|

Selefiliği IŞİD''e ve Vehhabizm''e indirgeme sorunu

Müslümanlar, kendi toplumlarında ortaya çıkan çağdaş İslami toplum hareketlerini daha objektif, bilimsel, inter-disipliner, çoğulcu bilimsel yöntem ve irfani tefekkürle beraber araştırmalıdırlar. Bu bakış açısıyla hareket ettiğimizde ''Nakşi selefilik'' ve ''Vehhabi selefilik'' gibi kavramlara da ulaşabiliriz. Örneğin İmam Rabbani''den etkilenen İkbal''den bir Nakşi selefi olarak bahsetmek mümkündür. Aynı şey İstanbul entelektüellerinden Filibeli Ahmet için de geçerlidir.

ERGÜN YILDIRIM - ergun.yildirim@yenisafak.com.tr
00:00 - 5/10/2014 Pazar
Güncelleme: 23:29 - 4/10/2014 Cumartesi
Yeni Şafak
Selefiliği IŞİD''e ve Vehhabizm''e indirgeme sorun
Selefiliği IŞİD''e ve Vehhabizm''e indirgeme sorun

Selefilik düşüncesi ve hareketleri üzerine yoğun bir tartışma içinden geçiyoruz. Çünkü her gün selefilik temelinde yeni bir hareket ortaya çıkıyor ve bunlardan bazıları terörizmi cihat olarak yorumluyorlar. İslam''la kurdukları retorik ilişkide selefilik yönteminden yararlanarak hareket ediyorlar. İslamiyet nesnelliğiyle algılanmak suretiyle biçimsel bir tarzda değerlendiriliyor. İslam''ı Kur''an ve Hadis''in görünen ve ilk akla gelen biçimiyle yüzeysel bir tarzda algılayan bu gruplar, kendi arayışları doğrultusunda tepkici, dışlayıcı(tekfir) ve reddiyeci tutumlar geliştiriyorlar.

Bahsettiğimiz selefi hareketler, büyük ölçüde 18. Yüzyıl''da ortaya çıkan bir ''Necef İslam'' yorumu olarak var olmaktadır. Başka bir ifadeyle vehhabizmin dinamizminden, tekfirci ilkesinden ve çöl coğrafyasının teolojisinden meydana gelmektedirler. Kent, tarihsel miras, medeniyet ve geleneklerin zengin dünyası tamamıyla reddedilmektedir. İslam her türlü kentsel, medeni ve tarihsel geleneklerin dışında yorumlanarak ele alınmaktadır.

Selefilik üzerine yapılan okumalar büyük ölçüde tekil, tek yönlü ve bugünün cihadist ekollerini tamamlayan bir tarihsel arka plan oluşturuyorlar. Örneğin El-Kaide ya da IŞİD gibi örgütlerin selefi özelliklerine bakılarak bütün tarihsel selefi okul, buna bir arka plan haline getirilir. Böylece selefiliğin tarihsel birikimleri El-Kaide''nin tarihsel varlık inşası için yapılandırılır. Bu bağlamda Cemaleddin Efgani ve Muhammed Abduh bile buraya yerleştirilir. Dini toplumsal hareketleri indirgemeci bir tarzla bu şekilde okumak büyük çarpıtmalara yol açmakta ve olgusal gerçeklikler yanlış bir sistemin içine dahil edilerek sıralanmaktadır.

İSLAMLAŞMA EKOLÜ

Her şeyden önce selefiliğin çoğulluklarıyla karşılaşıyoruz. Öze dönmeyi, dinamizmi, cihadı/mücadeleyi, ilk dönem Asr-ı Saadet İslamı''nı ve yeniden dirilişi öne çıkaran selefiliği, farklı akımlarda farklı yansımalar olarak görüyoruz. Bu açıdan selefilik bazen İmam-ı Rabbani ve Ed-Dehlevi örneğinde olduğu gibi Nakşibendilik halinde var olur, bazen İkbal, Muhammed Abduh ve Mehmet Akif gibi entelektüellerin dünyasında moderniteyle hesaplaşan ve yine onunla beraber İslam''ı yaşatmanın yollarını bulan bir İslamlaşma ekolü haline gelir.

Bahsettiğimiz bu ekoller büyük ölçüde öze dönüşü, ihya ve tecdidi, mücadele ve dinamizmi, Asr-ı Saadet modelini savunarak tarihsel aşınmalar ve modernitenin (eskiden Yunan felsefesi, İran gnostisizmi ya da Hint mistisizmi) saldırıları karşısında ''batıl mezheplere'' karşı önemli yaklaşımlar geliştiriyorlar. Bu batıl mezheplerin teolojik saldırılarına karşı ve yine siyasal saldırılara karşı İslam düşüncesini yeniden ihya ederek diriltme tutumu, etkin bir yönteme dönüşür. Muhammed İkbal''in Dini Düşüncenin Yeniden Kuruluşu adlı kitabı bu konuda başlı başına bir entelektüel manifestodur.

Özellikle 19. Yüzyıl''da ortaya çıkan bu İslamlaşma ekolünün entelektüel varlığını bugün vehhabist ve ''cihadist selefiliğin'' içinde değerlendirmek ve onunla bütünleştirerek okumak büyük bir bilimsel sapmayı, derin bir cehaleti ve ahlaksız bir tutumu yansıtır. Ne Abduh, ne İkbal ne de Akif hiçbir zaman bugünün ''cihadist selefiler''inin ya da Vehhabilerin dar dünyaları içinde algılanamazlar. Örneğin Batı eleştirilerine rağmen hiçbir zaman haricilik yapmamışlardır. Yani reddiyeci bir tutum içine girmemişlerdir. Akif, Fransızca bilen ve Pastör''e bilim açısından hayran olan biridir. İkbal, Batı''da eğitim görmüş Batı dillerini bilen ve Goethe''ye hayran olan biridir. Peyam-ı Maşrik adlı eserinde büyük Alman entelektüel dehasıyla entelektüel bir miraca çıkar. Doğu ve Batı çatışmasını, karşıtlığını ve dualitesini aşarak hakikatin evrensel varlığında beraber kanatlanmaya çalışır.

SELEFİLİĞİN TEK BİR TARZI YOK!

Gazetecilerin, uluslararası ilişkiler uzmanlarının ve özellikle stratejistlerin bugünün tekil siyasal olgularını anlamak için tarihi tekil okumaları ve tecrübeleri tek bir akıma dönüştüren görüşleri büyük bir fukaralığı yansıtır. Olgusal realiteyi zengin bir arka planla kavrama kaygısıyla yapılan bu girişimler, derin çarpıtmaları da beraberinde getirmektedir. Farklı, çoğul ve çeşitlilik taşıyan boyutları görmezlikten gelmektedirler. IŞİD''i tarihsel arka planla anlatalım derken, tarih ve toplumsal hareketler karikatürize ediliyor. Abduh, Efgani, İkbal ve hatta Akif bu okumalar içinde IŞİD''in ve el-Kaide''nin tarihsel figürlerine dönüşüyorlar.

19 ve 20. Yüzyıl başlarında ortaya çıkan selefi entelektüel varlığın dinamik, eleştirel ve modernlikle uzlaşıcı çabalarında büyük bir ufuk ve bilinç bulunmaktadır. İslamlaşmanın derin fikri temelleri vardır. Müslüman dünyaya Batı''yla başa çıkabilmenin ve moderniteyle beraber yaşayabilmenin çeşitli perspektiflerini sunarlar. Bu entelektüel mirası indirgemeci bir yaklaşım ve yüzeysel benzerliklerle hiçbir entelektüel ufku, derinliği ve zamanın ruhuyla var olma derdi olmayan toplumsal hareketlerle beraber ele almak, açıkçası İslamlaşmanın tarihsel entelektüel varlığına kastetmektir.

Bilimsel düşünce, olgular üzerine akletmekle başlar. Olguların çoklukları ve çoğulluklarına dikkat çeker. Özellikle sosyal olgular ve ilişkiler mevzubahis olunca bu daha da önem kazanır. İslami toplumsal hareketleri araştırırken stratejik bakıştan öte bu bilimsel bakış temel alınmalıdır. Entelektüel ufuk ne stratejiktir ne de salt akademiktir. İnsanlığı, gelenekleri, çoğullukları vs. içinde taşıyan bir atlastır. Bilgiyi ve olguları tefekkürle harmanlar. Bu özellikleri, toplumsal hareketleri anlamak ve yorumlamak için büyük bir değer taşır. Bu açıdan tekrar başa dönersek selefiliğin tek bir tarzı yoktur. Selefilik tarih içinde akarak modern zamanlarda tek bir biçime varmaz. Selefilik eşittir Vehhabilik değildir.

VEHHABİ SELEFİLİK

İmam-ı Hanbel, İbn-i Teymiyye, Muhammed Bin Abdulvahab, Efgani, Abduh, İkbal, Akif vs. aynı çizgi içinde konumlanmazlar. Benzer ifadeleri ve benzer söylemleri olmasına karşın farklı selefilikleri temsil ederler. Abduh''un İslami özgürlükçü okuma tutumu cihadist selefilerin ve Suudçu selefilerin hiç birisinde yok. İkbal''in (kitabında övgüyle Muhammed Bin Abdulvahhab''dan İslam''ın dirilişi diye bahsetmesine rağmen) Batı entelektüel dünyasına ve Doğu tasavvuf-irfan dünyasına olan muhabbetine Vehhabilerde rastlamak mümkün değildir. Tam tersine onlara göre Batı da küfür tasavvuf da. Reddiyeci bir tutumla adeta çağdaş bir hariciyelik yöntemini temsil ederler.

Müslümanlar, kendi toplumlarında ortaya çıkan çağdaş İslami toplum hareketlerini daha objektif, bilimsel, inter-disipliner, çoğulcu bilimsel yöntem ve irfani tefekkürle beraber araştırmalıdırlar. Bu bakış açısıyla hareket ettiğimizde ''Nakşi selefilik'' ve ''Vehhabi selefilik'' gibi kavramlara da ulaşabiliriz. Örneğin İmam- Rabbani''den etkilenen İkbal''den bir Nakşi selefi olarak bahsetmek mümkündür. Aynı şey İstanbul entelektüellerinden Filibeli Ahmet için de geçerlidir. O da İslamlaşmanın öze dönüş, eleştirel bakış, asr-ı saadet, moderniteyle uzlaşarak yaşama gibi yaklaşımlarını benimser. Ancak aynı zamanda şeyh Muhammed Alusi''nin de derin etkisindedir. Amak-ı Hayal eseriyle felsefe ve tasavvuf, modernite ve gelenek, Doğu ve Batı hep beraber hakikat arayışında aynı kulvar içinde yer alırlar. Bu özellikleriyle o da tasavvufi (Alusi) selefidir.

Daha hayırlı ve daha özgür bir dünyanın bayramına inançla, bütün inanan kardeşlerimin bayramını tebrik ediyorum.

Twitter.com/@ergunharputi
10 yıl önce