T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 19 ARALIK 2005 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Yasin AKTAY

Din, kimlik ve ideolojik istihdam

Biliyorum, dini toplum için bir tür "çimento" olarak ilk tasarlayan düşüncenin laik bir çerçeveye dayanması da birilerini tek başına teselli etmez. Bunu öğrenmek de onların din-kimlik-laiklik konusundaki endişelerini bastırmaya yetmez. Sonuçta bu çimentoyu hangi inşaat ustasının harca kattığının daha fazla önemsendiği bellidir.

Tayip Erdoğan'ın harca katması, çimentonun kimyasında bir değişiklik yaratır mı yaratmaz mı? Aslında her iki taraf açısından üzerinde durulması gereken konu budur. Belki de zaten üzerinde durulan da budur. Her iki taraf bu malzemeyi Erdoğan'ın kullanıyor olmasının bir fark yarattığını hissetmekte ve bu farkın, bir taraf sistemi, diğer tarafsa dini rayından çıkartabileceği endişesini taşımaktadır.

Toplumun bir çimentoya ihtiyaç duyması noktasına aslında modern zamanlarda gelindi. Yani toplumun modernleşmesiyle birlikte ortaya çıkan farklı gerçeklik algılarının, farklı otorite oluşumlarının, farklı mensubiyet duygularının yarattığı parçalanmışlık duygusu bir toplumsal düzen sorununu doğurdu. Sanayileşmeyle birlikte birbirine katışan farklı toplumsal kesimlerin birbiriyle uyum içinde bir arada yaşayabilmeleri için ihtiyaç duyulan şey bütün bu unsurları bir arada tutacak ideolojik bir "tutkal"dı. Milliyetçilik bu ihtiyacın kendini dayattığı bir şeydi ve bu işlevi yerine getirmek üzere en önemli malzemesi dindi. Din toplumsal gerçeklik algısını üretebilecek bir sembolik sermaye olarak görüldü.

Ancak dinin bu işlevleri yerine getirebilmesi için rafine edilmesi gerekiyordu. Milliyetçilik bu rafinasyonu sağlıyordu. Aksi taktirde ister farklı dinlere ister aynı din içinde farklı meşrep veya mezheplere sahip olanları aynı potada tutmak mümkün olamazdı. Özellikle Amerika'da binbir çeşitliliğine rağmen bir vatandaşlık kültürünün oluşumunda kendisinden maksimum düzeyde yararlanılması bu yolla bulunmuştur. Burada sayısız din farklılığı dinin bir çimento olarak kullanılmasını engellememiştir. Ancak dinin bu şekildeki kullanımı her bir dinin kendisini epey değişirmiş, en hafif ifadesiyle bir miktar da "Amerikalı" kılmıştır.

Türkiye'de de Ziya Gökalp'in Durkheim'ı uyarladığı çerçevede, dinin laik devlet yapısı içinde başından itibaren birleştirici bir milli kimlik unsuru olarak kullanılmasından hiç geri durulmamıştır. Bu kullanım, aslında dine Protestan bir kimyayı da farz ediyordu. Bu kimyanın gereği olarak din milli ve sivil olacaktı. Zaten akla uygun olduğu için son din olan İslamiyet, Türkiye'de vatandaşlık için gerekli heyecan ve kimliği vermeye oldukça uygun görülmüştür. Dinin çimento niteliği esasen bu çerçeveyi aşamazdı.

Cumhuriyet dönemi din politikaları bir yandan toplumsal hayattan dinin uzaklaştırılmasına dayanırken, diğer yandan bir kimlik olarak da Müslümanlığın belirleyici olduğu paradoksal bir düzeyi işaret ediyordu. Bu çerçevenin Kürtleri de içeride tutabileceği düşünüldü, ancak laiklik unsurunun baskınlığıyla birlikte bu çimentonun yeterince bağlayıcı olmadığı zamanla ortaya çıktı. Bu durum alttan alta Kürt Sorununu besledi ve bugüne kadar getirdi.

Diyanet işlerinin sınırları ve görevlerinde dinin bu kullanışlılığının gözetilmesi de Alevi sorununu beslemeye devam etmiş görünüyor. Oysa Alevilik ve Sünnilik arasında kurulan dengede bu milli kimliğin kimyasına Sünniliğin daha elverişli olduğu düşünülmüştür. Aslında Sünniliğin mahiyetine güçlü bir müdahaleyi de içeren bu değerlendirme Sünniliğe isabet etmiş bir piyango olarak düşünüldükçe ilk başta değilse bile zamanla Alevilerin de iştahını kabarttı. Oysa aynı ideoloji Alevilerin dinsel söylemini değil insan kaynaklarını istihdam etmeye karar vermişti. Harçta herkese düşen, farklı tonlarla da olsa biraz da herkesin talep ettiği yer oldu.

Çimento olmak bağlayıcı olmak kadar bağlanmaktır da. Farklı maddeler arasında sadece bağlayıcı olmak kendinden vaz geçmeyi gerektirebilir. Din vaz geçer mi?...

Belki dinin ne olduğunu sormakla başlamak lazım.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi