|
Deprem, savaş, 1 Mayıs
99 depreminde herkesin bir öyküsü var.

Ankara'da gece yarısı bizi uyandıran şeyi yakından yaşayanların öyküsü çok daha sahici, çok daha can yakıcı, korkunçtu şüphesiz.

O dönemde Kanal 7'de çalışıyordum ve akşama doğru “Galiba sayı beşyüzü geçecek” demiştim. Sonra “bini geçecek gibi”…

Resmi rakamlar bugün o deprem için 20 bine yakın ölümden bahsediyor.

İletişimin bu kadar güçlü olmadığı dönemde sayının zamanla artıp felaketin gerçek boyutunu görmek günler almıştı.

Nepal'de yaşanan deprem sonrası ölüm rakamları da aynı şekilde ağır ağır arttı. Yüzlerden bahsedildi ilk gün. Ertesinde bine yaklaştı. Bugün 5 binden fazla deniyor.

İletişim olanakları ne kadar artarsa artsın felaketlerin tam faturasının ortaya çıkması yine zaman alıyor.

Bilmem her şey bittiğinde rakamlar hangi acı gerçeği söyleyecek…

Depremi önlemek insanoğlunun çok aciz olduğu bir iş. Milyonlarca tonluk kayaların hareketleri akıl almaz büyüklükte yıkıcı bir enerji ortaya çıkarıyor.

İnsanın yapabileceği ise depreme dayanıklı bina yapmak.

Böyle bir güce karşı bu kadar basit ve temel bir ilkeye uyarak karşı koyabilirsiniz sadece.

Tıpkı savaşlar gibi…

Onların da kendi gerçekleri, iç dinamikleri, haklı haksız yüzlerce sebebin bir araya getirdiği ve sonunda milyonların kaderini etkileyen büyük ve yıkıcı bir enerji oluşturduğunu biliyoruz yüzlerce yıldır.

Masa başında birlikleri sevk etmek; klavyeyle sağa sola bombardıman yağdırmak; mikrofonlara savaş övgüsü yapmak dünyanın en kolay işi.

Ama savaş başka bir şey.

Eğer içindeyseniz deprem ve benzeri felaketlerin ortasındaki kadar çaresiz bırakan, onun kadar korkutucu, onun kadar maddi ve manevi yıkım gücündedir savaşlar.

Onu önlemenin de basit bir yolu var; hayat memat meselesi değilse savaşmamak.

Bağımsızlığınız, vatanınız, milletiniz, onurunuz veya bugününüzü geleceğinizi karartmaya yönelmedikçe savaş dışındaki yöntemleri kullanmak.

Savaşları durdurmak, savaşa girmemek savaşmaktan yüzlerce defa daha kolay.

Depremi önleyemez ama önlem alıp hasarından, o yıkıcı şiddetinden kurtulabileceğiniz gibi savaşları önleyemiyorsanız yıkıcı şiddetinden uzak durabilirsiniz.

Nepal'den çıkıp bir savaş tehdidine nereden geldim?

Dün Milliyet'te Aslı Aydıntaşbaş'ın Irak, Amerikan basını ve NATO içinden üç ayrı duyumuna dayanarak yaptığı “Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye ortak Suriye harekâtına mı hazırlanıyor?” sorusunun cevabını aradığı köşe yazısından geldik.

İster istemez bir Ortadoğu haritası açıp baktım ben mi yanılıyorum acaba diye?

Yo hayır… Suudi Arabistan'la Suriye arasında Ürdün var, yani sınır komşusu değiller. Başkentlerin arası 2 bin 500 kilometre.

Katar değil başkent olarak bizzat kendisi bile 2 bin 500 kilometre uzakta bir ülke.

Bizimse Suriye ile 877 kilometrelik ortak sınırımız var. İç savaş ve Işid sayesinde bu istikrarsız sınırın Irak da dahil edilince artık 400 kilometre daha uzadığı gerçeğiyle yaşıyoruz.

Bu uzun ve tehlikeli sınır; 2 milyon mülteci; Şam rejiminin tutumu ve benzeri onca sorun üreten, üretmeye devam eden iç savaşa karşı Ankara elinden gelen insanî yardımı yapıyor, yapmalı da. CHP liderinin “Suriyelileri geri göndereceğiz” skandal gafına uygun davranmayacağız hiçbir zaman tabii ki.

Kanlı Baas diktatörlüğünün Suriye halkının tamamını ve taleplerini kucaklayan bir yönetimle değişmesi gerektiği de çok açık.

Mülteci yığılmasından sınırlardaki istikrarsızlığa terör örgütlerine destekle Türkiye içindeki eylem ve tehditlerine kadar Şam'ın bize de sorun transferine karşı sınırda uluslar arası meşruiyeti sağlanmış sınırlı cepler oluşturulması ihtimali başka şey Suudi ve Katar'la savaş ihtimali bambaşka iki şey.

Esat yönetimi geriledikçe insanlığın bütün kırmızı çizgilerini tekrar tekrar aşacak katliamlara girişmekten çekinmeyecek belli ki.

Tam bu sırada Akdeniz sandığımızdan çabuk kaynaşmaya başlarken Rum kesimi, Mısır ve İsrail'in pozisyonu yetmezmiş gibi KKTC'deki yeni sinyaller üzerine Çin'in ve Rusya'nın burada ortak askerî harekât hazırlığı da tuz biber olacak gibi.

Suriye ve Irak'ta yaşananlar da yaşanması ihtimali olanlar da belli.

Yine de bütün bunlardan bile daha kötüsünün bizim kimin eli kimin cebinde belli olmayan bir coğrafyada böyle bir savaşa girmemiz olduğundan ise hiç kuşkum yok…


Bugün 1977 1 Mayıs'ındaki kanlı iç ve dış ortak provokasyonu yazmak istiyordum. Kısmet değilmiş… Güzelim bahar günü dünyadaki bütün emekçilerin bayramını kutlar, deprem veya savaş gibi felaketlerden uzak bir gelecek dilerim.
#Aslı Aydıntaşbaş
#nepal
#deprem
#abd
٪d سنوات قبل
Deprem, savaş, 1 Mayıs
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi
Faz-2: Washington’un bölme operasyonuna Ankara yanıtı
İsmailağa’ya değil, Türkiye’ye operasyon