|

Türkiye''de anadil, ana sorun mu?

Bugün insanlar anadilleri ile kucaklaşmanın ve onun kokusunu içine çekmenin mutluluğunu yaşıyor. Kendi dillerine bile düşman edilen insanlar, artık düşman belletilen dilleri ile aralarındaki bütün setleri tek tek atıyor. Bugünün Türkiye''sinde tek dil kavramından artık vazgeçilmiş durumda. Dillerin değil, gönüllerin tek olduğu bir Türkiye var artık. Bu tablo da yarınların Türkiye''sine daha çok yakışıyor.

Murat Varol
00:00 - 18/04/2014 Cuma
Güncelleme: 22:34 - 17/04/2014 Perşembe
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Cumhuriyet''in kurulduğu ilk yıllardan hemen sonra başlayan ve çok katı bir şekilde hüküm süren milliyetçilik, diğer ulusların ve dillerin yok sayılması gibi ağır bir süreci de beraberinde getirdi. Öyle ki, Türk ulusu dışında kalan unsurlar dışlandı ve bunlara dair asimilasyon politikaları ilk dönemden itibaren uygulanmaya başlandı.

Çok fazla içselleştirilmese de ulus-devletler kendi tebaası altındaki diğer halklar ile yaşamak durumundaydı. Bu birlikte yaşama kültürü aynı zamanda eşit vatandaşlığı ve eşit hakları beraberinde getirmesi gerekirken, sadece hâkim ideolojideki ulus yüceltildi ve diğer uluslar yok sayıldı.

Cumhuriyetin ilk yıllarında başlayan süreç, Türk ulus devletinin inşasını ve Türk milletinin yüceliğine dayanıyordu, ne yazık ki böylesi bir süreçte diğer milletlerin esamisi dahi okunmayacaktı. Diğer uluslara ait etnik kimlikler tanınmadığı gibi bu farklı etnik kökenlere sahip halkların dilleri ve kültürleri de görmezden gelindi.

Gelinen noktada yeni Cumhuriyet''in kurucu unsurları göz ardı edildi, tek hakim gücün ve milletin Türk olduğu vurgusu her geçen gün daha fazla ön plana çıktı. Bu süreç onlarca yıl devam etti, aynı vatanın kurulması için birleşen halklar, her geçen gün kendilerini daha fazla yabancı hisseder oldular. Devletin hakim bakış açısı ve algısı, Cumhuriyet tarihi boyunca Sivas''ın doğusunu olabildiğince kırmaktan, ayrıştırmaktan ve farklılaştırmaktan çekinmedi.

Uzun süren bu süreçten sonra normalleşme adına atılan ilk adımlardan sonra herkes gördü ki, bu devlet geleneğinin yıkılması çok da kolay olmayacak. Daha açık bir ifade ile, devletin ruhuna hakim olan tek uluslu devlet yapısı, kolay değişmeyecekti.

TRT''NİN KATKISI

2000''li yıllardan sonra kırılmaya başlayan devletin bu hakim ve tekçi anlayışı, büyük bir değişim yaşamaya başlayacaktı. İlk olarak Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde, özel kurslar vasıtasıyla Kürtçe-Zazaca gibi dillerin öğrenilmesinin önü açıldı. Yine aynı yıllarda TRT içerisinde günde yarım saatlik bir periyot halinde, Türkçe dışındaki dillerde yayın yapılmaya başlandı. Bu ilk adım her ne kadar küçük gibi görünse de aslında daha sonrasında atılacak olan adımlar için bir başlangıç noktası niteliğindeydi.

2009 yılında TRT bünyesinde yayın hayatına başlayan TRT 6 veya TRT Şeş, bu alandaki çalışmaların en önemli basamağı konumundaydı. Bu öyle bir adımdı ki radikal Kürt milliyetçileri ''devlet TRT 6 eliyle Kürtleri asimile edecek'' derken; Türk milliyetçileri ise, ''Türkiye bölünüyor'' diye haykırıyorlardı. Gelinen aşamada her iki taraf da çok ciddi bir şekilde yanıldığını anlayacaktı.

Bu adım aynı zamanda Kürtçe ve Zazaca yayını için bir sektörün oluşmasına dahi ön ayak oldu. Öyle ki TRT 6 ilk açıldığı dönemlerde, program yaptırılacak firma ve şirket bulmakta zorluk çekilirken; bugün ise birçok firma ve şirketten program yapımcılığı için her geçen gün kalite daha da arttırılarak müracaatlar yapılıyor. Yani Kürtçe ve Zazaca, pazar dili haline gelmeye başladı.

KENDİ DİLİNDE SEÇİM PROPAGANDASI!

Bu yıllardan sonra, özellikle Türkiye''deki diğer dillerin varlığına dair daha hızlı ve daha fazla adım atılmaya başlandı. Devletin birçok kademesinde kendine yer bulmaya başlayan diğer diller, 2012-2013 Eğitim-Öğretim Yılı''ndan itibaren eğitim alanında da kendini gösterdi. İlköğretimin ikinci kademesinde başlayan ''Yaşayan Diller ve Lehçeler'' dersi hem büyük bir yankı uyandırdı hem de devletin değişmeye başlayan yüzünü herkese göstermiş oldu. Bu adımı takip eden çok önemli bir diğer adım da özel okullara, istedikleri dillerde eğitim yapabilmelerinin önünün açılması oldu.

01 Eylül 2013 tarihinde Anadolu Ajansı yayın yaptığı diller arasına Kürtçe''yi de dahil etti. Böyle bir adımla Anadolu Ajansı hem Kuzey Irak''a hem de Türkiye''deki abonelerine, dünyadaki gelişmeleri Kürtçe aktarmaya başladı.

Yerleşim yerlerine ait eski isimlerinin iade edilmesi bir diğer önemli gelişmeydi. Aradan onlarca yıl geçmesine rağmen Güroymak ismine hâlâ aşina olamayan insanlar, Norşin ismini tekrardan resmi olarak kullanmaya başladı. Seçimlerde, adayların kendi dillerinde seçim propagandası yapabilecekleri bir diğer gelişmeydi.

Devletin üst kademesinde bulunan yöneticiler ve askeri erkan, bugün birçok yerde Kürtçe, Zazaca konuşmaktan çekinmiyor. Bilakis bunu bir köprü olarak görüyor. Doğu''daki insanlar kendi dilleri ile kaynaşma dönemine girmişten, Batıdakiler de Doğu''daki dilleri tanımaya başlıyor, öğrenme gayreti içerisine giriyor.

TEK DİL KAVRAMI!

Bir zamanlar bölünme fobisinin en temel dinamiklerinden biri kabul edilen diller, bugün birer birleştirici unsur olarak karşımıza çıkıyor. Farklı diller artık, gönülleri ve insanları birbirine aşina kılıyor. Tüm bu gelişmeleri çok daha fazla uzatmak mümkün; ancak bütün bunlar bize yeni bir durumu gösteriyor: Yeni Türkiye''nin fotoğrafını. Yeni Türkiye''de başkasının dilini ve kültürel değerlerini yok saymak, asimile etmek ve görmemezlikten gelmek yok. Tam tersine yeni Türkiye''de daha çoğulcu bir ülke yönetimi, daha kucaklayıcı, kendi insanı ile daha çok barışık, kendi mahiyeti altındaki halkların haklarına daha çok riayet eden, bütün kimlikleri ve dilleri aynı gören bir anlayış var.

Bu anlayış ve bakış açısı Türkiye''yi daha çok ileriye taşıyacaktır. Türkiye''deki bütün kesimler dillerin, kültürlerin ve farklılıkların bir ülkeyi bölmeyeceğini; bilakis daha sıkı bir şekilde birleştireceğini bir kez daha görmüş oldu. Cumhuriyet tarihi boyunca insanların bilinçaltlarına yerleştirilen o korkutucu tablo, yerle yeksan edildi.

Bugün insanlar anadilleri ile kucaklaşmanın ve onun kokusunu içine çekmenin mutluluğunu yaşıyor. Kendi dillerine bile düşman edilen insanlar, artık düşman belletilen dilleri ile aralarındaki bütün setleri tek tek atıyor. Bugünün Türkiye''sinde tek dil kavramından artık vazgeçilmiş durumda. Dillerin değil, gönüllerin tek olduğu bir Türkiye var artık. Bu tablo da yarınların Türkiye''sine daha çok yakışıyor.

10 yıl önce