AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Rektör ve YÖK: Ak mı kara mı?

Van Üniversitesi ya da Van rektörü hadisesi kendi çapını aşan bir işlev oynamaya başladı. Olayın, tarafların tutulacak, tutunacak yeri kalmadı.

Ancak asıl vahim olan husus şu:

Kimileri sorundan hızla bir rejim krizi üretmek istiyor, daha doğrusu, bu hadise üzerinden rejim krizi alevlendirilmek isteniyor.

Bu kadar kolay mı? Rejim krizi üretmek bu kadar ucuz ve basit mi?

Ne yazık ki öyle...

Ülke buna yatkın, siyasi kültür buna teşne, kurumlar dengesi buna göre yapılanmış.

Bu koşullarda memleketin YÖK'ü, yargısı, dahası vatandaşı siyasallaşma dozunu öyle yüksekte tutuyor ki, her sorun kutuplaşma, kutuplar arası savaş üretiyor. Bu savaşta hukuk, ilke, akıl, yerini faydaya, ucuz siyasete bırakıyor. Sonunda olayın haklısı haksızı birbirine karışıyor, daha doğrusu haklısı kalmıyor.

Bugün olan açık:

Kurumlar kavgası, hükümet - bürokrasi, bürokrasi - yargı gerginliği üzerinden adeta bir laik-dindar hesaplaşması yaşanıyor.

Peki bu olayda ilkeyi nerede bulacaksınız, neyi savunacak, hangi olayı temizleyecek, temize çıkaracaksınız?

YÖK'ün yargıya meydan okuyuşunu mu?

Yargıyla yetinmeyip, rektörün çete ve suiistimal suçlarından tutuklanmasını iktidara mal ederek, bu durumu "medreseleştirilmek istenen üniversitelerin, Cumhuriyet'in laik, Çağdaş yapısını korumak için ödenen bedel olarak" tanımlamasını mı, açıkçası "haddini ve yetkesini aşarak siyasi iktidara verdiği muhtırayı" mı?

Neyi görmezden geleceksiniz?

YÖK'ün yeni bir 28 Şubat'ın peşinde koşmasını mı? Ya da YÖK Başkanı'nın 27 Mayıs öncesi İstanbul Üniversitesi rektörü Sıddık Sami Onar rolüne soyunmasını mı?

Yoksa ülkenin ayaklarının üzerinde durduğu, uzlaşma kültürünü öğrenmeye soyunduğu bir esnada ortaya çıkan "garip ve suni ulema başkaldırısı"nı mı?

Peki "madalyonun diğer yüzü" çok mu temiz?

Orada savunulacak, onaylanacak ne var?

Rektörün kabul edilemez tutuklanma tarzını mı? Devlet memurlarının idari soruşturma yapılmadan tutuklanabilmesi için ağır cezalık suç halinde ve 24 saati içerisinde bir suçüstü durumunun oluşması gerekmez mi?

Bir rektörü mevcutlu tutuklamak ne demektir?

Bu tarzı kimi mercilere yaranmak için üretenlere ya da bilek yarışı hissi içinde bu tarzı onaylayanlara mı hak vereceksiniz?

AK Parti Aksaray Milletvekili'nin rektörün Ermeni kökenli olduğunu iddia ederek, sorunu ırkçılık kokan bir muhafazakarlık temeline yerleştirmesini mi içinize sindireceksiniz?

Özetle, her yanı kötü koku sarmış durumda, herkesin içindeki şeytan işbaşında...

Kutuplaşma ve akıl kaybı böyle bir şeydir. Can yanınca olayın nerede, nasıl başladığını bile hatırlamazsınız...

İş, suiistimale karışmış bir rektör ve muhtemelen kimi bakanlara yaranmak isteyen birkaç hukukçuyla başladı, ama bugün öyle bir noktaya geldi ki, kuyunun dibi görünmez oldu.

Gerginliği dindirmesi gerekenler bile havuza atladı:

Cumhurbaşkanı 77 rektör ve eşine yemek vermeye karar verdi. Başbakan olayı dindirmek yerine, kendisine yönelik girişime son derece sert tepki verir hale geldi.

Ahmet İnsel haklı galiba... Şöyle diyordu dün telefonda:

"Her şeye el atıldı, MGK yasası bile değiştirildi. 12 Eylül'den kalma ve el sürülmeyen, sürülemeyen, o dönemin mantığına göre yapılanmış iki kurum kaldı: YÖK ve Yargı..."

Bir de devlet tehlikede fikrini paranoya kılmış bir zihniyet ile millet ve din algısını otoriterleştiren bir zihniyet var, halleşecek...

Ama iş zor, yol uzun...


25 Ekim 2005
Salı
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED