T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 19 ARALIK 2005 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Cevdet AKÇALI

Basında bir tartışma ve bir gazete

60 yıl öncesine ait bir hatıra

Doğan Medya gurubuyla Cumhuriyet gazetesi arasında tartışmadan bahsedilirken bir dostum bana sordu:

—Sen Cumhuriyet gazetesini okuyor musun?

Ona verdiğim cevap şu oldu:

—Okumak istemiyorum amma bana kendisini zorla okutuyor.

Bu cevabımın altında, yıllara dayanan birçok olayın etkisi vardı.

1943-44 yıllarında, Hukuk Fakültesinde talebeydim. Bazı arkadaşlarımızla birlikte, Türk Kültür Ocağı adında bir dernek kurmuştuk. Bu derneğin kurucuları kendilerini milliyetçi ve muhafazakâr kabul eden gençlerden oluşuyordu.(*)

Ayni tarihlerde kurulan Türk Kültür Çalışmaları Derneği(*) isimli başka bir dernek daha vardı. Bu derneği kuran gençler ise, CHP ne yakın kimselerdi. İki derneğin de programı arasında büyük farklılıklar yoktu. Bu sebeple bizden evvelki kuşağa mensup bazı büyüklerimiz bu iki derneği birleştirmek için teşebbüse geçtiler.

İki dernek tüzüğü arasında sadece şu fark vardı: Diğer derneğin amaç maddesinde, "Atatürk İnkılâplarını yaymak" deyimi yer almıştı. Biz bu deyime karşı değildik. Ama diyorduk ki, Atatürk İnkılâplarını evvela formüle edelim ve ondan sonra yaymaya çalışalım.

İki derneğin birleşmesi konusunu tartışmak üzere bir kongre toplandı. Bu kongrede ben söz alarak şu mealde bir konuşma yaptım:

—Biz inkılâpları sadece başımızdaki fesi çıkarıp şapka giymekten ibaret sanıyoruz. Kafamızın içini değiştirmedikçe, başımızda şapka veya fesin bulunması bir mana ifade etmez. Şapkayı evvela Türkleştirelim, sonra başımıza geçirelim.

Ben bu sözleri söylerken, bazı kimseler, inkılâplar aleyhinde konuşuluyor diye polise telefon etmişler. Sivil polisler alıp beni kısaca sorguladıktan sonra serbest bıraktılar. Fakat ertesi gün Cumhuriyet gazetesi bu konuşmamızı manşet yapmış ve şu başlığı koymuştu:

"Kavuk'lu, serpuş'lu inkılâp genci"

Başka bir hatıra

1969 yılından sonra beş dönem parlamentoda ve bu süre zarfında Avrupa Konseyi üyeliğinde bulundum. Bu zaman içerisinde Türkiye'de üç defa askeri müdahale oldu. Bu müdahaleler sırasında da, Avrupa Konseyinden gelen raportör ve üyelere ev sahipliği yaptım(**). Bu sırada dikkatimi çeken şey şuydu:

Bu müdahalelerden sonra Türkiye hakkında rapor hazırlamak üzere heyetler gelirdi. Bu heyetlerin veya raportörlerin hemen hemen tamamı ziyaret programlarına Cumhuriyet gazetesini koyarlardı.

12 Eylül askeri darbesinden sonra Türkiye raportörleri de(***) programlarına sadece Cumhuriyet gazetesini ziyareti koymuştu. Oysa 12 Eylül idarecileri, Cumhuriyet gazetesiyle birlikte Tercüman'ı ve başka bazı gazeteleri de kapatmışlardı. Avrupa Konseyi adına gelen raportörlerin sadece bu gazeteyi ziyaret etmesi yanlış anlamalara sebebiyet verebilirdi.

Onları Cumhuriyetle birlikte Tercüman gazetesini veya başka bir gazeteyi de ziyaret etmeye ikna ettim. Fakat zamanları müsait olmadığından iki ziyareti de yapamadılar.

Gazetelerin tirajı ve etkinliği

O tarihlerde de Cumhuriyet gazetesinin satışı çok fazla değildi. Buna rağmen Türkiye'ye gelen her heyetin onu ziyaret etmesi onun etkinliğini ifade ediyordu. Bu gün de ayni etkinliğin var olduğuna inandığım için, beni okumaya zorluyor diyorum.

Gazetelerin çok satış yapması muhakkak ki maharet ister. Ancak çok az satışla etkili olabilmenin de beceri olduğunu kabul etmek gerekir.

Milletvekilliğim muhafazakâr tanınan siyasi partilerde geçti. Aradan 60 yıl geçmiş olmasına rağmen Türkiye'de hala inkılâpların sadece fesi çıkarıp şapka giymekten ibaret olup olmadığını tartışanlar vardır. Ben 60 yıl önce olduğum çizgide kaldığımı zannediyorum. Cumhuriyet gazetesi de ana çizgilerini koruyor. Belki bu gün ayni tarz bir konuşma yapsam ayni başlığı atabilir. Buna rağmen bu gazetenin yayınlarına önem verdim ve yazarlarının çoğuyla dost olabilmeyi başardım.

Bu olay, farklı fikirde olanların bile kavga etmeden, birlikte yaşanabileceğinin güzel bir misalidir.

Burada başka bir noktayı da gözden kaçırmamak gerekir. Gazetelerin çok satması her zaman onun etkinliğinin bir ölçüsü değildir.

Cevdet Akçalı


(*)Bu iki derneğin kurucularının çoğu Milletvekili olarak TBMM ne girdiler. Bizim derneğin mensupları AP den diğerleri CHP den
(**) O tarihlerde Türk delegasyonu başkanı idim
(***)Avusturyalı parlamenter Steiner ve İspanyol Bornoevo

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi