|
Nasyonel Sosyalizmin yükü: Almanya’nın Filistin tutumu

7 Ekim’den bu yana başta ABD olmak üzere Batılı birçok devlet koşulsuz biçimde İsrail’i desteklemektedir. 7 Ekim ve sonrasında askeri ve finansal enstrümanlarla tahkim edilen İsrail, uluslararası hukuktan azade biçimde tedhiş ve terör eylemlerine devam edebilmektedir. Her türlü askeri teknolojinin yanı sıra yapay zeka ve bulut sistemlerine entegre bir teknolojik alt yapıyı kendi amaçları için seferber eden İsrail’e yönelik herhangi bir caydırıcı mekanizmanın işlememesi ise ciddi bir sistem krizine işaret etmektedir.

Bu sistem krizinin yarattığı boşlukta, İsrail devlet terörünün ortaya çıkarttığı ağır bilanço başta çocuk ve kadınlar olmak üzere geniş toplumsal kesimleri etkilemektedir.

Batının önemli ülkelerinin İsrail konusundaki tutumuna rağmen, İsrail’in uluslararası hukuku hiçe sayan tutumu ülke halkları nezdinde bir dizi protesto dalgasına konu olmaktadır. Hem Türkiye hem de Batı’nın önemli başkentlerinde gerçekleştirilen bu protestolarda, İsrail’in tahammül yükünü aştığı ve İsrail terörüne verilen desteğin sonlandırılması talep edilmektedir. Fakat son zamanlarda demokratik taleplerle ortaya çıkan bir dizi akademik etkinlik ve protestoya yönelik ciddi bir bastırma politikası uygulanmaktadır.

Bu açıdan
son haftalarda Almanya’da Filistin lehine herhangi bir eylem yapmak ya da Filistin’in haklarını savunmak noktasında ciddi krizler yaşanmaktadır.
Almanya ve Özgürlükler

Son günlerde yaşanan iki olay, Almanya’nın İsrail’e yönelik koşulsuz desteğini anlama adına önemli. Birincisi ünlü bir sosyal bilimci olan Nancy Fraser’in Köln Üniversitesi ile yaşadığı sorun. Köln Üniversitesi’nin Albertus Magnus profesörlüğü davetini kabul eden Fraser, Üniversiteye gitmek için planını yapıyor ve uçak biletini alıyor. O sırada, Köln Üniversitesinden bir yetkili Fraser’e mail atıyor ve Üniversite Rektörünün Fraser’in Filistin’e yönelik tutumu nedeniyle endişe taşıdığını ve Köln Üniversitesinde vereceği derslerde de dersin çerçevesinin tam olarak çizilmesi gerektiğini talep ediliyor. Fraser’in

Kasım ayında “Filistin için Felsefe” başlıklı bildiriyi imzalamış olması nedeniyle endişelenen Rektör, bir süre sonra Fraser’in Köln Üniversitesinin profesöre yönelik davetini iptal ediyor ve Köln’de ders vermesi engelleniyor.

Dünyaca ünlü bir sosyal bilimcinin Köln Üniversitesinde maruz kaldığı bu ayrımcılık, Almanya devletinin sistematik olarak sürdürdüğü bu tutumunun bütün kurumlara yansıması olarak da okunabilir. Nasyonel Sosyalizmin ağır yükü altında ezilen Almanya’nın akademik özgürlükler konusundaki bu tavrının bütün dünya kamuoyu önünde gerçekleşiyor olması elbette öğretici. Demokrasi skalasında dünyayı özgür, yarı özgür ve otoriter olarak kategorize eden “bağımsız kuruluşlar”ın bu konudaki tavrı ne olacak acaba diye bakmaya da gerek yok kuşkusuz. Nitekim 7 Ekim’den bu yana yüzün üzerinde gazeteciyi katleden İsrail’e yönelik Freedom House yahut benzeri örgütlerin

ne söylediği yahut ne söylemediklerine bile bakmak yeterli olacak sanırım.

Almanya’nın bu konudaki en güncel ikinci kısıtlaması ise Filistin konusunda yapılan bir etkinliği polis gücü kullanmak suretiyle dağıtması oldu. Son dönemlerde sol üzerine ve dijitalleşme süreçleri ile ilgili akademik çalışmalara imza atan Eski Yunan Bakan Yanis Varoufakis’in başkanlığını yaptığı Avrupa’da Demokrasi Hareketi 2025’in (DiEM25) Almanya’da Filistin ile ilgili bir etkinliği polis tarafından basılmış ve konuşmaların yapılması engellenmiştir. Polis şiddetine mukavemet edenlerin tutuklanması ise Alman devletinin bir akıl tutulması yaşadığını göstermektedir.

Varoufakis’in çevrimiçi yolla katılacağı bu etkinlikteki bütün konuşmaların yasaklanması, Filistin ile ilgili alternatif anlatıların nasıl bastırıldığının açık bir göstergesi. Etkinliği basan polislerin uyguladığı şiddeti bir demokrasi sorunu olarak gören hareketin, yaşanan olayları an be an raporlaması ve sosyal medya platformları üzerinden kamuoyuna aktarması, tarihe bir not düşmek anlamında oldukça önemli idi.
Vakıfları aracılığıyla başka ülkelere demokrasi ihraç etme ve özgürlükler alanında çalışma yapılması için ilgili ülkelerin sivil toplum kuruluşları ve medyasını fonlayan Almanya’nın konu Filistin ve
İsrail terörü olduğundaki tavrı dikkat çekici. Konuşma ve etkinliğin iptali ile yetinmeyen Alman devletinin İçişleri Bakanlığı Varoufakis’in Almanya’ya girişini yasaklamış ve çevrimiçi yollarla da olsa siyasi bir aktivite içerisinde olmasını engellemiştir.
Varoufakis’in bir soykırıma ortak olunmaması nedeniyle Alman toplumuna yaptığı çağrıların daha geniş kitleler nezdinde yankı bulmaması Alman devletinin asıl amacı hiç kuşkusuz.
Bu amacı gerçekleştirmek adına her olayda antisemitizm kartının kullanıldığı da bilinen bir gerçek. Nitekim Varoufakis yaptığı açıklamada, “Bizi Yahudi düşmanlığıyla suçluyorsunuz, İsrail’in savaş suçları işleme hakkını İsrailli Yahudilerin kendilerini savunma hakkıyla eşitleyerek” her türlü şiddetin meşrulaştırıldığını söylemesi önemli. Bir Apartheid Devleti olarak hareket eden İsrail’e yönelik Filistinlilerin meşru bir direniş içerisinde olduğunu söyleyen bir siyasetçiye ve Filistin konusunda yapılacak herhangi bir eylem ya da etkinliğe tahammül edemeyen bir “Alman Demokrasisi” ile karşı karşıyayız bugün.
#Filistin
#Almanya
#İsrail
#Turgay Yerlikaya
13 gün önce
Nasyonel Sosyalizmin yükü: Almanya’nın Filistin tutumu
Fidel Castro efsanesi
Borsadan anlamam, ama...
Bereket
Azınlığın zenginliği ile 1 Mayıs'ın yoksulluğu
Tadımlık hile