YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

 

 

Türkiye-İran: Zıtlık ve zarureta

 
Mevcut dış politika farklılıklarından hareketle uluslararası sistem, İran ve Türkiye'yi karşı karşıya getirmeye, içine düşülen ideolojik gerilimi de, savaşın eşiğine kadar sürüklemeye âdeta gayret etmektedir.

 

Bugün İran ve Türkiye, siyasî rejim ve dış politikaları itibariyle birbirinden çok farklı iki ülke olmakla birlikte, aynı bölgesel sorunlarla yüz yüze bulundukları için, ister istemez yakın temasa mecbur kalıyorlar.

ABD'nin İran'a uyguladığı ambargoya rağmen, Türkiye bu ülkeden doğal gaz alımında ısrarlı davranıyor. Her iki ülkede de Irak'ın geleceği ve Kuzey Irak konusunda, ABD'ye rağmen müşterek politikalar tatbik ediyor. Aynı şekilde Kafkasya ve Orta Asya ile hem Türkiye, hem İran yakından ilgilenmek durumunda kalıyor. Bütün bunlara karşılık, Türkiye'nin ABD ve İsrail'le ilişkilerinden İran alabildiğine rahatsızlık duyarken; aksi yönde İran da Rusya ve Çin'le sıhrî temaslar geliştirebiliyor.

Mevcut dış politika farklılıklarından hareketle uluslararası sistem, İran ve Türkiye'yi karşı karşıya getirmeye, içine düşülen ideolojik gerilimi de, savaşın eşiğine kadar sürüklemeye âdeta gayret etmektedir. Durum bu halde iken, son bir iki senedir, her iki ülkede de teennili yaklaşımların öne çıktığı görülüyor. İran seçimlerinde Hatemî taraftarlarının elde ettiği zaferin, Türkiye-İran ilişkilerinde gözlediğimiz yumuşamayı daha da takviye etmesini ummak herhalde yersiz kaçmaz.

Türkiye'nin arka bahçesi

Bu arada Avrupa Topluluğu'na aday üyeliği kabûl edilen Türkiye'den neler istendiğini hepimiz biliyoruz:

Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunların çözümü!.. İki ülke bu noktada bir çözüme ulaşamayacak olursa, problemin Uluslararası Adalet Divanı'na sevki!.. Kıbrıs meselesinin halli!.. Batının üzerine ençok yoğunlaştığı iki husus. ABD ve AB ülkeleri, Türkiye'nin kesin adaylığının kabulü öncesinde, iki hususta kesin bir neticeye ulaşılmasını şart görmektedirler.

Burada iç hukuka (anayasa değişiklikleri ve demokratikleşme) ilişkin hazırlıklarla, Kürt meselesine ilişkin Batı talepleri, bize göre daha tâli bir mûameleye tâbi tutulmaktadır. Lâfı ne kadar çok edilirse edilsin, bu sonuç değişmiyor. Batının asıl ısrarı, Türkiye'nin Kıbrıs ve Ege konusunda tavize zorlanmasında.

Bu bakımdan Türkiye'nin, AB sürecinde millî mukavemetinin sağlamlaştırılması ve müzâkere kabiliyetinin takviyesi açısından, "arka bahçesi"ndeki sorunların çözümü daha bir öncelik kazanıyor. Türkiye'nin gerek Ege, gerek Kıbrıs konusunda avantajlı konumlar ihraz edebilmesi için, ilk elde Kuzey Irak probleminin halli mübrem bir ihtiyaç olarak beliriyor. Aynı şekilde Kafkasya bölgesindeki statükonun netleşmesi de her bakımdan önem arzediyor.

Bugünkü durumda, Türkiye'nin "arka bahçesi" olarak nitelediğimiz her bölgesel soruna, ister istemez İran da taraf durumunda. Bu bakımdan Irak ve Kuzey Irak sorununun çözümünde, ABD'nin hilâfına, Türkiye ve İran birlikte hareket etmek ve çözüm sürecine birlikte ivme kazandırmak mecbûriyetinde.

Kafkasya Paktı, İran ve Rusya

Burada Kafkasya sorunu da büyük bir önem arzediyor. Şu ortaya çıktı ki ABD, Çeçenistan konusunu adeta Ruslar'a sattı. Uluslararası arenada parlayıp gürleyen Clinton, sözlerinin gerisini getirmedi. Yapılacak seçimler sonunda ortaya çıkacak yeni Rus yönetimine, ABD'nin şimdiden yüksek avanslar tanımaya hazırlandığını düşünmek gerekiyor.

Ayrıca ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin, Çeçenistan meselesini bahane ederek; bölge ülkelerinin Rusya ile ilişkilerini komünizm yıllarındaki gerginlik eksenine zorlamaya çalıştığı da belli oluyor. Bu durumu göz önüne alarak, aynen Türkiye'de olduğu gibi İran'ın da, teennili bir tutum takındığını unutmamak icap ediyor.

Rusya politikalarında, seçimlere kadar "bekle-gör taktiği" izleyecek olan ABD'nin; hem Azerbaycan petrolleri, hem Türkmen Doğalgaz boru hatları konusunda uzun bir esneme dönemine girdiği unutulmamalıdır. Sayın Demirel'in bu hususta sergilediği gayretler samimi olmakla beraber, kimsenin bunu dikkate almadığı âşikâr değil midir?

Bu durumda Demirel'in önerdiği Kafkas Paktı ayrı bir önem arzediyor. Unutmamak gerekir ki, İran'ın içinde yer bulmadığı bir pakt, Türkiye için taşınması son derece güç bir yüke dönüşür; daha doğrusu ne sürdürmek, ne de yaşatmak mümkün olur. Buradaki en büyük tehlike, Türkiye aracılığıyla Kafkas Paktı'nın, Rusya ile cepheleşme temeline oturması tehlikesidir. İşte ABD'nin Rusya politikaları henüz netleşmemişken, böyle bir pakta vücut vermek; Özal'ın Musul-Kerkük petrol boru hattını ABD adına kapatmasını akla getiriyor.

İran ve Hizbullah

Yani bu alandaki politikaların başarısı açısından da, İran'la ilişkilerin sağlıklı yürütülmesi gerekiyor. Lübnan'daki Hizbullah örgütüne İran'ın verdiği destek yüzünden, ve de İsrail'in hatırına; Türkiye'nin İran'la ilişkileri zora sokmak gibi bir lüksünün bulunmadığını sanıyoruz. Bu arada İsrail'in, G. Lübnan'dan ve Golan'dan çekileceği düşünülürse; İran-Türkiye ilişkilerinin daha da rahatlayacağı anlaşılır. Bu süreç aynı şekilde, doğrudan Irak sorununun hallini de intaç edecektir.

Rejimleri farklı olsa da, İran ve Türkiye'nin birbirine tahammülü gerekiyor. Çünkü doğusunu sağlama alan bir Türkiye'nin, Batı ile pazarlık gücünün alabildiğine artacağı kanaati ile yazıyoruz bunları.


21 ŞUBAT 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...