|
Bir ayet yeterdi
Ben, radyo dinlemeyi severim. Büyük ihtimalle, mecburiyetten. İstanbul trafiğinde her gün bir kaç saatimiz geçiyor. Boşa mı gitsin?

Araba kullanırken kitap okuyamazsın, yazı yazamazsın, belki ezberden Kur'an-ı Kerim okursun. Belki şiir. Nereye kadar?

Radyo dinleyeceksin.

İstersen müzik. İstersen va'z u nasihat.

İstersen Kur'an tilaveti ve istersen meali...

Bazen, ilgi çekici şovlar da oluyor. Artık hangisini istersen.

Ben, bu dediklerimin hepsini yapıyorum.

Çok nadir, Mehmed Zahit Kotku Efendi'nin sohbetine rastlıyorum. Büyük fırsat.

Tahir Büyükkörükçü'ye denk geldim bir kaç kez, güzeldi.

İsmailağa'daki merhum Hızır Hoca'yı ve Bayramali Hoca'yı da dinledim. Timurtaş Hoca'yı da...

Tabii ki, merhum Esad Coşan Hoca'yı da.

Hayır hayır, çok seçmiyorum, bazen birini, ismini falan bilmeden dinlediğim de oluyor.

Cübbeli Ahmet Hoca'yı da, rastlarsam dinlerim. Hatta Fethullah Gülen'i.

Bazen faydalanıyorsun böyle şeyler dinlerken, bazen ibret alıyorsun.

İbreti, vaizin anlattığı kıssadan da alabilirsin, vaizin ahvalinden de, artık nasibin neredense...

Bazen öfkeleniyorsun.

Bir kaç gün önce, bir vaaza rastladım, hayretler içinde dinledim.

Her cümlede, hatta cümle aralarında hıçkırık.

Mekanik bir hıçkırık. Vaiz ağlamıyor, ikidebir, ağlar gibi iç çekiyor.

Vardır gelenekte, ağlayamıyorsan, ağlar gibi tezellül içinde olmak. Ama, ağyara değil, kendine, başkası görmeden.

Bu öyle bir şey değil, keşke öyle olsa.

Arada, 'Haaay!' diye bir ses efekti. Üç dört kere yankılanıyor. Konuşmanın değişik yerlerine yerleştirilmiş. Belli ki ekolayzırla yapılmış.

Ben, o adamın anlattığı tarihi hadiseyi normal bir insandan, normal bir sesle dinlesem perişan olurum.

Halbuki bunu dinlerken taaccüp içindeyim.

Ve vaazın en 'heyecanlı' yerinde reklam. Şöyle on dakika bir şey satıyorlar. Filan numarayı arayana yarı fiyatının yarı fiyatına, kargo masrafı dahil, memnun kalmazsan iade et...

Satıştan sonra, vaiz, kaldığı yerden, mekanik hıçkırıklarıyla devam ediyor.

Ne kadar büyük bir cüret.

Değer vermemiz gereken, saygı duymamız gereken şeyler, fütursuzca nasıl boca ediliyor radyonun hoparlöründen.

'Al sana bir şehit, al sana bir gazi, al sana bir sahabe...' der gibi.

'Bir sahabe, yanında evliya' der gibi, ne'uzü billah!

Bu vaazla, benim, vaizlerle ilgili müktesebatım kemale erdi.

Bu vaiz, çok usta değildi, tasannu'u, yani yapmacığı, çok aşikardı. Bu iyi bir şey. Ya usta olsaydı?

Yok mu, insanları acımasızca, Allah'tan korkmadan oraya buraya sevk eden usta vaizler?

Peygamberlere bile verilmemiş yetkileri kullananlar?

Radyo bu, neyle karşılaşacağın belli olmuyor, bazen, müzik dinlerken, birden, cırtlak sesli bir pazarlamacı çıkıyor karşına. Enerji veren bitkisel formüllerden, gergedan boynuzlarına, piyasa fiyatının on katı ucuza cep telefonlarından akıllı seccadelere kadar.

Veya kitap. Veya çörekotu. Saç bitirme suyu, saç karartma ilacı....

Zayıflama suyu. Ayda bazen 6 kilo vermek garanti, bazen 8 kilo... Bir yemin billah etmedikleri kalıyor.

Ne diyelim, ekmek parası, o radyo da insan çalıştırıyor, maaş ödeyecek, hayatını idame ettirecek. Canın istiyorsa dinle, istemiyorsa dinleme.

Buna karışmıyorum. Ne kadar kafa ütülerlerse ütülesinler. Dinleyenle radyo arasında bir mesele. Karışmaya hevesli olan vardır mutlaka ama ben karışmam. Ne demiş Adam Smith? Laisses passer laissez faire... (Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler, Adam Smith'ten çok önce söylenmiş ama, Smith'e yakışıyor!)

İyi de, ya adam, ticaretini yaptığı şeyin içini dışını ayetlerle, hadislerle ambalajlıyorsa?

Tamam, yap ticaretini, sat ne satıyorsan.

Paranı da al, git.

Niye Peygamberimiz'i haşa sümme haşa... (Bunu demekten utanıyorum ama, insanlar demeyince anlamıyor.)

Neden O'nu ticaretinde istihdam ediyorsun?

Neden, ayetle, hadisle satıyorsun, adam gibi, tacir gibi satsana?

Görmedin mi Kitap'ta?

Korkmuyor musun, üç kuruş için o kadar ayet ve hadisi döküp saçmaya?

Radyo bahsiyle başladık ama, söz radyodan hem içeri gitti, hem dışarı.

Ne kadar girdi her şey birbirine, ne kadar kirlendi ortalık, kire hasret kaldık!

Kiri kir olarak görmeye hasret kaldık. Yoksa, nezahat kılığında kir, cüruf, hep görüyoruz.

İnsan, bazen garip oluyor.

Ruh, özlüyor, istiyor, bir ayet-i kerime işitsin.

Ticaret için, siyaset için, gösteriş için, istismar için değil.

Kendi yanlışını meşrulaştırmak için değil, başkasının yanlışını göstermek için değil.

Kendini pazarlamak için değil. Kendi 'meşrep'ini teali için değil, kendi tezini ispat için değil...

'Rıza-i meşrep,' 'rıza-i efendi' veya 'rıza-i ağa, paşa' için tabii ki değil.

Belki bir ilahi manaya yaklaşmak, o manayı hissetmek, o manaya ram olmak için okunmuş olsun.

Bir ayet yeterdi...
#Mehmed Zahit Kotku
#siyaset
#Adam Smith
9 yıl önce
Bir ayet yeterdi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi