T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 13 HAZİRAN 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Top şimdi 'Okur Temsilcisi' Temuçin Tüzecan'da!

"Ombudsman" ya da Hürriyet'in tercihiyle söyleyecek olursak "Okur Temsilcisi".

Biliyorsunuz, fena bir uygulama değil aslında... Hele de (maaşallah) pek çok kalemin aklına geleni yazıp çizdiği Türkiye medyası gibi bir dünyada...

Milliyet başlatmıştı, sayıları yanılmıyorsam (şimdi oturup teker teker sayamam doğrusu) 4-5'i buldu şimdiden.

İyi oluyor; genelde okurların gazetelerine yönelik şikayetlerinden derlenen "seçme şikayetler"e olabildiğince laf yetiştiriliyor. İşin bu yönünün bazı okurların kafasını attırdığına da şahit oluyoruz. Bakın mesela, Hürriyet'in dünkü (12 Haziran) sayısında yer alan "Okur Temsilcisine Mektuplar" sayfasında karşımıza çıkan bir okur mektubu bu durumu nasıl özetliyor: "Eleştirilere soru cevap şeklinde yer vermiyorsunuz bence kendi kafanıza göre yönlendirip, kendi doğrultunuzda bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz. Hürriyet okurlarının eleştirilerine daha çok yer verirseniz, ben sizin o zaman gerçek bir okur temsilcisi olduğunuzu anlarım."

"Okur Temsilciliği"nin "alaturka" versiyonunda dikkat çeken (bence) başta gelen anomali, temsilcilerin önemli bir bölümünün aynı zamanda gazetede yazar-çizer veya yazıişlerinde görevli olarak çalışıyor olmaları. Takdir edersiniz ki bu "rejim" sağlıklı bir rejim değil. Gazetenin oluşumuna bir biçimde katılan gazetecilerin haftanın bir gününü de "seçme şikayetler" üzerine çeşitlemeler yaparak geçirmeleri hiç mi hiç sağlıklı değil. Bu tuhaf uygulamanın nedenini hâlâ anlayabilmiş değilim. Bu yolun seçilmesine "tasarruf tedbirleri" mi yoksa "güven sorunu" mu neden olmaktadır, çözebilmiş değilim...

Neyse "Okur Temcilciliği"nin geneli üzerine bu kadar laf yeter; şimdi gelelim bu çerçevede sabırsızlıkla beklediğimiz bir gelişmeye.

Bilmem farkettiniz mi? Hürriyet yazarı Emin Çölaşan, 11 Haziran tarihli "Kahraman" başlıklı yazısında, bir zamanlar bir "devlet büyüğü"nün tanıştırdığı bir istihbarat elemanından bu kez ad ve soyadından başlayarak açıkça söz ediyordu. Bu açıklığın nedeni Sabah Ketene'nin yakın bir zamanda (haberi veren yine aynı "devlet büyüğü") Kuzey Irak'ta öldürülmüş olmasıydı.

Peki kimdi bu "kahraman"? Çölaşan'ın bizzat "kahraman"ın ağzından aktardığı hikayeler şöyle böyle değildi. Mesela şu hikaye: "Kaldığı apartmanda asansörün önünde sıkıştırdık, en az on kurşun yedi. 'Ölmüştür' diye bırakıp gittik. Fakat adam yedi canlışmış. Altı ay hastanede yoğun bakımda kaldı ve sonunda düzelip çıktı. Onu bitiremedik. Fakat bundan sonra işe yaramaz."

Sabah Ketene adlı bu Kerkük doğumlu "ekip başı"nda benzer hikaye çoktu. Ve işin ilginci, arada bir "gazeteye" uğrayarak önemli operasyonları Çölaşan'a uzun uzun anlatıyordu. Mesela bir ülkede patlatılan (birisi metro çıkışı önünde) bombalar, o "yakınımızdaki ülke"de çıkan orman yangınları ya da Erbil'de içindeki 28 PKK'lı ile havaya uçurulan bina...

Ben bilmiyordum, Çölaşan bütün bu hikayeleri geçen yıl yayınlanan "Şu Benim Gazetecilik. Yaşadıklarım" adlı kitabında "Kahraman" başlığı altında aktarmış zaten... Yenilik, o zaman adı verilmeyen "kahraman"ın bugün (artık hayatta olmadığı için) kimliğinin açıklanmasında. Ama tahmin ettiğiniz gibi, Sabah Ketene'yi Hürriyet yazarı ile tanıştıran (ve son olarak onun ölüm haberini veren) "devlet büyüğü"nün kimliği hâlâ Çölaşan'da saklı.

Şimdi meseleyi toparlayabiliriz: Radikal'in dünkü sayısında konuyu "Çölaşan'ın kahramanı" başlığı altında münasip biçimde değerlendiren Yıldırım Türker'in de belirttiği gibi Çölaşan, "bağlantılarına, meraklarına, operasyon dinleme hobisine bakılacak olursa, tarihe faili meçhul olarak geçmiş cinayetlerin bir kısmının faillerine biliyor, büyük ihtimalle."

O halde meseleyi bir kere daha toparlayabiliriz: Ankara Temsilciliği'ne bir takım "kahramanlar"ın girip çıktığı, Çölaşan gibi bir yazarının bu kişilerle özel bir ilişki içinde bulunduğu ortaya çıktığına göre, Hürriyet gazetesi bu işe ne diyor acaba? Sadece Türkiye'nin değil, "devletler hukuku" gereği her ülkenin Sabah Ketene gibi "kahramanları" olduğu bir sır değil. Peki ama bu kapalı devre ilişkiler içinde bir gazetecinin -hem açıkça- dolaşması, Hürriyet buna ne diyecek?

Bu soruyu gazeteyi temsil eden birisinin cevaplaması gerekiyor.

Benim tercihim, bu soruyu "Okur Temsilcisi"nin cevaplaması yönünde... Yani "top" (futbol şöleniyle uyumlu olsun diye!) bu andan itibaren Temuçin Tüzecan'da! Ayrıca görüyorsunuz: "Okur Temsilcisi" bu yönde bir soru-şikayet almadığını da ileri süremez, çünkü soru sorulmuş bulunuyor.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi