|
Bu az oldu, biraz daha...

O kadar çok adı olmuş ki geçmişte hangisini kullansam bilemedim. Ankara Cezaevi diye kalmış kendi hatıralarımda. Şimdi Ulucanlar deniliyor. Hatta artık büyük bölümü müze.

İskilipli Atıf Hoca’dan 12 Eylül sonrasındaki sürece kadar ne çok idamın yaşandığı ünlü hapishane.

Belgeseline katkıda bulunurken bu siyasal idamların çoğunun ne kadar haksız hukuksuz olduğunu bir kere daha fark etmiştim.

Adli suçlularla ilgili ise şimdi bakıyorum tarihe.

Cebeci’de geçen çocukluğum sırasında hiçbir hatıram olmadı; civarda oturan ve okuldan başka arkadaşlar bazen mahkumların kaçtığını gördüklerini söylemişlerdi. Daha erken tarihlerde halka açık infazların yapıldığını hatırlayanlar da vardı.

Hiçbir konuyu kendi düzleminde tartışamadığımız için Özgecan’ın hunharca öldürülmesi meselesinde de konu idama geldi bile çoktan.

Oysa idam cezası uygulamaları tarihte -ister adli ister siyasi olsun- ağırlıkla darbe veya olağanüstü dönemlerde gerçekleşmiş. Normal süreçler içinde, bütün kanlı olaylara ya da sert mücadelelere rağmen demokrasinin iyi kötü işlediği zamanlarda idam kararları kolay kolay uygulanmamış.

Dolayısıyla idam cezalarının uygulanma dönemleri belli ki genellikle yönetimin halktan alınmadığı tarih kesitlerine ait.

Sadece bizde değil örneğin ileri demokrasi kabul edilen Batı ülkelerinde de idam cezası uygulayanların vahim hataları yıllar sonra ortaya çıkmıyor mu?

Ya da direkten dönen idamlarda gerçek suçlunun başkası çıkması bu konuda o ülkeleri yeniden düşünmeye zorlamadı mı?

ABD’de siyah olmak, fakir olmak; o önyargıların üzerine ve o çok pahalı sistemin içinde parasıyla gezme imkânı bulamayanların durumu üzerine kaç film, kaç dizi, kaç belgesel izlendi... İzlemeye de devam ediyoruz.

Belli ki sistemi elinde tutanların belirli bir kesime yönelik şiddet uygulamalarından biri olarak tarihe geçti idam.

“Keşke böyle olmasaydı, adaleti tesis etseydi” diyebiliriz ama böyle...

Teorik olarak tutarlı ya da anlamlı olan pratikte çok başka amaçlara hizmet ediyor.

Kişisel olarak düşünceniz, inancınız kısasa da idama da uygun olabilir ama o zaman bile hepimiz biliyoruz ki bunun uygulanabileceği neredeyse mükemmel bir düzen ve şaşmaz, çok güvenilir bir hukuk gerekiyor. Tam da daha yeni yaşadığımız onca hukuk faciasından sonra bunu biraz düşünsek “İyi ki idam cezası uygulanmayan bir dönemdeymişiz” demez miyiz?

Bireysel, adli suçlarla diğerlerini ayırmaksa zaten mümkün değil.

Daha 6/8 Ekim Olayları’nda hayatını kaybedenlerle ilgili hüküm ne olacak meselâ?

Meselâ hamile eşiyle pazarda ayva almaya çıkmış astsubayın ensesine tek kurşun sıkan siyasal cinayet statüsüne mi girecek?

Velhasıl artık anlık, saatlik ya da en fazla haftalık meselelerimiz var şiddetle tartıştığımız ve hiçbirinde doğru bir düzlem tutturamıyoruz.

Sadece idam cezası değil, artık suçlu-kurban arasında da etnik, mezhebi, ideolojik ayrımlar alıp başını gidiyor.

Yarın bir inşaattan düşen Kürt işçi ile inşaat sahibi Türk; arabasıyla bir Türk’e çarpan Kürt; sokakta laf atma yüzünden çıkan rastgele bir kavgada hasımların sağcı mı solcu mu olduğu; işyerinde işlenen cinayette ölen ve öldürenin Alevi-Sünni olup olmadığına ya da iktidar partisinden mi muhalefetçi mi diye mi bakacağız?

İsimlerimiz, tanımlarımız, sıfatlarımız bundan böyle bunlar mı?

Ve bunlar mı bir cinayetin, tecavüzün, kavganın, cinnetin, saldırının önüne geçecek artık?

Laik sistemde mi muhafazakâr seküler sistemde mi tecavüz daha fazla var ya da “sebep şu sistemin kendisidir” diyeceğiz?

İstatistikler ve tarih her iddiayı defalarca yanlışlasa da ne gam...

Aslolan bizim bu tartışmalarımız, bu yaklaşımlarımız mı ölüp giden kadınlar kızlar çocuklar insanlar mı?

Hangisi?

#İskilipli Atıf Hoca
#Özgecan
#ABD
9 yıl önce
Bu az oldu, biraz daha...
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu