T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 1 HAZİRAN 2006 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mehmet OCAKTAN

Katil 'örgütlü suç'tan yargılanmazsa, Özkök mutlu mu olacak?

Günlerdir, Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, Danıştay'a saldıran, bir üyeyi katleden, üç üyeyi de yaralayan Alparslan Aslan'ın 'örgütlü suç'tan yargılanmaması için yoğun bir gayret sarfediyor sanki...

Muzaffer Tekin'in serbest bırakılmasının ardından adeta 'sevinç çığlıkları' atan Özkök, "Bak gördünüz mü arkasında bir 'çete' ya da 'örgüt' yokmuş, komplo teorileri işe yaramadı" mealinde yazılar yazdı. Oysa ortada bir katil var ve onun katlettiği bir insan var. Cinayette hayatını kaybetmiş insanın ailesi ise hala yasta. Bunca acı ortadayken, bir insan katledilmişken, olayla ilgili soruşturma ve mahkeme aşaması devam ediyorken, bir genel yayın yönetmeni, cinayetin arkasında bir 'örgüt' ya da 'çete' olmadığını kanıtlamak için neden bu kadar acele eder doğrusu anlamak mümkün değil.

Gerçi Özkök, Danıştay'a yapılan saldırıyı 'rejimin 11 Eylül'ü olarak tanımlarken esas 'gizli gündemi'ni ortaya koymuştu. Evet bu tespit doğru, ama küçük bir tarih farkıyla... Aslında Özkök'ün 'gizli niyet'i 12 Eylül'dü. Yani, çok iyi bildiğimiz, sonu darbeye açılan 12 Eylül...

Ertuğrul Özkök, 30 Mayıs 2006 tarihli köşesinde, Alparslan Aslan'ın arkasında bir örgüt bulunmadığını, 'çete' işlerinin hükümetin gayretiyle gündeme geldiğini kanıtlamak için, İstanbul Valisi Muammer Güler'la yaptığı konuşmayı yayınladı. Konuşmanın geneline baktığımızda, Vali Güler'in söylediklerinden çok, Özkök'ün 'telaşlı' bir şekilde, "aslında bu olayın arkasında örgüt ya da çete işi yok, hükümetin ve bazı gazetelerin bu konudaki dezenformasyonu var" demeye çalıştığını görüyoruz.

Mesela Özkök'ün, "Hükümetin çeşitli üyelerine, bunların çete, örgüt olduğu yolunda açıklama yaptırıldı, sizce bunlar neydi?" şeklindeki sorusuna vali Güler, "Örgüt dendiyse bu Ceza Kanunu'nun tarifi çerçevesinde örgün anlamına geliyordu. Yani bir eylemi gerçekleştirmek için birkaç kişinin bir araya gelmesi" cevabını veriyor. Vali Güler, genel bir cevap vererek bir bakıma soruyu geçiştiriyor. Ama Özkök başından beri kafasında olan cevabı aldığı kanaatine varıyor ve sonucu açıklıyor: Bu olayın arkasında örgüt ya da çete yok...

Ancak, yazının yayınlandığı gün Vali Güler bir açıklama yaparak Ertuğrul Özkök'ü yalanlıyor. Danıştay saldırısının 'terörist' bir saldırı olduğunu belirten Güler aynen şunları söylüyor: "Saldırıyı düzenleyenler bir örgüttür. TCK'nın tanımına göre bu bir örgüttür, ama adı konulmuş, daha önceden belirli nitelikleriyle kamuoyunda bilinen örgütlerden hangisiyle ilgili olduğu şu anda henüz tespit edilmiş değil. Bir çalışma yapılıyor, ama bir örgüt işi olduğu kesindir."

Gördüğünüz gibi, bugüne kadar gerek emniyetten, gerek hükümet yetkililerinden, gerekse devletin diğer yetkili kurumlarından yapılan bütün açıklamalar, saldırının bir 'örgüt' işi olduğu yönünde. Ayrıca, soruşturma ve mahkeme safhası da devam ediyor. Ancak anlaşılmaz bir şekilde, Ertuğrul Özkök başından beri saldırının 'bireysel' olduğunu kanıtlamaya çalışıyor.

Acaba, Özkök'ü kan ter içinde bırakacak kadar bir gayretkeşliğin içine sokan sebep nedir? Yoksa birileri Özkök'e, "Aman bu işi çeteden uzak tut" diye özel bir görev mi verdi?

Oysa gazetenin, gazetecinin asli görevi, gerçekleri ortaya çıkarmak için soru sormaktır, 'acaba' diye başlayan şüphelerin üzerine gitmek, araştırmaktır, bir 'siyasi taraf' adına pozisyon almak değil.

Şimdi hep birlikte, bugüne kadar bütün gazetelerin yazıp yorumladığı son saldırının fotoğrafına bir kez daha bakmakta yarar var.

Bir kere, ortada 5 tutuklu sanık, organize eylemler zinciri, zırhlı evler, karanlık bir intihar girişimi, Susurluk'tan tanıdığımız simalarla ilişki ve bolca "ulusalcı ittifak" malzemesi var. Çok sayıda silah, ordu malı bombalar, terör için kullanılan birden fazla araba ve güçlü bir dayanışma halkası ortada. Bunlar bir 'çete'yi işaret etmiyorsa, çetenin oluşabilmesi için başka ne lazımdır? Bir salıverilme, bütün bu malzemeleri yok mu edecek, geçersiz mi kılacaktır?

Fotoğrafı doğru okursak, Danıştay'a yapılan saldırının üst düzey bir planlama ve üst düzey bir perspektifin sonucu olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Ne yazık ki, bu tür olaylar konusunda kötü bir mirasa ve kanlı tecrübelere sahibiz. Eğer, bu kötü mirasın ilelebet sürmesini istemiyorsak, devletin bütün üniteleriyle şeffaflaşması için özellikle medya ve siyaset olarak eski alışkanlıklarımızı terk etmek zorundayız.

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi