister istemez Türkiye’nin küresel konumunu ve algısını sarsıyor. Bu madalyonun karanlık yüzü. Ama çok olumlu gelişmeler de var.

FED’in köpük sermâyeyi çekme kararı, ABD’nin 2001-2008 arası ferah ferah uyguladığı rejimi artık sürdürmek istemediğini gösteriyor. Ama fâizi dilediği gibi hemen yükseltemeyeceği de ortada. Bunu %3’lere çekmesi bile zaman alacak gözüküyor. Zâten attığı adımlar yeteri kadar olumlu sonuç doğurdu bile. Acelesi yok. Öte yandan AB parasal genişlemeye devam ediyor. Petrol fiyatları düşüyor. Rusya ve Venezüella gibi çıkarımı pahalı petrole sâhip memleketleri vuran bu gelişme Türkiye için büyük bir avantaj. Önümüzdeki seçimlere sağ salim ulaşabilecek olursak, AK Parti yine iktidarda kalacak. Ama yeni dönem, MKD ile YMKD arasındaki gerilimlerin tırmanışa gebe. Burada, Türkiye’yi yeniden câzibe merkezi haline getirecek yeni bir siyâsal akıl ve söylem örgütlenmesini kotarmak zorundayız. Başka çıkış yolu yok....

#MKD
#YMKD
#Çin
#Güney Kore
#FED
9 yıl önce
Merkez ve yarı-merkez dünyalar
Güzel Türkistan sana ne oldu?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü