|
‘Ruhen’ başkanlık sistemine geçtik

Tarih 21 Ekim 2007. Bir referandum yapıldı o gün. Referandumda millet temel olarak iki konuda karar verdi.

Oylanan konulardan biri, 367 rezaletinin tekerrür etmemesi içindi. Malum, o dönemde Yargıtay eski başkanlarından Sabih Kanadoğlu bir icat çıkarmış, Cumhurbaşkanlığı seçimi için toplantı yeter sayısı 367’dir demişti.

Anayasa Mahkemesi, Abdullah Gül’ün aday olduğu seçimi, Kanadoğlu’nun icat ettiği 367 saçmalığını ciddiye alarak iptal etti.

Halkın oyuna sunulan Anayasa değişikliği metninde ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi, yapacağı seçimler dahil bütün işlerinde üye tamsayısının en az üçte biri ile toplanır’ cümlesi yer alıyordu. Bu madde, 367’nin vefat ilanı gibi bir şeydi.

Diğer değişiklik ise, daha önemli ve daha esaslıydı.

Şöyleydi:

“Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş ve yüksek öğrenim yapmış Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeterliğine sahip Türk vatandaşları arasından, halk tarafından seçilir.”

21 Ekim 2007 tarihli referandumda, bu değişiklikler yüzde 69,95 gibi yüksek bir oy oranıyla kabul edildi.

Değişikliğe ‘hayır’ diyenlerin oranı yüzde 31,05’te kaldı.

Kimse uyanmadı o günlerde.

Kimse istifini bozmadı. Hiçbir şey değişmemiş gibi, siyaset, tartışmalar, gürültüler patırtılar devam etti.

Daha önce de yazmıştım. Bu esaslı bir değişiklikti.

Tabir caizse, o referandumda, rejimin niteliği değişti, kimse bunun farkına varmadı. Ya da, farkına varanların sayısı farkedilemeyecek kadar azdı.

O referandum, etkisi sonradan ortaya çıkan ilaçlar gibi, 2014’te herkesin kafasına dank etti.

(Rejimin niteliği değişti deyince, kimse, abuk sabuk yerlere çekmesin. Laiklik, cumhuriyet ve saireden bahsetmiyorum. Rejim için bir nitel değişiklikten söz ediyorum.)

Meclis üyeleri, yani milletvekilleri, halk tarafından seçiliyor. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanının, Meclis tarafından seçilmesi, meşruiyet için yeterli bir şeydir.

Ama, halkın sandığa gidip, Cumhurbaşkanı seçmesi ayrı bir şeydir.

Doğrudan halkoyu, isteseniz de, istemeseniz de, o oyların verildiği kimseye daha doğrudan yetki verir.

Meclis, halkı temsilen oy veriyordu. Bir bakıma oyları temsiliydi.

Halkoyu, doğrudandır. Aracısız-tefecisizdir. Tesiri daha kuvvetlidir.

Olayımızın bir boyutu daha var.

2014 Ağustosunda üç tane Cumhurbaşkanı adayı vardı.

Biri, BDP’nin veya HDP’nin aday gösterdiği Selahattin Demirtaş. (Demirtaş’ın adaylık süreci, bütün Türkiye açısından olumlu bir tecrübeydi, bu ayrı bahis.)

Bir diğer aday ise CHP ve MHP öncülüğünde, ‘çatı aday’ olarak gösterilen, paralelin falan da destek verdiği Ekmeleddin İhsanoğlu’ydu.

Ama, favori olan ve sonunda seçimi kazanan aday, Ak Parti tarafından aday gösterilen şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dı.

İhsanoğlu, halkın huzuruna, ‘Ben, suya sabuna fazla dokunmak niyetinde değilim. Beni reisicumhur seçin, ben orada işime bakarım, siz aşağıda canınız nasıl istiyorsa öyle siyasetinize devam edersiniz’ havasında çıktı.

Erdoğan ise, ‘Bütün temel meseleleri takip edeceğim’ diyordu. ‘Teamüller değişecek, yetkilerimi kullanacağım, yeni teamüller oluşacak.’

İki aday da milletin huzurundaydı.

Millet, ‘suya sabuna dokunmayacağım’ diyen adayı değil, ‘suya da sabuna da dokunacağım, icranın başında olacağım’ diyen, seçim kampanyasını buna bina eden adayı seçti.

Yani, halkın oyuyla, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapıp ettikleri arasında sağlam bir irtibat var.

Evvelki gün, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bakanlar Kurulu’nu topladı.

Bu tabii ki, önceki cumhurbaşkanlarının –en azından bazılarının- zaman zaman yaptığı bir şeydi.

Sanki yukarıdan aşağıya şu yazdıklarım hiç olmamış, Türkiye o referandumdan geçmemiş, Ağustos’ta Erdoğan, bugün yapmakta olduğu şeyleri hiç söylememiş gibi, bir gürültü, bir kıyamet.

Alışmayanlar, kendini alıştırsın.

Olan bitenlerde, eşyanın tabiatına aykırı bir durum yok.

Türkiye, ‘ruhen’ başkanlık sistemine geçmiş görünüyor.

Bakalım, mevzuatı fiili duruma uyarlamak mümkün olacak mı?

Önümüzdeki mesele budur.

#Referandum
#Cumhurbaşkanlığı seçimi
#Abdullah Gül
9 yıl önce
‘Ruhen’ başkanlık sistemine geçtik
“Allah sana ömür versin, uzun adam” afişlerinin anlamı
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü