|
Bildiğimiz bize yeter
Saldırı gününün Salı olmasının bir tesadüf olmadığını Savcı’yı şehit edenler bilemezdi.

Tıpkı ertesi gün Vatan Caddesi’ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü binasına saldıran diğer arkadaşları da hemen her önemli suikastın, saldırının Salı ya da Çarşamba günleri yapıldığını bilemezdi.

Kim bu planı yapmışsa o bilirdi ancak.

Ben de bilemezdim böyle bir şey olduğunu eğer yıllar önce DEP milletvekillerinin yaka paça tutuklanıp hapse atıldığı o dönemi sorgulayan belgeselde röportaj yaptığımız Nusret Demiral bunu söylememiş olsaydı.

Niye Salı ve Çarşamba günlerinin seçildiğini Demiral da bilmiyordu üstelik…

Berkin Elvan davasını bir sonuca götürmek için çalışırken o dava için öldürüleceğini belki hiç aklına getirmeyen Mehmet Selim Kiraz’ın teröristlerin silahından çıkan kurşunlarla şehit edildiği onca soru işaretinden sonra otopsi sonucu olarak açıklandı.

İlgili kurumlar seçime doğru benzer eylemlerin artacağını rapor ediyorduysa da terör bu… nerden ne zaman nasıl kiminle vuracağını anlamak o kadar kolay iş değil.

Santralin önce birinde hemen sonra diğer ikisinde başlayan arızaların Salı gününe, Savcı cinayetine denk gelmesi tesadüf müydü?

Onu da şu anda kimse bilmiyor.
Kasıt mı var elektrik iletim sisteminin yapılanması içinde yaşanabilecek doğal bir kaza mı?

Pazartesiyi Salıya bağlayan gece de Gaziantep, Adana, Mersin’de benzer bir durum yaşanmış ama o bütün sistemi kilitlemeden çaresi bulunabilmişti.

Salı sabahı yaşanana bulunamadı.

Araştırmalar sürüyor ve yakında kesin sonuç açıklanana kadar bilemiyoruz ne olduğunu.

Bu kadar bilinmezlik içinde bildiklerimiz de var elbet ve aslında asıl önemli olan bildiklerimiz, sezdiklerimiz, hissettiklerimiz.

Bütün bu bilinmezler bize ne söylüyor; hepimize birden?

Gerilim, çatışma, kaostan başka bir şey anlayan var mı?

Bütün bir Ortadoğu coğrafyasını ağırlıkla mezhebî görünüşlü bir kan deryası basmışken sınırlarını ve iç çatışmalarını hâlâ konsolide etmeyi başarabilen Türkiye’nin durumu değil mi bütün olup bitenlerin asıl sebebi?
Öyleyse ülkede gerilimin artması ve hele mezhep ayrımına ilişkin fayların çatırdaması sonra kırılması içinse bütün olup bitenler bu çakılan çakmaklara gaz püskürtmek akıllıca bir iş mi?

İçinde Alevi ya da Sünni kelimesi geçecekse cümlemizin bunun bin yıldır bir aradaki kardeşliğimizi pekiştirmesi mi gerek yoksa geçmişte sayısı az olmayan kıyıcı örnekleri mi hatırlatması, ötekileştirmesi, kamplara ayrışmayı çoğaltması?

Yok bütün olup bitenler kendi iç sorunlarımız nedeniyle diyor da olabilirsiniz.

Bu görüşe yatkın olmak da sorunlarımızı böylesine kanırtmayı mı gerektiriyor?

Zaman çok acımasız bir öğretmen. Öyle acımasız ki dersinizi aldığınızda iş işten geçmiş oluyor çoktan.

Irak’ta “Zalim Saddam devrilirken”, heykeline terlikler fırlatılan fotoğraflar küreyi on dakikada birkaç kere turlarken, nihayet sığındığı yerde yakalanıp finalde asılırken bin ayrı sebeple bunu doğru veya haklı veya kaçınılmaz bulmuş olabilirsiniz.

Zamanın onca sene sonra gösterdiği şey ise Saddam yönetiminin bütün Ortadoğu’yu yakacak bir mezhep ve etnik savaşlar silsilesinin baraj kapağı olarak durduğu gerçeği.

Yeni Irak Saddam sonrasında onun verdiği hasarları ortadan kaldıracak bir yönetim kurmak yerine onun döneminden beter bir hale düşmesine neden oldu ülkenin.

Örnekleri bu coğrafyada isteğiniz kadar artırabilirsiniz.

Ama topraklarımız üzerinde hâlâ birlikte, bir arada yaşayabiliyoruz.

Ama kasıtlı ama kaza… onca şey geliyor başımıza ve beklenen sarsıntı istenilen şiddette yaşanmıyor.

Önümüzde süre; çevremizde olup bitenlerin söylediği çok şey var.

En değerlisi de bu toprakların Türkü, Kürdü, Alevisi, Sünnisi, sağcısı, solcusu öteki topraklardakine benzemiyor.

Ne kendimizi ne karşımızdakini, komşumuzu, iş arkadaşımızı, hısımlarımızı diğer topraklardakine benzetmeye çalışmayalım. Bu denemelerin sonucu belli işte.

Bir bürokrat arkadaşla cenazedeki akreditasyonu konuşuyorduk; ben gazeteci olarak genel bir ilkeyle doğru bulmadığımı o ise bu kararın sebep ve sınırlarını anlatıyordu. Telefon elimde gayrı ihtiyari camdan bakarken trafik lambasının yanında kağıt mendil satan Suriyeli babanın çocuğunu kapıp hızla kaçtığını gördüm.

Sonra fark ettim ki iki polis otosu geliyordu.

Baba çocuğu kucağında epey kaçtı, köşeye sindi sonra.

Polis otoları geçip gitti ondan habersiz.

Bazen bir şey oluyor; taraflar birbirinden habersiz kaçışıyor, tepki gösteriyor veya yoluna devam ediyor.

Umarım bu da böyle olur; geçip gider...
#Berkin Elvan
#Mehmet Selim Kiraz
#Emniyet saldırı
#İstanbul Adliyesi
9 yıl önce
Bildiğimiz bize yeter
Gencay Gürsoy olayı...
‘Mutlaka döneceğiz’ ya da Nekbe’dir yaramızın adı
O güne geri dönmek
‘İletişim aklı’
Bir sen bir ben bir de aile