T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 13 HAZİRAN 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Akif EMRE

Toynbee'den Cansever'e "vahşi batı"yorumu

Ünlü düşünür ve Filistin eylemcisi Edvard Said, işgale karşı meşru ve etkin ortak bir dil geliştirmek için İsrail içindeki muhaliflerin varlığına dikkat çekerek; Filistinlilerin geliştirdiği söylemi, İsrail içindeki muhalif hareketleri yeterince anlayıp değerlendirmemekle eleştirmişti. Said'i haklı çıkaracak sembolik bir gelişme; Gazze sahilinde kadın ve çocuklardan oluşan sivillerin İsrail bombardımanıyla katledilmesi sonrası yaşandı. Yahudi muhalifler, savunma bakanı Dan Halutz'un evinin önünde gösteri yaparak katliamı protesto ettiler. Bakana "katil" diye bağıran göstericeler arasında Başbakan Olmert'in kızı Dana Olmert'in olması olayı daha da ilginç kılıyor.

Asıl bahse değer husus; Dana Olmert'i bile isyan ettiren bu katliam karşısında Amerika'dan gelen resmi açıklama: İsrail'in kendini savunma hakkı vardır. İşgalden, sahip olduğu nükleer silahlara kadar uluslararası hukukun yok sayıldığı her durumda benzer gerekçelerle İsrail'i kollayan Amerikan politikasının arkasında nasıl bir mantalite yatmaktadır? Doğru okumak zorunda olduğumuz nokta budur. Adeta gözü kapalı verilen bu destek sadece Yahudi lobisiyle izah edilebilir mi? Hatta Amerika'nın Ortadoğudaki çıkarları açısından İsrail'in stratejik önemi bile bu tutumu açıklamaya yetmiyor. Tüm bu gerekçeler belli oranda geçerli olsa da temelde bir zihniyet sorunu ile karşı karşıyayız. Bu zihniyet sadece Amerikan yönetimiyle sınırlı değil, Amerikan vatandaşlarının Ortadoğuya bakışının belirlediği bir strateji söz konusu. Yoksa bunca talan, haksızlık ve katliam sadece belli çıkar gruplarının sıradan Amerikan vatandaşlarının ilgisizliği ve onlara rağmen yürütülebilecek bir politika olmasa gerek. Tam bu noktada ünlü tarih felsefecisi Arnold Toynbee'nin yorumu açıklayıcı olabilir. Dindar Amerikalıların İncil yorumlarına göre, Filistin'in zaten İsrail'e ait olduğuna inandıklarını hatırlattıktan sonra; "Amerikalılar, Araplara Kızılderili muamelesi çekiyor ve soruna, (yerleşilmeyi bekleyen) boşalan - vahşi batı - ruhuyla yaklaşarak Arapların İsrail karşısında herhangi bir haklarının olmadığı"na inandıklarını belirtir. (The Toynbee-Ikade Dialog New York 1975). Amerikan zihniyetinde yatan ve kendi dışındakilere Kızılderili muamelesi çeken tavır dini bir argümanla meşrulaştırılınca bugün en kaba şekliyle görünen Bush'un işgal politikası ortaya çıkmasına şaşmamak gerek. Nitekim, İsrail'in, işgal politikalarını meşrulaştırmak için yıllarca Batıda geliştirdikleri en önemli argüman, "topraksız Yahudilere insansız toprak" sloganıydı. Bu durumda, vahşi yerliler karşısında topraksız medenilerin kendilerini savunma hakları söyleminin ne anlama geldiğini, sıradan Amerikalının zihninde neye tekabül ettiğini, ahlaki boyutunu daha iyi tasavvur edebiliriz.

Toynbee'nin çeyrek yüzyıldan önce yaptığı tespit Amerika'nın Irak işgali için de geçerlidir. Tüm Ortadoğuyu bir tür "vahşi batı imajı" gibi sunarak işgali meşrulaştıran Amerikan işgalinin bunca vahşileşmesinin temelinde böylesi bir yaklaşım var.

Amerika'nın işgalci bir güç olmaktan çıkıp acımasızlık sınırlarını da aşarak tarih ve kültür yıkıcılığına dönüştüren şey daha derinlerde ve farklı boyutlarda var olan zihniyet sorunudur. Hatırlayın, Bağdat'ın düşmesiyle birlikte yakılıp yıkılan ve de yağmalanan ilk zenginlik müzeler ve tarihi miras olmuştur. Tarihi eser ticaretinin ekonomik boyutu kadar bu yağmanın zihniyet boyutunu yani, Amerikan zihnindeki "vahşi batı" imajının Ortadoğuyla ilişkilendirmeden demokrasi ve insan hakları gibi kavramlara sığınarak bölgeyi işgal etme hakkını kendilerinde gördüklerini izah etmek zordur.

Bilge mimar Turgut Cansever, bu yıkıcılığı, Batılı sanat tarihinin "Müslümanlar fethettikleri ülkelerdeki ustaları kullandılar, o ustaların yaptığı kendi ülkelerinin yaptığıydı, onların devamından ibaretti" yaklaşımında yattığını belirtiyor. "Bu bakış açısı 'saldırırsak yıkabiliriz, onlar zaten yoktu' diye düşünüyor. Bugün Irak'ta yaptıkları şey. İslam aleminde de, (bu sanat eserleri-A.E.) zaten sizin değil, siz kimsiniz diye bakılıyor." (Mimarlık dergisi 06/2006)

Sanat ve siyasetin iç içe geçtiği bu işgalin temelinde yatan mantık başka nasıl izah edilebilir?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi