|
“Bu da mı gol değil...

... hakim bey?” diye yeniden kullanıma giren bir kalıp var uzun zamandır. Duymuşsunuzdur. Sadri Alışık’ın yürek paralayan ünlü repliklerinden.

Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin Devrimci Karargâh davasını onama haberi gelince aklıma düşen -rahmetli Alışık’ın söyleyişiyle üstelik- bu cümle oldu; “Bu da mı gol değil hakim bey?”

Öyle bir dava ki, sanıklar birbirleriyle aynı davada yargılanmayı şiddetle reddediyor duruşmalarda.

Öyle bir dava ki ülkücü kökenli, muhafazakâr kimliğe sahip, devletin en etkili istihbaratçılarından ve hatta kendisi pişmanlığını dile getirse de ister istemez işkencelerle hatırlanan üst düzey bir emniyet bürokratı Marksist-Leninist bir örgütün üyesi olmakla yargılanıyor.

Sonra mahkûm oluyor.

Şimdi de Yargıtay’da bu karar onanıyor...

Tarihe geçecek bir davaydı, onamadan sonra geçti bile.

Kararı yayınlamış ilgili daire... otuz sayfa.

Uzun uzun okudum.

Böyle bir garabete hukukî bir açıklama nasıl getirilmiş diye merak ettim çünkü.

Ve asıl korkutucu olanın tam da bu olduğunu o zaman anladım...

Aklınız, mantığınız, gerçek diye bildiğiniz şeylerin hiçbir önemi olmayabiliyor demek ki.

Bu onama kararının asıl korkutucu yanı tam da bu!..

Şimdi başka bir sürece doğru gidiliyor.

Yargıtay’daki değişikliklerden sonra bu karara yapılan itirazın haklı görülmesi ve yeniden yargılama ihtimalinin mümkün olduğu söyleniyor.

Bakalım öyle olacak mı?

Dahası, bu kararın, bozulması ihtimaline ve biz hukukçu olmayanlara akıl dışı görünmesine rağmen niye alındığı?

Hanefi Avcı’nın niye ne zaman nasıl tutuklandığını; tutuklanma süreçlerindeki özel hayatına ilişkin sızdırma bilgilerin varlığı; silahlarından odasındaki kasetlere kadar ortaya saçılan davanın asıl ruhuyla ilgisiz detayların özenle yayınlanmasına bakınca işin temelinde onun bir sol örgüte yardım ve yataklık yapıp yapmadığı hakkında hepimizin bir fikri oluyor.

O tarihlerde, henüz bu “operasyon” başlamışken masamda bulduğum postayla gönderilmiş Haliç’te Yaşayan Simonlar kitabını açtığımda neler olacağını tabii ki bilemezdim.

Arkasından sürükleyici bir dizi olay yaşandı. Geriye bakınca aslında birçok operasyonda kullanılan şablonun tekrarlandığı daha açık seçik görülüyor.

Yine bir ihbarsız mektup; yine gerçek sebebinden bağımsız dinlemeler ve kararlar; yine emniyet-savcı arasında ruh ikizi bir ilişki.

Ve nihayet Fethullah Gülen Cemaati’ne karşı olan, açıklama yapan, ifşaatta bulunanların başına gelenlerin bir kopya uygulaması...

Ne diyeyim?

Adalet Bakanı Bozdağ’ın nezaketle ve belli ki özenerek seçerek kullandığı açıklamasındaki bir cümleyle bitireyim: Evet, kararı ben de hemen herkes gibi ünlem işaretiyle karşılıyorum...

...

Çözüm Süreci tartışması sürecin kendisiyle at başı koşmaya devam ediyor.

Aylardır HDP Eşbaşkanı Demirtaş ve Kandil’den yapılan açıklamaların sürece ve başta parti ile İmralı olmak üzere kalan bütün kesimlere ters düştüğüne dikkat çekiyorum.

Şimdi, geçtiğiz haftalarda ortaya atılan ve düzeltilmiş olması bıraktığı izi silmeyen özerklik merkezli bir başka boyut daha var konuşulan, yazıp çizilende.

Ben de Ankara’da bir gazeteci olarak bildiğimi yazayım o zaman:

Görüşmelerin çıtasının en yükseğe konulduğu dönemler dahil hiçbir zaman özerklik, federasyon, bağımsızlık gibi kavramlar ne içerik ne biçim olarak gündeme gelmedi.

Nihaî ve maksimum talepler genel af ve anadilde resmi eğitim gibi birkaç başlığı bile asla aşmadı.

Suriye ve Irak’taki gelişmeler ve Kobani sayesinde Batı’dan alınan destekle yeniden şartlar dayatmaya çalışanların bu girişimi boşa çıkarıldığında yeniden hem “Kürtleri” hem “Türkleri” huzursuz edecek söylemlerin sebebi ve niyeti belli.

Dahası buradan yola çıkıp BOP Projesi’nin Bağımsız Kürdistan analizine girmek ise iyi niyetle bile yapılsa yanlış sonuçlara sürüklüyor insanı.

Kendi bağımsız potansiyelini kullanmak isteyen her ülke Dünya Sistemi'yle bazen aynı yerde bazen karşıt kutuplarda yer alır. Hele o ülkenin adı Türkiye ise tarih Abdülhamit’ten Menderes’e, Kurtuluş Savaşı’ndan Kıbrıs Harekâtı’na kadar bunun değişken resimleriyle dolu.

Tarihin içinden kendi konseptinden ayırıp mikroskop altına yatırılacak bir kesit bize o anı gösterir; resmin kendisini değil.

O yüzden ne yaşadığımızı anlamaya ve muhtemelen ne yaşayacağımızı tahmin etmeye çalışırken Washington’dan değil Ankara’dan; Londra’dan değil İstanbul’dan, Berlin’den değil Diyarbakır’dan, Madrit’ten değil Mardin’den bakmayı hiç ama hiç unutmamak gerek.

#Devrimci Karargâh
#Marksist-Leninist
#Yargıtay
#Hanefi Avcı
9 yıl önce
“Bu da mı gol değil...
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle