|

Yeni Türkiye''de cumhurbaşkanı

Kendisi kimyacı olduğundan farkedemeyebilir ama bir ekonomi politik uzmanı olarak şunu gözlüyorum: Ekmel Bey''in söyleminde ve aforizmalarında yansıyan mentalite, Türkiye''deki bütün sorunların, istikrarsızlıkların ve çatışmaların kaynağıdır. Bu mentalitenin Mısır''da silah zoruyla gelen dindar görünümlü (hatta eşi ve kızı başörtülü) Sisi''nin mentalitesinden bir farkı yoktur.

Prof. Dr. Enver Alper Güvel
00:00 - 10/07/2014 Perşembe
Güncelleme: 23:34 - 9/07/2014 Çarşamba
Yeni Şafak
Yeni Türkiye''de cumhurbaşkanı
Yeni Türkiye''de cumhurbaşkanı

12 Eylül Darbesi''nin en kirli sonuçlarından biri siyasetin kirli bir kavrama dönüştürülmesi. Toplum silahların gölgesinde apolitikleştirildi. Üç kişinin bir araya gelmesi gözaltı sebebi sayıldı. Örgüt ve örgütlü eylem neredeyse vatan hainliğiyle, devleti yıkma girişimiyle eşdeğer tutuldu. Politikacılar, ''gaflet ve dalalet hatta hiyanet içinde'', kendi özel çıkarını herşeyin üstünde gören; ekonomiye ve topluma her tür zararı verebilecek karanlık odaklar olarak tasvir edildi. Sosyal sınıf, mezhep, din, etnik köken temalı her düşünce ve eylem suç sayıldı. Çoğunluk, çoğulculuk, farklılık, adalet, hak, hukuk, hoşgörü kavramları Resmi İdeoloji (Kemalizm) ile özdeşleştirilen soyut bir devlet adına düşman kavramlar ilan edildi.

Toplumu tektipleştirebilmek için bürokratik oligarşi bütün kasvetiyle ve durağanlığıyla sistematik ve kesintisiz bir şekilde topluma abandı:

Resmi İdeoloji ile entegre olmuş eğreti burjuvazi dışındaki sermaye oluşumları ''yeşil sermaye'' denerek dışlandı; devlet kontrolü dışında bir sermaye oluşumu Resmi Görüş için tehdit olarak algılandı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu''na gore meslek lisesi olan İmam Hatip Okulları''nın tahrip edilmesi devlet politikasına dönüştürüldü. İmam Hatip mezunu olmak potansiyel hain olmakla, rejim düşmanı olmakla eşdeğer görüldü. Daha yakın zamanda, 2008''de, AKParti hükümetinin ikinci döneminde Çukurova Üniversitesi''nde Öğretim Görevlisi sınavına başvuran bir yakınım dahi özgeçmişinde İmam Hatip Lisesi mezunu olduğunu belirtmekten imtina etti; başörtülü fotoğrafı olan Hukuk Fakültesi diploması yerine çıkış belgesini verebildi.

KURGULANAN SİYASAL PARTİLER

Kendini Olympus tanrısı ve aydınlanmış elitler zanneden bu oligarşik yapının inisiyeleri; Açık Toplum Düşmanı Eflatuncu paradigmayla, tüm farklılık kaynaklarını Mağara''nın duvarındaki değersiz ve süpürülesi ''gölgeler'' olarak gördüler. İdraklarını, kulaklarını, kalplerini, duyularını bu ''gölgelere'' kapatıp; bu toplumun tüm renklerini, çeşitliliğini, desenlerini, farklılıklarını, canlılığını, coşkusunu, isyanını, heyecanını, itiraz melekelerini, bireyselliğini Klasik Pozitivizme kök salan ve tek-totaliter bir ''akıl'' imkanı dayatan Resmi İdeoloji''nin tektipleştirici, soyutlayıcı, arıtıcı, saflaştırıcı, ötekileştirici, hainleştirici, düşman ilan edici, kollektivist ''imbiği''nden geçirerek hepimiz iğdiş etmek, kimliksizleştirmek, kişiliksizleştirmek; bireysel kimliğimizin yapıtaşlarını (din, mezhep, etnik köken, kültür vs) hayatın ve tarihin dışına atmak istediler.

Bunun için de devlet mekanizmalarını, silahlı güçleri, yargıyı, üniversiteleri ve bilimi (!), sermayeyi, feodal yapıları, organize suç örgütlerini, GONGO''ları, sözde cemaatleri, terör örgütlerini, siyasal partileri; ahlaksızlığı, entrikaları, iftiraları acımasızca kullandılar. Öyle ki CHP ve MHP örneklerinde görüldüğü gibi siyasetten ve siyasal dilden rahatsız olan; bu nedenle de sağlam bir siyasal program geliştiremeyen siyasal partiler kurgulandı ve seçmenlere dayatıldı.

Oligarşik egemenliğin ve devlet destekli sermaye birikiminin sürdürülebilmesi için bireyin kendini ifade edebileceği tüm siyaset mekanizmalarını tıkamaya çabaladılar.

Darbe üstüne darbe yaptılar. Tutmayınca 12 Mart gibi, 28 Şubat gibi militer yamalar yaptılar. Beceremeyince 17 Aralık kalkışması gibi para-militer yamalara giriştiler. Kendi düzenlerini sürdürebilmek için devleti, ekonomiyi, toplumu bir yamalı bohçaya, gecekonduya çevirdiler. Sosyal ilişkileri bozdular, insanı insana, kardeşi kardeşe düşman ettiler.

BASKI VE TEKTİPLEŞMEYE İTİRAZ

Bireyin oluşumunu ve gelişimin önleyebilmek için her mekanizmayı denediler. Ancak fıtratı gereği, bireyin ortaya çıkmak, özgürleşmek, dünyevi otoritelerin, firavunların-nemrutların keyfiyetine isyan etmek gibi bir vasfı var. Bireyi bu İbrahimi vasıfla yaradan Rabbe hamdolsun.

Bu toprakların bireyleri (gölgeler) de fıtratı gereği oligarşik egemenliğini sürdürebilmek için bireyin kendini ifade edebileceği tüm siyaset mekanizmalarını tıkayan statüko temsilcilerine karşı kendilerini ifade edebilecekleri siyaset kanallarını ve siyaset dilini oluşturabilmek; kollektivist devlet dışında özel bir yaşama alanı açabilmek, nefes almak, boğulmamak, devlet dışı seçenekler edinebilmek, kendi ayakları üzerinde durabilmek, değerlerini gizlemeden onurlu bir şekilde yaşayabilmek hatta sadece yaşayabilmek (kurtarıcıları tarafından öldürülmemek) için 90 yıldır mücadele ediyor ve edecek.

Demokrat Parti, Adalet Partisi, ANAP kısmen ama AKPARTİ hassaten bu özgürleştirici siyasal mücadelenin; bağımsız birey ve kimlik olmak sürecinin; baskıya ve tektipleştirmeye itirazın ve isyanın ürünleridir. Bu partiler, Resmi İdeoloji ve Bürokratik Devlet gibi halka kapalı tepeden inmeci kollektivist unsurlara karşı bireysel ve özel gündemlerin; ''gölgeler''in çok derinlerden, tarihin ve toplumun bağrından çıkarak gelen özel taleplerinin, özel çıkarlarının temsilcileridir. Bireysel özel gündemlerin kollektif karar alma süreçlerine tesir edebileceği siyaset kanallarıdır.

Böyleyken MHP ve CHP gibi Resmi İdeoloji ve bürokratik vesayet odaklı siyasal (!) partilerin ''Mısır''dan ithal bir çatı proje aday (Ekmel Bey)'' üzerinde uzlaşmasının tek bir amacı olabilir: Sabık Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer gibi apolitik ve asosyal olan; sosyal ilişkilerin çeşitliliğini dahi tehdit olarak algılayan demokratik siyaset kanallarını tıkayacak birini Çankaya''ya taşımak.

Ekmel Bey''in yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçiminde kullandığı siyaset karşıtı dil de asıl işlevinin oligarşik bürokrasinin, eğreti burjuvazinin ve küresel faiz lobisinin talepleri doğrultusunda siyaset kanallarını tıkamak, halkı siyaset dışına itmek, kollektif karar alma süreçlerini baskılamak olduğuna işaret etmektedir. Öyle ki bu projenin temaları, Ekmel Bey''in her konuşmasının, hatta neredeyse her cümlesinin satır aralarına serpiştirilmiş olarak karşımıza çıkmaktadır. Misal; ''Devletin tepesine özel gündemle çıkılmaz; siyasetin yeri partiler ve meclistir'' aforizması. Kimden akıl alıyorsa; formülüne ''istikrarsızlık, kriz, parçalanma'' gibi korku temaları serpiştirmeyi ihmal etmiyor. Stockholm Sendromu ile malul görünen müfettiş kökenli bir bürokrat, sosyal bilim formasyonu olmayan bir bürokratı (muhtemelen lobilerin talimatıyla) cumhurbaşkanı adayı yaparsa olacağı budur.

DEMOKRATİK SİYASETİ TIKAMAK

Bu toplumun 90 yıllık deneyimi, ödediği bedeller, siyasal birikimi ve sağduyusu; Sayın Sezer ve Ekmel Bey gibi halktan kopuk ''proje aday''ların tekrar cumhurbaşkanı olmasına izin vermez. Ancak ben yine de kendi adıma üzerime düşeni yapmak; bir ekonomi politik uzmanı olarak seçmenleri bilgilendirmek isterim. Şöyle ki: Türkiye gibi bir ekonomik ve politik gücün gereksinim duyduğu aday, Ekmel Bey gibi soyut bir ''proje aday'' değil, somut icraatlarıyla ve duruşuyla halka malolmuş bir ''proje adamı''dır.

Kendisi kimyacı olduğundan farkedemeyebilir ama bir ekonomi politik uzmanı olarak şunu gözlüyorum: Ekmel Bey''in söyleminde ve aforizmalarında yansıyan mentalite, Türkiye''deki bütün sorunların, istikrarsızlıkların ve çatışmaların kaynağıdır. Bu mentalitenin Mısır''da silah zoruyla gelen dindar görünümlü (hatta eşi ve kızı başörtülü) Sisi''nin mentalitesinden bir farkı yoktur. Ekmel Bey''in adaylığı Türkiye seçmenlerinin AK Parti''ye sadece muhafazakar güdülerle oy verdikleri; bu değerlere hitap edildiğinde seçimin kazanılabileceği gibi yanlış bir değerlendirmenin eseridir. Ancak nihai amaç; seçmen iradesini temsil etmek değil, siyaset kanallarını tıkayarak, demokratik siyaseti kilitlemek; devletin tepesinde krize ve çatışmalara yol açmak; istikrarsızlık üretmektir.

Bu meş''um hesaplara karşı, özel tercihlerin kollektif karar alma süreçlerine taşınmasını sağlayacak siyaset kanallarının açık tutulması için, bu toprakların tarihinde ilk kez milli irade tarafından seçilecek yeni cumhurbaşkanımızın siyasetin merkezinde olması; Yürütme Organı''nın başı olarak siyasetle ve hatta partisiyle bağını hiç kesmemesi zorunludur. Zira AKParti yeni cumhurbaşkanımızın halk kitleleriyle kesintisiz etkileşim içerisinde olmasının da en uygun kanallarından biri olma potansiyeline sahiptir. Seçimlerden sonra, partisiz çatı adayları başta MHP ve CHP dahil zaten hiçkimse hatırlamayacaktır.

10 yıl önce