Yabancı bankalar, geçen hafta İstanbul'da cirit atıyorlardı. Bankalar, borsa aracı kurumları ve Türkiye'nin önde gelen halka açıklık oranı yüksek şirketlerini, ziyaret ettiler. Yabancı bankalar periyodik olarak Türkiye'ye gelirler. Ama genelde bu gelişleri yılbaşı arifesinde olmaz. Çünkü, yılbaşı öncesi genelde hesapları kapatma ve yılbaşı tatil heyecanı başlar...

Yıllardır ilk kez bu gelenek değişti ve tatil ve hesap kapama arifesinde Türkiye'ye geldiler. Araştırmalar yaptılar...

İlginç bulguları vardı....

Asaf Hoca'nın kulakları çınlamıştır...

Bir kere Türkiye'de dolarize olma devrinin kapandığını belirtiyorlar... Bu ne anlama geliyor?

Bizim Televoleci Ekonomist hocalarımızdan Profesör Doktor Asaf Savaş Akat, 2001 krizin sonrasında, herkesin dolara yönelmesini normal olduğunu söyleyerek. TL'inin adını "Dandik para" ya çıkarmıştı. Şimdi yabancılar, bizim televoleci hocaların adını dandik para koyduğu Türk Lirası cinsinden yatırımlara yönelmişler... Asaf Hocam buna ne der bilemem ama durum ortada.

Peki yabancıların gözdeleri ne?

Yabancı bankalar şimdilerde Türkiye'de yatırım yapacaklara, ilk sırada Türkiye'de ihrac edilen TL cinsinden hazine bonolarını tavsiye ediyorlar.

İkinci sıradaki tavsiyeleri, yine Türk Lirası cinsinden gayrimenkule dayalı yatırımlar. Hemen ardından da hisse senetleri geliyor.

Şu sıralarda bono faizleri yüzde 20'lerde. Gelecek sene enflasyon hedefi yüzde 8. Aradaki fark 2 kattan fazla yani yüzde 100'ün üzerinde. Bundan daha karlısı var mı?

Neden gayrimenkule dayalı yatırım diye sordum? Yanıtları açık oldu: "Halk temel ihtiyaçlarının büyük bir kısmını giderdi. Şimdi sırada konut var. Buna bir de AB adayı, yaşamın ucuz ve kolay olduğu bir ülkede yabancıların da ev sahibi olma isteklerini eklemek gerekiyor."

Doğal olarak hisse senetleri üçüncü sıraya düşüyor...

Tüm bunlardan şu sonuç çıkıyor: Döviz bollaşmaya devam edecek. Bu da dövizde değer kaybının süreceği anlamına geliyor. Dolayısıyla TL 2005 ve sonrasında da değer kazanmaya devam edecektir.

"İflas sonrası tasfiye" fıkra gibi...

Geçen hafta ünlülerin hukuk bürolarında birinde yeni yıl partisi var. Ben de davetliler arasındaydım. Büronun sahibi Osman Oy, Çağlar'ın, Karamehmet'in Bilgin'in avukatlarından biri olunca ilgi de çok oluyor...

Ünlü müvvekiller, genelde telefon ile katılmayı tercih etmiş. Ama ulaştırma eski bakanı Necdet Menzir, İnterbank'ın eski Başkanı Prof. Dr. Memduh Yaşa, Dış Yatırım Genel Müdürü Hakan Turunç, Düdas Ünlü Menkul'ün Yönetim Kurulu Başkanı Attilla Köksal, eski murakıplar ve daha bir çok iş dünyasından renkli sima orada...

Ana gündem AB ve Kıbrıs ayaküstü sohbetlerin sonucu yok. Ama birisi hariç...

Yıllardır görüşemediğim dostum bankalar eski murakıbı Fahrettin Ersoy da oradaydı...

İlk sorusu, murakıplar ile hesap uzmanlarına neden karşı olduğum" şeklindeydi... Belli ki geçen haftaki yazıma epey alınmış...

Ben de ona "Hastayı muayene edip hastalığını bulan, ama reçete yazmayıp tedavisini üstlenmeyen doktor olup olamayacağını sordum.

"Olmaz" dedi.

"Murakıpların ve hesap uzmanlarının durumu da bu. Denetlerim.. raporu yazarım...

Eeee... Sonra... Sonrası yok.

Dünyada da böyle bir sistem yok... Ya sorumluluğu alırsın ya da bu işi yapmazsın" dedim.

Neyse... Dostumu sonunda ikna ettim ve safımda en azından bir murakıbın yer almasının keyfini yaşadım...

Ersoy, şimdi Türk Ticaret Bankası'ndaymış... Oysa banka batalı yıllar oldu.

"Nasıl yani?" dedim... Ve hayret ve ibretle dinleyemeye başladım:

BDDK 1,5 yıl önce bankanın tasfiyesine karar vermiş... Tasfiye halindeki bankaya bir yönetim kurulu atamış... Yasa böyle gerektiriyormuş...

"Araya girip yakında işsiz kalırsın" dedim. "Yok" dedi ve devam etti:

"Geçmişteki olaylara bakarsan tasfiyesi 10 yıl da sürer 20 yıl da... Bunu şimdiden bilemeyiz... Bekleyip göreceğiz."

Vallahi buna bir yorum yapmaya dilim bile varmıyor...

BAYRAM BAŞARAN

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu