|
Mûsikî ve semâ’, ilâhî, semâvî, melekî, kudsî ve ulvî bir menşe’ye sahibtir
Mevlevîliğin temel manifestosu olarak Mesnevî'yi kabul edecek olursak (ki öyledir), Mevlevîliği belirleyen temel dinamiklerin de Mesnevî kaynaklı olduğunu düşünebileceğimiz gibi; sûfizmin, Mevlevîliğin tesisinden daha önceki dönemlerde, ilk sûfîlerin bazı düşünce ve görüşlerinin de mevlevîliği etkilediğini söyleyebiliriz.

Mevlevîliğin mûsikî (veya semâ') hakkındaki görüşlerinin temelinde Cüneyd ve Ruveym gibi ilk sûfîlerin, mûsikî (semâ') ile Bezm-i Elest arasında bir bağlantı kurmuş olmaları fikri aynen vardır. Cüneyd ve Ruveym'in bu düşüncelerinin tesirlerini sadece Mevleviyye''de değil, Rufâiyye ve Halvetiyye''de de görebilmek mümkündür.(1)

Burhanu'l-Müeyyed tercümesinde şöyle bir rivayet vardır: “Hz. Adem yeryüzüne indirilince üçyüz sene müddetle ağlamıştı. Cenâb-ı Hak ona; ''Niçin ağlıyorsun?'' diye sorunca; ''Ya Rabbi ne cennetten ayrıldığım için, ne de cehennemden korktuğum için ağlıyorum. Arş-ı Ãzâm''ın etrafında el ele vererek şevk ile semâ' edip: ''Padişahımız, mâlikimiz ne büyüktür. Mâlikimiz olmasa helâkimiz muhakkaktır. Madem ki sen Rabbimiz ve mâbûdumuzsun, bizden daha bahtiyar kim vardır ? Sevgilimiz sensin, melce'imiz sensin, kim bize benzer” diyerek dolaşan yetmişbin güzel yüzlü meleğe iştiyakımdan ağlıyorum'' diye cevap vermişti. Bunun üzerine Allah; ''Başını kaldır, onları gör'' buyurmuş. O da başını kaldırınca, Arş'ın etrafında bunların semâ ettiklerini, Cebrail'in ise bunlara başkanlık ettiğini, Mikail'in zâkirbaşılık yaptığını görmüş ve ağlaması kesilmişti.” (2) Bu izah ve rivayet göstermektedir ki Mevlânâ'dan çok evvel yaşamış olan Ahmed Rufâî (H:512-578/ M:1118-1183) daha sonra Mevlânâ tarafından sık sık tekrarlanacak olan fikirleri aynen ifade etmiş, mûsikî ve semâ'nın ilâhî, semâvî, melekî, kudsî ve ulvî bir menşe'ye sahib olduğunu en açık şekilde beyan etmiştir. Esasen aynı hususlara ondan çok daha evvel, bütün sûfîlerin büyük bir evliya olarak gördükleri Seyyidü't-Tâife Cüneyd ile Ruveym de temas etmişlerdir.” (3)

Bir de, mûsikînin ruhun gıdası olduğuna dair tasavvufî görüşler vardır ve bu görüşler, tasavvufun ilk dönemlerine kadar uzanmaktadır. Tasavvuf ehlinin görüşlerine göre ruh gıdasını ele geçirdi mi (aldı mı) artık yüce makamına doğru yönelir ve bedenini idare etmekten vazgeçer. Bu görüşler içinde, Süleyman Uludağ'ın aktardığına göre Kelabâzî, Gazalî, Sühreverdî ve Kuşeyrî'nin görüşleri önemlidir ve mûsikînin ruhun gıdası olduğuna dâir görüşleri benzerlik arzetmektedir. (4)

(1) Süleyman Uludağ, İslâm Açısından Mûsikî ve Sema›, Uludağ Yayınları, Bursa 1992, sh: 331

(2) Ahmed er-Rufâî, el-Burhanu'l-Müeyyed tercümesi, İstanbul 1303, sh:37-38''den aktaran Süleyman Uludağ, A.g.e., sh: 333

(3) S.Uludağ, A.g.e., sh: 334

(4) S.Uludağ, A.g.e., sh: 286-287
#Mevlevîlik
#Mevlana
#Mesnevî
#mûsiki
#semâ
9 yıl önce
Mûsikî ve semâ’, ilâhî, semâvî, melekî, kudsî ve ulvî bir menşe’ye sahibtir
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle