AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Köşk'teydim

Daha kapıdan girdiğimde aynı zamanda okurum da olan konuklar, "Washington'da değil miydin?" diye sordular. Hepsine cevabım aynı oldu: "Cumhuriyet bayramını ve Çankaya resepsiyonunu kaçırır mıyım hiç..."

Adı üstünde 'bayram', ama kimbilir kaç yıldır çekişme ve itiş-kakışa sebep oluyor. Dün neredeyse bütün gazeteler, "Buz gibi bayram" manşetiyle çıktı. Bayramı küskünlüğü sergileme vesilesi yapan nasıl bir kültürdür, bunu anlamakta zorlansam da çağrılınca gidiyorum.

Oradaki varlığımı 'acar muhabir' olarak değerlendirme yanlısı değilimdir. "Acaba herhangi bir devletlunun ağzından ülkeyi ve dünyayı karıştıracak değerde bir haber alabilir miyim?" sorusuna cevap aramam. Tam tersine, konuşma fırsatı bulduğum kişilerle hasbıhal etmeyi ve kalıcı değeri olan anekdotları buraya taşımayı yeğlerim. Nasıl olsa Türkiye'yi sarsacak haberleri vermek için alesta bekleyen meslektaşlar her ortamda çıkıyor...

Bu yüzden, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın, Milli Güvenlik Siyaset Belgesinin (MGSB) medyaya sızmasıyla ilgili olarak, "İlk hangi gazetede yayınlandığına bakarsanız, sızmayı kimin yaptığını anlarsınız" tespitini kendi kulağımla duyamadım. Kendisini dinleyenler, "Yeni Şafak'ı kast ediyor" sonucunu çıkartmışlar. "25 Ekim" tarihini de vermiş Org. Büyükanıt; oysa Yeni Şafak'ta -o gün de başka bir gün de- ayrıntılı bir 'sızıntı' MGSB haberi yok. "Yeni Şafak'ı kast etti" diyenler yanılıyorlar...

Haber, 26 Ekim günü "Gizli anayasaya aşırı sağ rötuşu" başlığıyla Hürriyet'in manşetindeydi. Haberi, kamuoyu olarak, Hürriyet'in kulağı delik muhabirleri Uğur Ergan ile Turan Yılmaz'a borçluyuz. Kimsenin hakkının yenmesine izin vermeyen mizacım sebebiyle, hükümetin soruşturma konusu yaptığı bu yanlışı burada düzeltiyorum.

Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök, "Bugünün şartları farklı, ben de farklıyım" demiş öbür köşede. Sözleri benim bulunduğum köşeye ulaştığında, işitenler sevindiler...

Eskiden, Turgut Özal'ın başlattığı bir uygulamayla, Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu üç ayrı akşama yayılırdı. Her akşamın dâvetlisi ayrı ayrı olurdu. Süleyman Demirel, yeni büyük salonu devreye sokunca dâvetleri de teke indirdi. Özal döneminde yılbaşı vesilesiyle verilen resepsiyonu Ahmet Necdet Sezer devam ettirmedi. Devlet başkanı düzeyinde ülkemize yapılan resmî ziyaretler için verilen yemeklere de çağrılırdık; Sezer o uygulamaya da son verdi. Demirel her yılı değerlendirdiği bir basın toplantısı düzenlerdi Köşk'te; o uygulama da kalktı.

Bu sebeple, "Çankaya'da herhangi bir değişiklik var mı?" sorusunun cevabını merak eden gazeteciler açısından, Cumhuriyet bayramı resepsiyonu tek vesile sayılır. Teke düşen vesileye rağmen, pek çok meslektaş, bu fırsatı kullanmadı gibime geldi. Eskiden 29 Ekim günü uçaklar medyamızın öndegelen isimlerini taşırdı Ankara'ya, otel lobilerinde patronlar ile yayın yönetmenleri piyasaya çıkardı; bu kez pek azını gördüm Köşk'te... Dâvetiye konusunda yaşanan tartışmayı bildiğim için, "Acaba, dâvetli mi değillerdi?" kuşkusunu duyuyorum...

Ramazan ayına denk geldi bu yıl Cumhuriyet bayramı, bu sebeple câmilerde cemaatin de kutlaması mümkün oldu. Cumhuriyet ile cemaat arasındaki bu Ramazan buluşması bana müthiş mânidar geldi. Biraz da bu sebeple olacak, "Acaba Cumhuriyet Bayramı ile Ramazanın birlikteliği nasıl yansımış?" merakıyla koştum Çankaya Köşkü'ne...

İftar saatinden hemen sonra (18.45'e kadar Köşk'te hazır bulunmamız isteniyordu) çıktığımız için oruçlu olanlarımız sofradan doymadan kalkmıştı doğal olarak. Bu sebeple ikram edilen yiyecekler hora geçti. Buna karşılık, oruç tutmayanlar da unutulmamıştı; içki servisi yapıldı çünkü... Bana da, Ramazan ve iftar konusunu ilginç bir grupla sohbet etme fırsatı düştü: Türkiye Musevileri Hahambaşısı İsak Haleva ve Cemaat Başkanı Silvyo Ovadya ile...

Musevi cemaati olarak bu yıl da büyük bir iftar dâveti vermişler. Altı yıldır her Ramazan bu dâveti veriyorlarmış. Bu yıl da İstanbul'un öndegelen simaları, dinadamları katılmışlar dâvete. Hahambaşı Haleva, Türkiye'nin 'hoşgörü' özelliğinin altının çizilmesi gerektiğini önemli bir örnekle anlattı bana...

Anlattığı şu: Avrupa'da zulüm gören Museviler 1492'de Türkiye'ye geldiklerinde kendilerine verilen izin din kitaplarının yanlarında getirdikleri matbaada basılabilmesini de kapsıyormuş... "Düşünün" dedi Hahambaşı Haleva, "O yıllar hattatlar loncası itiraz ettiği için Osmanlı'nın matbaa kurulmasına izin vermediği bir dönem; ama biz kitaplarımızı matbaamızda basabiliyorduk..."

Eskiden etrafta daha çok siyasetçi, daha az bürokrat olurdu. Bu yılın resepsiyonu bu alanda da bir ilk teşkil etti. Başbakan, birkaç bakan geldi resepsiyona, muhalefet liderleriyle bazı milletvekilleri de hazır bulundu. Hepsi o kadar. Siyaset dünyasından katılımın en az olduğu Çankaya dâveti herhalde buydu.


31 Ekim 2005
Pazartesi
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya
| Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Ramazan
| Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED