T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 19 ARALIK 2005 PAZARTESİ | ||
|
Ertesi gün gazeteler ne yazdı diye baktım... Gerçi, muhtemel başlıkları tahmin ediyordum ama, benim için belirleyici olan, kendisini "amiral gemisi" diye pazarlayan, bizim de böyle kabullenmemizi isteyen bir büyük gazetenin tavrıydı. Evet, tahmin ettiğim gibi... Bu gazete, Orhan Pamuk davasındaki "histerik tepişmeyi" manşete çekmiş; hem sıradan bir dava olmaktan öte bir anlam ifade etmemesi gereken bu davayı "maksadının dışına" taşıyıp sembolleştirenlere (AB'cilere filan), hem Adliye önündeki kadrolu protestoculara, hem de bazı sorumsuz devlet adamlarına verip veriştiriyordu. "Rezalet" ya da "rezillik" türünden kınama sözcüklerini de ilave ederek tabii... Bu, sıradan bir dava olmaktan öte bir anlam ifade etmemesi gereken davayı kim bu hale getirdi? Evet, Adalet Bakanı Cemil Çiçek haklıdır, ''Bunu bu hale basın getirdi. Önce 'vatanı sattı' diye manşet attılar, şimdi de 'AB için önemli' diye yazıp duruyorlar..." İyi de, davanın bu hale gelmesinde değerli bakanın hiç mi katkısı yoktur? Madem dava bu hale gelecektir (kaldı ki, dava aylardır 'ben bu hale geleceğim' diye bağırıp duruyor), sorumlu bir devlet adamından beklenen, davanın bu hale gelmesinin önüne geçmektir. Değerli bakan bunu yapmadı. Daha doğrusu ihmalkar davrandı. Ne yapabilirdi? Dava açılması kendi iznine bağlı olduğu için, mahkemeye iki satır yazı yazabilirdi. Hadi diyelim ki dosya gitmedi (ne olduğunu tam anlayamadık ama, dosya trafiğinde bir karışıklık, bir gecikme olduğu ya da "mahkemeden mi bakanlığa gidecekti, bakanlıktan mı mahkemeye gidecekti?" durumu yaşandığı söyleniyor), çıkıp iki satırlık bir açıklama yapabilirdi. Hadi diyelim ki bu da mümkün olmadı. Sorumlu bir devlet adamından beklenen, bu hale gelmiş davayı, öncelikle bu halden çıkarmak olmalıdır. Bu da, mahkemeye gidecek iki satırlık yazıya bakıyor. Fakat, bizi şimdilik ve en azından bu yazı bağlamında, "Adalet Bakanı Cemil Çiçek haklıdır" dedirten açıklama ilgilendiriyor. Çünkü basın, gerçekte de, önce "vatanı sattı" diye manşet attı, sonra da Orhan Pamuk davasının AB için ne kadar önemli olduğunu yazmaya başladı; üstelik, yukarıda da belirtildiği üzere, Adliye önündeki histerik tepişmeyi kınayarak, "rezillik" ya da "rezalet" sözcüklerini bol keseden kullanarak. Hemen aklıma, kendisini "amiral gemisi" diye pazarlayan gazetenin, Orhan Pamuk meselesinde takındığı "dışlayıcı" ve "aşırı milliyetçi" tavır geliyor. Bu gazetenin, aynı zamanda "genel yayın yönetmenleği" görevini üstlenen bir yazarı da, bolca köpürtülmüş Orhan Pamuk haberlerinden sonra, "Ürkek bir muhalefet şerhi" başlıklı bir yazı yazmış, öldürücü darbeyi vurmuştu. Bu yazıya oturmadan önce arşive girip bir kez daha okudum. Hiç de "ürkek" bir yazı değilmiş. Bilakis cesur bir yazı... Hakkını yemeyelim, yazar "Orhan Pamuk'un görüntüsünü manşetlerine koyarak ölüm çığlıkları atan bazı kesimlerle aynı fotoğrafa girmekten korktuğunu" belirterek gerekli ihtimamı göstermiş ama, "sessiz kalmanın pısırıklaştırıcı yalnızlığına daha ne kadar tahammül edeceğimizi" sormadan da geçememiş. Sessiz kalmaması gerekenler, geçen hafta, Şişli Adliyesi'nin önünde ses verdiler. Bu manzara yazarı mutlu etmiş olmalı. Çünkü, "Ürkek bir muhalefet şerhi", aynı gazetenin paralel yayınları okunduğunda, cesur bir linç girişimine dönüşüyordu.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |