AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Neden olmasın ki!

Hayır, Orhan Pamuk'un Almanya'da demiş bulunduklarına girmeyeceğim; Orhan orada başka, burada başka konuşuyorsa, bu apayrı bir psikolojiye işaret ediyor... Geniş zamanlarda konuşuruz bu meseleleri.

Bugünkü yazımızın konusu, İbrahim Tatlıses.

Matbuat, kaç gündür, ciddi ciddi, "İbrahim Tatlıses'ten köşe yazarı olur mu?" sorusunun cevabını arıyor. Bazı kalemler (aralarında fikrine güvendiğim arkadaşlarım da var), onu pek kıro, pek cahil, pek görgüsüz buluyor.

Evet, "Kadınlarımız... Yemek tuzlu olduğunda tabağı kafasına fırlattığımız kadınlarımız... Dışarıda kızgınlığımızı atamadığımız zaman eve gelince kendilerine patladığımız kadınlarımız..." ifadesi tam bir fecaatti; Tatlıses'in yazarlığı ve insanlığı konusunda basbayağı fikir veriyordu ama, bence böyle bir tartışma abesle iştigal.

İbrahim Tatlıses'ten köşe yazarı elbette olur.

Oldu bile.

İlk gün yazısını merakla beklemiştim; "iletişim profesörü" olduğu söylenen Ali Atıf Bir'e ayar veriyordu. İginçtir, hayatta mektep medrese görmemiş, okul sıralarında oturmamış, dolayısıyla "soyutlama" bilgisinden habersiz İbrahim Tatlıses, bir sürü diploması olan koca profesörden daha başarılıydı; muhatabına hem sinemacılık ve reklamcılık, hem de "bir nevi" yazarlık dersi veriyordu. Derdini kötü cümlelerle anlatıyordu ama, bana sorarsanız muhakemesi sağlamdı.

Ha, belki şunu tartışabiliriz:

İbrahim Tatlıses'ten iyi bir köşe yazarı olur mu?

Haluk Şahin'in dediği gibi; onu şimdiden bilemeyiz; bundan sonra ne yazdığına, nasıl yazdığına, hangi metaforları, hangi eğretilemeleri kullandığına bakacağız.

Benim ilk izlenimim şu:

İbrahim Tatlıses, şu yetersiz haliyle bile, Türk basınında adı "yazar"a çıkmış birçok kişiden daha başarılı, daha yetenekli bir yazar...

Düşünebiliyor musunuz, adam 365 günün büyük bölümünü küfür ve hakaret yazılarıyla geçirecek, önüne gelene "satılmış", "dönek", "şu bizim bilmem kim", "takkeli liboş" diye sataşacak; millî gün ve yıldönümlerinde kuru ansiklopedik bilgileri peşpeşe sıralayıp aklınca "vatan müdafaası" yapacak (daha doğrusu para kazanacak), konu bulamadığı zamanlar dönüp kendi yazdıklarından aşırma yapacak ve piyasada "ünlü köşe yazarı" diye saygı görecek, ama diploması olmadığı için gariban İbrahim Tatlıses adam bile sayılmayacak.

Haksızlık düpedüz!

Kendilerini "yazar" sayanların bir de "şair" ve "entelektüel" geçinenleri var...

Bunlar, "süper yazar", "ikinci cumhuriyetçilerin korkulu rüyası" diye ortaya salınırlar ama gülünç olduklarıyla kalırlar.

Mesela, İsmet Paşa'yı durduk yerde şeriatçı; Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Ali Fethi Okyar ve Rauf Orbay'ı da hilafetçi ilan ediverirler. (İsmet Paşa olmasaymış, AK Parti olmazmış; bu partinin temelleri bilmem kaçıncı CHP kurultayında atılmış...) Bununla da kalmaz, bazı darbelerin "iyi", bazı darbelerin "kötü" olduğunu savunuverirler. Hele, "tevhid-i tedrisat" demeye bayılırlar; bu tamlamanın ne anlama geldiğini bilmeden...

Hulasa:

Türk basınındaki "zeka ortalamasını" ölçü alırsanız, İbrahim Tatlıses üst düzey bir yazar bile sayılabilir.

Son zamanlarda, öyle derin simalar, öyle özelliksiz hemşireler türedi ki, bırakın gazete yazarlığını, kompozisyonda İbo'ya çırak bile olamazlar.


25 Ekim 2005
Salı
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED