T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Yassak!" diye diye toplumu yok ediyorlar!

"Yassak" arkadaş; baraj var! Barajı iplemeyeni "Yassıada"da iplerim ben. Şükret ki bana, "Yassıada!" demiyorum sana. Ya bir de "Yassıada!" desem ve darağacını göstersem ne yapacaksın?".

Bir bu kaldı söylemedikleri!

Bu ülkede siyaset yokeldilmedi, ekonomi çökertilmedi, kültür külüstürleştirilmedi sadece.

Bunların hepsi bir sonuç. Ama şu anki sonuç, kaçınılmaz bir son uç. Bu uç'tan öte bir son yok. Daha ötesine gidemezler; gidemeyecekler. Daha ötesi filan kalmadı bu işin!

Çünkü her şeyden önemlisi, toplum yok edildi bu ülkede. Toplumu olmayan tek ülke burası! Evet, toplum yok artık. Toplumu adam yerine koyan yok; o yüzden dünyada sadece bu ülkede "toplumu adam etmek" diye bir tuhaf deyiş/im icat edilmiştir.

Toplumu yok ettiler. Çökerttiler. Temellerini sarstılar. Temel direklerini yıktılar. Bütün bunları, ancak bunların ana kaynağı olan İslâm'ı, İslâm'a dayalı her şeyi etkisiz, yetkisiz ve tepkisiz hale getirdikten sonra yapmak mümkündü. Onlar da öyle yaptılar ve yapıyorlar. İslâm'ın yerini laiklikle doldurmaya kalkışıyorlar ve laikliği bir din gibi algılıyorlar. Laikliğe laf edilemez; ama dine edilebilir; hem de istediğiniz kadar, istediğiniz zaman ve istediğiniz şekilde hakaret edebilir, aşağılayabilir, küfredebilirsiniz dine. Ama laikliğe aslâ! Laikliğin yasaları var koruyacak. Ama dinin yok! Din sahipsiz. Onun sahibi yalnızca Allah!

Oysa Müslümanlık, sadece "inanıyorum" demekle olup bitecek bir iş değil. O yüzden İslâm'dan çok ürküyorlar; ve İslâm'a vahşice saldırıyorlar hem ülke içinde, hem de küresel ölçekte.

Çünkü İslâm, her an, her zaman taze, taptazedir. Canlıdır. Diridir. Dinamiktir. Dinamizmi daimidir. Hayatın her alanını, insanın hem iç, hem de dış dünyasını kuşattığı, anlamlandırdığı için böyledir bu. Sadece inanmak için değil, hayatın her alanında yaşanmak için var olan tek dindir İslâm.

O yüzden bu toplumu toplum yapan maya, kök, kaynak, dayanak, tarih, tecrübe, hafıza, ruh sadece İslâm'a aittir; İslâm tarafından tanımlanmış, şekillendirilmiş ve zenginleştirilmiştir. Bu toplum ancak Müslüman olduktan sonradır ki, mevcut bütün kıtalarda varolabilme; Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarına adalet, barış ve kardeşliğin ne olduğunu öğretebilme imkânı yakalayabilmiştir.

İslâm'ı her şeyden çok önemseyen Müslümanlar bu toplumu yönetmeye, bu toplumun hayatına yön vermeye talip olamaz demek, bu toplumun İslâm'la ilişkilerini sıfırlayacak ve tarihten silinmesine yol açacak kapıları sonuna kadar açmak demektir. Oysa bu, ahmaklıktır. Aptallıktır. Soysuzluktur. Soygunculuktur. Gerçek hırsızlık, gerçek yolsuzluk, gerçek cinâyet budur.

Bu toplumun İslâm'la ilişkilerini sıfırlamak demek, kökünü kurutmak demektir; bu toplumu ruhsuzlaştırmak, tarihsizleştirmek, kişiliksizleştirmek, kimliksizleştirmek; temellerini, temel direklerini, temel dayanaklarını, temel dinamiklerini yok etmek ve dolayısıyla geleceksizleştirmek, yani bu toplumun intiharın eşiğine sürüklemek demektir.

Toplumu toplum yapan şey nedir? Elbette ki, ortak değerleri, ortak anlam haritaları, ortak heyecanları, ortak kültürü, ortak hafızası, ortak aklı, ortak tarihi, ortak geleceği; kısacası ortak dinamizmidir. Bu toplumda bunların hepsinin yegâne kaynağı İslâm'dır. Bu topluma değerlerini de, ahlak sistemini de, kültürünü de, heyecanını da, tarihini de, talihini de hep İslâm bahşetmiştir. İslâm'ı aradan çektiğiniz, yok saydığınız zaman ortada hiçbir şey kalmaz. O yüzden İslâm'ı yok saymak, yok etmeye çalışmak demek; toplumun ve Türkiye'nin kökünü ve geleceğini ateşe vermek demektir.

Bu toplumun ortak dinamizmi, ortalıkta serseri mayın gibi dolaşan yersiz, yurtsuz, arsız, hırsız, huysuz ve haydutlar tarafından ortaklaşa dinamitlendi; dinamitleniyor. Bu toplumun ortakları kalmadı artık; yok edildi.

Bu ülkede toplum yok edilmemiş olsaydı; bu ülkede tarihsel yürüyüş kesintiye uğratılmamış olsaydı; tıpkı İngilizin, Fransızın, Almanın; soysuz, tarihsiz, hafızasız dolayısıyla haydut Amerikalının yaptığı gibi bu ülke de kendi tarihsel misyonunu hâlâ sürdürüyor; o cesareti, basireti, feraseti, asâleti, adâleti, hakkâniyeti hâlâ gösterebiliyor olsaydı, bugün biz başka bir yerde olacak, başka şeyler konuşuyor olacak; bambaşka hayaller ve rüyalar görüyor olacaktık.

Oysa bizim, onca zengin ve ortak tecrübeden, tarihsel yolculuktan sonra, şu an, farklılıklardan, farklılıkların farklarından ve tadlarından sözediyor olmamız filan gerekiyordu: Onca ortak tecrübe, tak diye üretilmedi: Müşterek üretildi: Farklı renklerin, seslerin, solukların, nefeslerin, ruhların, heyecanların iştirakiyle üretildi.

Müşterek, bir bütün değildir; farklılıkların, farklı duyarlıkların aynı dünyayı, aynı duyarlığı, aynı kültürü, aynı medeniyeti paylaşan ama kendince yaşayan, kendince yaşatan, kendince yorumlayan farklı renklerin, seslerin, tecrübelerin iştirakiyle müştereken örülen bir kozadır; bir danteldir; bir binadır; bir üründür. Bu ürün, toprak olmadan, hava olmadan, su olmadan ekilemez, biçilemez ve toplanamaz.

Temel müştereklerimizi yok ettiler bizim. İştirak edilecek hiçbir şey bırakmadılar: Havamızı bozdular; suyumuzu kirlettiler, toprağımızı erozyonladılar; delik deşik, darmadağın, altüst ettiler. Müştereken hallaç pamuğu gibi bir oraya bir buraya doğru savurup duruyoruz o yüzden.

Yaman bir hırsızlık yaptılar! "Ev"i boşalttılar! O güzelim evi yakıp-yıkıp yağmaladılar! Evin tarihine ve talihine kast ettiler. Sonra da, beşik gibi sallamaya başladılar bu güzelim evi; hafızasını, kültürünü, anılarını, anıtlarını, kanıtlarını yok ettiler; hasıraltı ettiler; sümenaltı ettiler. O zamandan bu yana soysuz, tarihsiz, köksüz, ruhsuz, nevzuhur adamlar yaratmakla meşguller: Evet, şimdi de her şeyimizi soyup soğana çevirmekle iştigal ediyorlar. İşgal edilen ev, hırsızlar, soysuzlar, yolsuzlar, çapulcular tarafından boşaltılmaya, tahliye edilmeye; içindeki onca tarih, kültür, ruh, heyecan, birikim, tecrübe, umut tasfiye edilmeye, yok edilmeye çalışılıyor harıl harıl!

Hâlâ akıllarını başlarına devşiremediler bir türlü! Hâlâ bu topluma ait ne varsa, hepsine "yassak arkadaş" diye diye bitiriyorlar bu toplumu!


23 Eylül 2002
Pazartesi
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED