AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
CIA uçağının gölgesinde bir vicdan sorgulaması

CIA'nın gizli operasyonları, yasa dışı uygulamaları, hatta devletlerin güvenliklerini ilgilendiren konulardaki gizli kapaklı faaliyetleri bizde fazla yankı bulmaz. Özellikle Avrupa kamuoyunda, muhalif baskı grupları ve medyanın su yüzüne çıkardığı ahlak dışı uygulamaları bizde birkaç marjinalin sivri çıkışı türünden yansıtılıp ciddiye alınmaz, görmezlikten gelinir. CIA ile uğraşmak Amerika ile hesaplaşmayı gerektirir çünkü. Oysa Amerika adına aforoz edilen kimi itirazlardan daha ağır eleştiriler, hem de sistemin içinden daha sert eleştiriler bizzat Amerikan basınında yer aldığını ilgilenenler bilir.

Merak ediyorum, Danimarka'ya iniş yapan bir CIA uçağının ortaya çıkardığı tartışma bu sefer Türkiye'de bir karşılık bulacak mı? Bu yılın mart ayında ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı'na (CIA) ait bir uçağın Danimarka'nın başkenti Kopenhag'a iniş yaparak 23 saat kalması solcu Danimarka Birlik Partisi'ni harekete geçiriyor. Soru şu: Kopenhag Havaalanı'nda, iniş gerekçesi açıklanmadan 23 saat süreyle kalan bu uçak bir işkence uçağı olabilir mi? Yani Danimarka hava sahası ve havaalanları gezici işkence hane işlevi gören CIA uçakları tarafından kullanılmışı olabilir mi? Danimarkalılar işkencecilerle işbirliği yapmış durumuna mı düştüler?

İşkence: yasal/lık ve güvenli/k

Amerika'nın 11 Eylül'den sonra terörle mücadele adına yürüttüğü artık gizlenemeyen işkence uygulamalarına hangi formülle çözüm bulduğu biliniyor. Terörle mücadelede ABD yönetimiyle işbirliği ve dayanışma içinde olan ülkelere (anti demokratik yapıya sahip ve işkence uygulamalarının rahatça devam ettiği ülkeler) geçici olarak getirilen terör zanlıları rahatça işkenceden geçirilerek sorgulanabiliyor. Böylece Amerikan toprakları dışında olduğu için yönetimi yasal olarak zor duruma düşmeyecek, yani ABD'de insan hakları ihlal edilmemiş oluyor, hem de terörle etkin mücadele yaparak Amerikan vatandaşlarının güvenliği sağlanmış olacak. Tam bir ikiyüzlülük ve siyaset ahlakının dibe vuruşunun göstergesi bu uygulamada işbirliği yapan veya bu amaçla kullanılanların sadece antidemokratik ülkelerle sınırlı olmadığı zamanla ortaya çıktı. Nitekim Almanya, İsveç gibi ülkelerde ortaya çıkan bu yönde uygulamalara ilişkin haberler üzerine soruşturma başlatılmıştı.

Ortadoğuyu demokrasi ve insan haklarına saygıya tanıştırmak için ülkeler işgal eden Amerikanın despot yönetimlerle yaptığı "demokratik ve terörle mücadele" işbirliğinin kapsamı ortaya çıkmış bulunuyor. Paravan şirketler adına alınan uçaklarla kutsal ittifak içindeki ülkelerde mekik dokuyan CIA uçakları hiçbir yasal ve ahlaki dayanağı olmadan, gözaltına aldıkları insanları istedikleri gibi işkenceden geçirebiliyor. Daha önce medyada gerek haber olarak gerekse köşe yazılarında yer verildiği gibi Ürdün, Pakistan, Mısır, Afganistan gibi ülkeler (hepsi de demokratikleşmeyi bekliyor) bu uçaklara ev sahipliği yaparak insanların işkenceden geçirilmesi ve bu yolla medeni dünyanın özel olarak da Amerikan halkının güvenliği garanti altına alınmış oluyor.

Bu nokta kendimizi sorgulamamız gerektirecek bir durum yok mu? Eğer Danimarka, ilk defa iniş yaparak 23 saat yerde kalan bu uçak nedeniyle sarsılıyorsa bundan Türkiye'nin de payına bir şeyler düşüyor demektir. Çünkü Danimarka'ya inen uçak İstanbul'dan gelmiştir! Benzer sorular Türkiye'de de sorulmalı ve bunların cevabını istemek zorundayız. CIA'ye ait bu işkence uçağı İstanbul'a ne zaman ne amaçla ve ne kadar süre ile inmiştir? Daha da önemlisi bu amaçla kullanılan diğer CIA uçaklarından daha önce inen olmuş mudur?

Bu sorular sorulmadan ve de cevabı verilmeden Türkiye'nin vicdanı temizlenmeyecektir.

Anglo-Sakson geleneği mi?

Türkiye'nin vicdanı sorulmamış sorulara cevap aramakla meşgul olurken Ortadoğu'ya demokrasi ve özgürlük getirme hususunda ABD'nin en büyük işbirlikçisi ve Türkiye'nin de AB sürecinde en büyük destekçisi rolünü üstlenen Blair'in ülkesinden terörle mücadele örneğini vererek BOP projesinin mimarlarına ait portreyi tamamlayalım. İçişleri bakanı Charles Clarke'in açıkladığı terörle mücadele yasa tasarısına göre İngiliz polisi gerekli gördüğünde camileri de kapatabilecek.

Müslümanların yanısıra ülkedeki 40 bin kiliseden 16 bininin ait olduğu İngiliz Kilisesi'nin de karşı çıktığı bu tasarı yasalaşırsa liberal geleneği ve özgürlükçü tutumlarıyla övünen İngilizler için aynaya bakma vakti gelmiş demektir. Londra'daki patlamaları bahane ederek çıkartılan terör yasaları despotik ülkelerdeki aratmayacak türden olsa da kimsenin İngiltere'ye demokrasi dersi vermeyi aklından geçirmeyeceği için fazla tepki almamıştı. Ancak son taslak, polis devletine özgü uygulama ile polise cami kapatma yetkisinin verilmesi; kendinden kuşkuya düşen, medeniyetini oluşturan değerler sistemi sarsılan bir toplumunu nasıl saçmalayabileceğinin işaretleri olabilir ancak. Bush'un başlattığı "haçlı seferi"ne koşarak ön safta yer alan Blair hükümetinin böylesi bir yasa çıkarmayı düşünmesi bile gerçek bir çöküştür.

Blair'den bizim/kilerin alması gereken önemli dersler olduğunu düşünüyorum: medyatik bir terör uygulanarak kafamıza yerleştirilen AB imaji ve Anglo-Sakson geleneği efsanesi (mesela laiklik uygulamalarının örnek alınması gibi) hakkında başta hükümet olmak üzere çoğu kesimler için yeniden düşünme imkanı verebilir. Evet, ABD ile kirli ittifak yapabilen, 85 yıl önce Osmanlı'nın yerine kurduğu emperyalist dengeyi başka bir sömürgecilik adına yeniden kurmak için kan dökmekten çekinmeyen Anglo-Sakson geleneğini yeniden okumak için iyi bir zaman.


1 Kasım 2005
Salı
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED