|
Lacivertlerini giymiş şehir

Şu sıra gazeteciler olarak Ankara’da karşılaştığımız hemen hemen tüm bürokratlar ya aday adaylığına hazırlanıyor ya da bakışlarından, sorularından niyetlerinin bu olduğuna tanıklık ediyoruz.

Başkent yine lacivertlerini giydi velhasıl.

Her seçim öncesi yaşanan rutin bir gelenek aslına bakarsanız.

Sadece onlar değil tabii ki bizzat gazeteci arkadaşlarımız arasında da vekil olmayı düşünenler var ve bu da çok normal.

Son seçimlerde on gazeteci mebus olmuş çünkü.

Ancak bürokrasideki bu heves, bu ilgi biraz tuhaf; fazla abartılı hatta.

Hep bürokrasideki yetişmiş insan eksiğinden dem vurulan; ‘yeterince insan yetişmedi’ diye şikâyet edilen süreçlerin sonunda her seçim öncesi aklınıza gelen her bürokratın vekil adaylığını düşünmesinin anlamı ne?

Rakamlara bakılırsa parlamentoda 5 bin 500 boş koltuk için yarış yapılacak sanırsınız. Oysa hayır; sadece 550 koltuk var. Bunların en az yarısı değişmeyecek üstelik.

Ama benim yine de hiç anlamadığım şu; bir Genel Müdür meselâ neden yaptığı ve yapabileceği işlerden daha önemli görür vekilliği?

Parlamentonun önemi, değeri, sistemde tuttuğu yere itirazım yok. Diğer makamlarla kıyaslamak amacında da değilim.

Merak ettiğim, insanların yaptığı işe duyduğu saygının ölçüsü; verdiği emeğin kendisindeki karşılığı.

Dışarıdan bakılınca koca koca gibi görünen o makamlar ve onların icra kabiliyeti, memlekete, insanlara kattığı katabileceği şeyler çok mu sınırlı; çok mu yıldırıcı bir uğraş?

Oysa ben dışarıdan bakınca bir Genel Müdür’ün sahip olmadığı, olamayacağı imkanlara sahip bir milletvekilinin de o Genel Müdür’ün icra kabiliyetine sahip olmadığını görüyorum.

Ayrı alanlar, ayrı uğraşlar.

İkisinin de kendine göre avantaj ve dezavantajları var ve üstelik sorunları da aslında çok benzer.

Ayrıca acaba parlamentonun yapısı bu kadar bürokrat (ve bilmem neden hep kaçınılmaz olarak hukukçuların) egemenliği altında olmalı mı?

Sistem tartışması yaparken parlamentoda meslekler, sınıflar üzerine pek az dikkat ediliyor.

Son iki seçim sonuçlarına bakınca her beş vekilden birinin hukukçu olduğu ortaya çıkıyor.

Sonra işadamları ve ardından sırasıyla öğretim üyeleri, eğitimciler, ekonomistler ve doktorlarla mühendisler geliyor.

Bu mesleklerin toplam içindeki yeriyle parlamentoda tuttukları yer arasında uçurum var ama herhalde dünyada da genel eğilim bu yönde.

Yine de umarım diğer mesleklerden ve emekçilerden temsilcilerin sayısında artış olur.

Dünyayı düzenleyenlerin artık sadece hukukçular; hayatımızı dizayn edenlerin sadece doktorlar ve bakış açımızı etkileyenlerin de sadece medya mensupları olması bir zenginlik değil kısırlaşma çünkü.

Bakalım başvurular nasıl bir rekora ulaşacak; listeler çıkınca ve seçimler bitince nasıl bir meslek dağılımı göreceğiz.

Son iki seçimden farklı bir tablo beklemiyorum ama dedim ya, umarım biraz daha renkli bir tablo çıkar.

Seçimlerin sürükleyici tartışmasını ise Cumhurbaşkanı belirledi çoktan; yeni bir Anayasa ve Başkanlık Sistemi.

Muhalefet buna bir alternatif geliştirmek ya da katkıda bulunmak yerine itirazla yetiniyor yine.

Bir başka merak konusu da HDP’nin seçime parti olarak girip girmeyeceği.

Bildiğim bütün anketlerde maksimum yüzde 9 ortalama 7 civarında oyu olan bir partinin karar vericileri de biliyor şüphesiz benim bildiklerimi.

Herhalde onlar da 6-8 Ekim Olayları’nın bölgede bile oylarını yüzde 5 düşürdüğünü dahi biliyorlardır.

Medyada estirdikleri rüzgârla ters orantılı oy potansiyeline sahip kimi tabelâ partileri veya etiketlerle işbirliğinin getireceği çok şüpheli bir yarım puana güveniyor olamazlar.

Dahası o konuda bile pazarlık kıyasıya sürüyor; hâlâ CHP ile mi HDP ile mi işbirliği yapacakları kesinleşmedi çünkü.

Buna rağmen son durum itibariyle parti olarak gireceklerini defalarca söylediler; söylemeye devam ediyor yetkilileri.

Bu kararda sabit dururlarsa seçim sonuçlarını ve dolayısıyla yeni Anayasa’nın kaderini de belirleyecek bir pozisyona sahip olacaklar ama etkisiz eleman ama en etkili parti olarak.

Barajı geçememeleri durumunda olabilecek diğer olumsuzlukları saymıyorum bile.

Yine de Mart ayında Çözüm Süreci’nde yaşanacak önemli gelişmelerin bu kararı doğrudan etkileyeceğini düşündüğüm için HDP’nin parti olarak değil bağımsız adaylarla seçime gireceğini ve ne kendini ne ülkeyi büyük bir riske atmayacağına dair fikrimi koruyorum.

Tıpkı kimlerin vekil listesine gireceği ve sonra seçileceği gibi HDP’nin kararının ne olacağını da zaman gösterecek.

Sırasıyla izleyeceğiz hep beraber.

#Ankara
#HDP
#CHP
9 yıl önce
Lacivertlerini giymiş şehir
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler
Gazze ışığında üniversitenin misyonu