O konularda da hareketin yola çıkış söylemleriyle yolun belli aşamalarında yüklendiği söylemler arasında gözle görülür gidiş-gelişler vardır. İslami anlayışına bile sirayet eden ve belirleyen şoven milliyetçi söylemlerden kısa sürede hoşgörü ve diyalog kavramlarının abartılı derecede vurgulandığı, bu yönde de aşırı sayılabilecek faaliyetlerin yapıldığı bir noktaya savruluş... Üstelik eş zamanlı olarak görece daha “dışarıdan” sayılanlara karşı sergilenen hoşgörü ve diyalogla hiç de mütenasip olmayacak şekilde daha “içeriden” sayılabileceklere karşı sergilenen tahammülsüzlük ve kapalılık da ortada.
Müslümanların ilk mükemmel nesli olan Ashab-ı Kiram, Peygamber Efendimiz'e, aldığı vahy dolayısıyla kayıtsız şartsız itaat ederdi, ama onlar bile, Peygamberimiz'in vahye dayalı olmayan kişisel içtihadlarına itiraz edebiliyorlardı. “Bu senden mi, Allah’tan mı, ya Resulallah?” diye sorarlardı. Görüş Peygamber'in kendi görüşü olduğunda alternatif görüşlerini öne sürmekten çekinmez, Peygamber'in de Ashab'ın görüşlerinin önünü bu şekilde açardı.
Gülen hareketinde, ortada neredeyse Müslümanların büyük çoğunluğuna karşı cephe almayı, hatta savaş açmayı, Müslümanların sevindiğine üzülmeye, üzüldüğüne sevinmeye sevk eden bir liderin ne yaptığını sorgulamaksızın körü körüne itaat örneğini görüyoruz. Bu itaat insanları Müslümanların genel gidişatından uzağa düşürüyor, duygularını mazlumların ve halis müminlerin duygularından koparıyor. Başka hiç bir gösterge olmasa, sadece bu durum bile insanı uyandırmalı değil mi?
Hareketin gerçekten amaçlarından ne kadar sapmış olduğunu bilemiyoruz. Gülen’in altmışlı yıllarda girdiği bir dizi ilişkiden, Komünizmle Mücadele Derneği ve Kasım Gülek’le türlü ilişkiden nasıl etkilenmiş ve önüne nasıl bir vizyon koyup yola çıkmış olduğunu bilmiyoruz. Bugün giderek netleşen tablodan, o ilişkilerin hareketin vizyonunda ve misyonunda belirleyici bir etkisi olduğunu tahmin edebiliyoruz. Fethullah Gülen ve hareketinin ta o yıllara dayanan bir sırrı, bir şifresi var, amacını da, vizyonunu da içeren..
O yüzden bu şifreyi bilmeden amaç-araç dengesi konusunda sosyalizm veya İslamcılık için söylediklerimizin bu hareket için ne ölçüde geçerli olduğuna dair söylediklerimiz havada kalabilir.
Ancak Gülen’e tabi olanlar için durum yine de bu kadar belirsiz olmamalı, çünkü onlar İslam’ın değerlerini, insani ve tevhidi vizyonunu kendisinden duyarak ona tabi olmuş görünüyorlar. Gördükleri her hareketin, her söylemin, her Müslüman için apaçık ve şeffaf olması gereken misyonuyla ne kadar bağdaşıyor olduğunu sorgulamak zorundadır. Aksi taktirde kime veya neye olduğunu bilmeden ettikleri hizmetler boşa çıkar, yazık günah olur.