T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 13 HAZİRAN 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Haldun DOMAÇ

Son pişmanlık neye yarar

Jilet kardeşliğinden, jet sosyetenin barbekü partilerine hızlı bir geçiş yapan Müslüm Gürses şarkısında şöyle diyor; "Son pişmanlık neye yarar, her şeyin bir bedeli var..."

G.Saray Başkan Yardımcısı Adnan Polat, Memorial Yılın Altın Adamları toplantısında konuşurken, bu şarkının sözleri dolandı dilime... Polat, "Benim Yıldırım Demirören'le yediğim yemek, Cordoba'ya maloldu. Keşke o yemeği yemeseydik" dedi.

Oysa işin bu noktaya geleceğini çok önceden gören basın, yemeğin zamanlamasını eleştirince Adnan Polat, bir hayli kızmış, "Ne var bunda, ben bir dostumla yemek yiyemez miyim?" demişti. Özetle Polat yemeği de yedi, itiraf ettiği gibi Cordobayı da.

Şimdi gelelim bir başka konuya... O gece Adnan Polat konuşurken, sanki takımın teknik direktörü gibiydi. "Onu almam, bunu istemem" sözlerini doğrusu bir hayli yadırgadım.

Gerçi arada "Bunlar teknik konular" diye bir geçiştirme yapıyordu ama sanki takımın teknik direktörü de, Başkan'ı da kendisiymiş gibi konuşuyordu.

İşte bu türden açıklamalar Adnan Polat'a bir pişmanlık daha yaşatırsa hiç şaşırmam. Çünkü Ergün Gürsoy'u pasifize etmekten çekinmeyen Başkan Özhan Canaydın'ın bu sözlere ne kadar tahammül edeceğini kestirmek zor değil. Siz deyin 3, ben diyeyim 5 ay.

Aman Adnan Polat, dikkat...


Sergen'in planı

Sergen'in Süper Lig'den iki basamak aşağı 2.Lig B kategorisine yuvarlanmasını çeşitli nedenlerle izah etmeye çalışanlar oldu. Kimi, "Paranın gücü" dedi, kimi "Tigana'nın başarısızlık halinde Beşiktaş'tan ayrılması durumunda en kolay geri dönüş yolu olması nedeniyle Şekerspor'u tercih etti" yorumunu yaptı. Benim gerekçem ayrı. Bana göre Sergen, rahatı seçti. Sergen, Şekerspor'da oynarken, haftanın 4 gününü Ankara'da, 3 gününü İstanbul'da geçirmeyi planlıyor. Mesela Cumartesi maçı sonrası bir gün izin, iki günde tedavi izni etti mi size 3 gün. Çarşamba'dan Cumartesi'ye kaldı 4 gün. Böylece sıkmadan, sıkılmadan, yorulmadan sezon akıp gider. Düşüncem bu. Bakalım gerekçem doğru çıkacak mı? Bekleyelim, görelim.


Son pişmanlık neye yarar

Hafta sonu Giresunspor kongresi nedeniyle Giresun'daydım. Son dönemlerde ülkemizde özellikle spor kulüplerinde görmeye alışmadığımız türden bir kongre izleme fırsatı buldum. Eski Başkan Fatih Kitapçı, Aykut Gezmiş ve Emin Eltuğral'ın katıldığı kongrede başkan adaylarının ortamı germemek adına gösterdikleri hassasiyet, tüm kongre yapanlara örnek teşkil edecek güzellikteydi.

Adaylar kürsüde birbirlerini suçlamak yerine, yapacaklarını anlatarak delegelerden oy istedi.

Yarış başladığında üç aday el eleydi, bittiğinde yine el ele delegelere veda ettiler.

Bunların yanında önemli bir noktada kongre üyelerinin, takımlarına sahip çıkmasıydı. Nitekim taraftar salonun önünde kongrenin bitmesine kadar beklerken, 459 delegeden 312'si oy kullanarak adeta tarih yazdı. Eski başkanlar bizden sonra tufan düşüncesiyle hareket etmedi ve kongreye katıldı. Geçmişte 20-30 kişiye yapılan kongreleri bildiğimizden, Giresunspor'a sahip çıkılması, şehir adına güzel bir olaydı. Bu ilgi sinerjiye dönüşürse, Fatih Kitapçı başkanlığında ki Giresunspor'un yeni sezona damga vuracak takımlardan biri olacağını tahmin etmek yanlış olmaz.


Yok daha neler

Yazdıklarımı okuyunca, bu tepkiyi göstereceğinizden adım gibi eminim. Ama olsun... Ben yine de önereyim. Tümer diyor ki; "İnönü'de hoş olmayan şeyler olabilir." Bu bir kehanet sayılmaz, tamamen durum tespiti. Yaşanacakları önceden kestirme durumu. Gelin Tümer'i yanıltalım. İnönü'de Tümer'i, Şükrü Saraçoğlu'nda Nobre'yi eski kulüplerine yaptıkları hizmetler nedeniyle alkışlayalım.

Ben başta yazmıştım. Şimdi diyorsunuz ki; "Yok daha neler"


Ribery Recep

Yıl 1990... O zamanlar Fotospor Gazetesini yeni kurmuştuk. Ligin en yakışıklı futbolcusunu okuyuculara seçtirirken, en çirkin oyuncuyu da seçtirme kararı aldık. Fenerbahçeli Semih ile Beşiktaşlı Metin Tekin müthiş bir mücadeleye girerken, Beşiktaşlı Recep Çetin açık ara "En çirkin futbolcu" seçildi. Sonuçlar açıklandığında ne denli büyük hata yaptığımızı anladık. Çünkü o sırada Silivri'de Milli Takım kampında bulunan Recep, resmen bunalıma girmiş ve odasından dışarı çıkmazken, performansı da düşmüştü.

İtalya'da yayımlanan Libero gazetesi, tıpkı bizim yaptığımız gibi "18. Dünya Kupası'nın En Çirkin Futbolcuları"nı belirledi. Gazete, okuyucuları arasında yaptığı ankette, kupaya katılan 32 ülkeden 736 oyuncunun fotoğraflarını yayınlayıp, en çirkinlere oy verilmesini istedi. Yapılan oylama sonucunda, bir dönem Galatasaray'da da forma giyen Fransız Franck Ribery, "18. Dünya Kupası'nın En Çirkin Futbolcusu" seçildi.

Bu oylamaya Galatasaraylı taraftar katıldı mı bilemiyorum ama bir hayli Marsilya taraftarının katıldığından eminim. Çünkü Galatasaray'dan Marsilya'ya kaçan Ribery, şimdi de Lyon'la flört ediyor. Kim bilir belki de Marsilya taraftarı Ribery'nin moralini bozup, Dünya Kupası'nda oynamasına engel olarak, onun takımlarında kalmasını sağlamaya çalışıyor.


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi